Nesli sevgiyle Ramazanla ihya etmek… Ne kadar erken gidersem gideyim, onlardan önce olamıyorum camide. Caminin en mutena yerinde oturmuş oluyorlar. Ellerinde tespihleri, dizlerine örttükleri seccadeleri ile bizleri karşılıyorlar.
Teyzelerimiz, ninelerimizden bahsediyorum. İbadet iştiyakları ve camiye olan saygıları hayranlık uyandırıyor bende. Efendimizin (sav), “Ahir zamanda dininizi ihtiyare hanımlardan öğreniniz.” hadisi geliyor aklıma; onları her camide gördüğümde. Ve yine bu hadis beni küçük yaşta, rahmetli anneannemin odasının duvarında asılı Kâbe desenli halının hikayesini anlattığı zamanlara götürür. Merak edip sorduğumda, kendine has üslubu ile bana; Hz. İbrahim’in (as) oğlu Hz. İsmail’i (as) kurban etmek için yaptığı yolculuğu anlatışı dün gibi aklımda. Aradan yıllar geçmiş de olsa, bu konuda birçok kitap okumuş da olsam, hatıramda anneannemin anlattıkları hep taze kaldı. Hadisin bir sırrı da bu olsa gerek.Teyzelerimizin, ninelerimizin küçükler üzerinde farklı bir tesiri olduğu aşikâr; ama her nasılsa Ramazan ayında camilerde teravih kılmak için gelen çocuklarla, o anlamlı ilişkileri adeta yok oluyor. Bazı teyzeler ve nineler her ses yapan, gülen, kendi aralarında oynayan çocuklara karşı çatık kaşları ile güçlü bir “Şşştt!” sesiyle ayar veriyor.Bazen de bu ses işe yaramazsa hafiften azarlamalar başlıyor. Bu sene de 9 yaşındaki küçük kızımla gittiğim camide aynı durumla karşılaştım. Kızımın arada namaz ile alakalı bir şeyleri sormasına bile tahammül edemedi birçok teyze. Halbuki derler ya: “Camide namaz kılarken arka saflarda gülüşen, koşturan çocuk sesleri yoksa, gelecek nesiller adına korkun!” Çocuklar ortalığı karıştırsın, gelenleri huzursuz etsin demek değil elbette bu. Çocuklara cami adabı öğretilmeli; çocuklar camiyi sokağa çevirmemeli tabiîki.. Fakat hoşgörüsüz bir şekildeki azarlamaya varabilen tahammülsüzlükler yapılmamalı. Aksi halde o çocuğun küçük dünyasında ramazan ve teravih denilince çatık kaşlı, sürekli azarlayan; ama aynı zamanda namaz kılıp ibadet eden insan profilinin yerleşmesinin vereceği tahribat tahayyül edilemez.Rahmetli Cem Karaca’nın, “Camiye 70 yıl sonra dönebildim.” cümlesi bu konuda maalesef çok çarpıcı bir örnektir. Daha 7 yaşındayken rahatsız olan ayağını, camide uzattığı için yaşlı bir amca tarafından azarlanıp ayağına vurulmasıyla irkilen çocuğun yolu bu kutsal mekanlardan ayrılır. Aradan yıllar geçtikten sonra o yol cami ile tekrar buluşur; ama arada kayıp olan bir ömür vardır. Bunun vebali de hesabı da çok ağır olsa gerek. Efendimiz (sav) çocukların camiye getirilmesini teşvik eder, hatta bizzat kendi torunlarını sık sık mescide getirirdi. Torunları mübarek omuzlarında namaz kılar ve bu haliyle ümmete örnek olurdu.“Beli bükülmüş ihtiyarlarınız, kundaktaki bebekleriniz olmasa belalar sel gibi üzerinize yağacaktı.” hadisi ile kıymetleri bize anlatılmış bu iki kuşağın, aynı zamanda birbirlerinin manevi hayatına yapacakları pozitif etki de dikkat çekicidir aslında. Çocukların yaşlı teyzelere, amcalara olan muhabbeti ve onların arasındaki o sihirli ilişki, cami içinde devam etmesi halinde gelecek neslin maneviyatının kurtulmasına vesile olabilir.Annelerimiz, kayınvalidelerimiz, teyzelerimiz veya halalarımız; tanıdığımız büyüklere bu hadisi ve çocuklar üzerindeki tesirlerini uygun bir üslupla anlatabilsek ne güzel olur…
30 Haziran 2015 11:36