Tesettür üzerine hatırlatma

 

05 Nisan 2016 17:56
Tesettür üzerine hatırlatma




Önemli olan bilginin hayata geçirilmesi


  Eminiz ki, müslüman her kadın ve erkek, belirli bir yaşa
geldikleri zaman tesettürün, hicabın ne olduğunu nasıl olacağını öğreniyor. Bu
alanda bildiğimiz bir çok konuyu zaman zaman tekrar ederek zihnimizdeki
bilgileri tazelemek de ayrı bir güzelliktir. Hem bilgilerimizi tazeliyor, hem
de hatırlatma dediğimiz  bir vurguyu da
üstlenmiş oluyor. Yeni Şafakk’ta Faruk Beşer hocanın tesettür ve hicab
konusunda kaleme aldığı yazı da bu türden.

Eminiz ki, değerli okuyucularımızda Faruk Hocanın dikkat
çetiği konular bir hatırlatma olduğu kadar bilgilerin tazelenmesi olarak
görecek, bir uyarı, bir hatırlatma Kabul edecektir.

Faruk hocanın yazısını;

Tesettür ya da hicab Hz. Âdem'den beri insanla beraber var
olan hem bir ihtiyaç, hem bir nimet, hem de bir ibadettir. Hz. Âdem ve eşi
Havva'nın yasak meyveden yemeleri sonucu çıplaklıklarını fark edip avretlerini
cennet yapraklarıyla örtmeye çalışmaları, haramı işlemekle açılıp saçılma
arasındaki ilişkiye işaret etmesi bakımından da anlamlıdır.

Kur'an-ı Kerim'de giyim kuşamla ilgili olarak; siyab/sevb,
libas, ziynet, rîş/süs, humur/himar, cilbab, hicab, serabîl/sirbal, tezemmül,
tedessür ve bunların zıddı olarak da teberruc, avrât, sev'ât gibi kelimeler yer
alır. Bu ifade farklılığının bir anlamı da elbette giyinmenin çok farklı
fonksiyonlarının olabileceğine işaret etmesidir. Bizim kullandığımız tesettür
kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de geçmez. Onun yerine hicab kelimesi yer alır. Onun
için bizim dışımızdaki İslam ülkeleri bizim tesettür dediğimiz şeye hicab
derler.

Giyinmenin en temel fonksiyonlarının şunlar olduğunu
söyleyebiliriz; insanın avretini ya da Allah'ın bir emaneti olarak koruması
gereken cinselliğini başkalarından saklamak, sıcak soğuk gibi tabiat
olaylarından korunmak, iffetini ve Müslüman kimliğini ilan ve izhar etmek ve
süslenmek. Bunların hepsi Allah'ın nimet olarak saydığı, insanoğlunun da en
azından bir kısmını doğal olarak yapmak durumunda olduğu ya da yapmak istediği
eylemlerdir. Bu fonksiyonlardan ikisi tesettürde özellikle önemlidir:
Avrâtı/cinselliği gizlemesi, ayrıca kişinin Müslüman ve iffetli olma kimliğini
karşı tarafa göstermesi. Ahzâb 59 Cilbab ayetindeki 'tanınsınlar da taciz
edilmesinler' ifadesinden böyle bir şey anlaşılabilir. Bundan, kadın ya da
erkek cinsel cazibesini başkalarına teşhir etme ya da bunun için namahreme
cazip görünme hakkına sahip olmadığı manası da çıkar.

Kur'an-ı Kerim'de özellikle de kadın için ziynetin, yani
süslenmenin mutlak anlamda yasaklanması söz konusu değildir. Ziynet, özellikle
de kadının fıtratında var olan bir duygudur. Tabii ve fıtrî olan bir şeyin
tamamen yasaklandığı hiç yoktur. Kur'an-ı Kerim kadının bu fıtratına işaret
eder. Onu, “zinetler içinde yetiştirilen ama tartışmada meramını çok iyi
anlatamayan…” (Zuhruf 18) diye niteler. O halde ziynet kadının doğal hakkıdır,
tesettür ise ziynetini yabancılardan saklamanın aracı olarak bir görev ve bir
ibadettir. Öyleyse elbisenin bizatihi kendisinin ziynet olması bu fonksiyonuyla
tezat oluşturabilir ve bu itibarla da tesettürün moda ile bağdaştırılması
zorlaşır.

Aslında cennette avretlerinin açılması ve yapraklarla
kapanma hem Âdem hem de Havva için söz konusu idi. Ama günümüzde tesettür
denince daha çok kadın akla geliyor. Elbette erkek için de olması gereken
asgari bir tesettür vardır, ancak muhtemelen mütekâmil bir İslam ülkesindeki
toplumsal yapılanmaya göre çalışma hayatını oluşturanlar daha çok erkekler
olacağı için zorunlu olarak erkeğin tesettürü de daha toleranslı kılınmıştır.
Bunda cinsel cazibe açısından kadının erkekten daha ileri ve çekici olmasının
da etkisi olmuş olabilir. Bu açıdan tesettür denince ilk akla gelen erkek değil
de kadın olmuştur. Erkeğin elbisesinin süs olma özelliği de, fıtrat farklılığı
sebebiyle kadınınkine göre daha az istenen bir şeydir. Bunda muhtemelen tesettürden
söz edenlerin daha çok erkekler olmasının etkisi de olmuş olabilir. Çünkü
herkes kendinden önce karşısındakini görür. Bu meseleyi kadınlar konuşmuş
olsaydı, onlar muhtemelen öncelikle erkeğin tesettüründen söz edeceklerdi.

İslam geleneğinde kadının tesettürünün şeklinden çok onda
bulunması ya da bulunmaması gereken özelliklerden söz edilir. Şekil ve renk
gibi detaylar ise örfe bırakılır. Bu özellikleri kadın elbisesi için sayan
âlimler şu şartlarda ittifak ediyor gibidirler:

Kadının elbisesi bütün bedenini, Hanefilere göre eller ve
yüz hariç, örtmelidir. Dış elbisesi bir süslenme ve teberruc aracı
kılınmamalıdır. Vücut hatlarını belirtecek şekilde dar ve şeffaf olmamalıdır.
Gayrimüslimlerin özel elbiselerine benzememelidir. Erkek elbisesi gibi
olmamalıdır. Yabancı erkeklerin bulundukları ortamlarda çekici kokular
taşımamalıdır. Şöhret elbisesi olmamalıdır.

Teberruc, burçlaşma çabasıdır, yani namahremler için kendini
görünür ve bakılır kılma için yapılan her uğraştır. Şöhret elbisesi ise erkek
için de söz konusudur ve bir hadisi şeriften alınmadır. Resulüllah (sa) dikkat
çekecek derecede lüks ve mutantan, yine dikkat çekecek derecede pılı pırtı ve
pejmürde giymeyi yasaklamıştır.

Bütün bu şartlar naslarla öyle ya da böyle temellendirilir.
Bu sebeple bunlarda, el ve yüz hariç, mezhepler arası içtihat farklılığı yok
gibidir. Şâz/uç görüşleri hesaba katmazsak temelde bunlara itiraz edilmez. Biz
de bunları tartışmayacağız.

Mesele bu şartları taşımakla beraber tesettürle modanın
birlikte bulunup bulunamayacağı meselesidir. Sonraki yazımızda işte bunu
açıklamaya çalışacağız.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.