Her bireyin mutlu olduğu
şeyler farklıdır aslında, Kendi mutsuzluğumuzu ve mutluluğu aradığımız şeylerin
beyhudeliğini kendimiz bile kanıksamışken; hayatın yegâne anlamının daha fazla
mutlu olmak olmadığını nasıl öğreteceğiz çocuklarımıza? Psikolog Tuba Karacan
kaleme aldığı yazısında mutluluğu nasıl bulacağımıza, çocuklarımıza hayatın tek anlamının daha fazla mutlu olmak olmadığını nasıl öğreteceğimize dair
ipuçları veriyor:
Hayatımız, kendimize
sorduğumuz sorulara verdiğimiz cevapların toplamıdır. Cevaplarımız bizi biz
yapan değerlerimizi yansıtır.
Belki hiç sormadınız
kendinize bunu daha önce, belki de her gün sorguluyorsunuz sahip olduklarınızın
neden sizi mutlu etmeye yetmediğini. Bir ailenizin olması, sağlıklı
çocuklarınızın, sabah gidip akşam gelebileceğiniz bir işinizin olması yetiyor
mu mutlu olmak için? Sağlığınızın yerinde olmasından, sevdiklerinizin yanınızda
olmasından daha fazlasını mı istiyorsunuz hayattan?
Bizim çağın hastalığı
olduğunu düşünerek söyleniriz 21. yüzyılın doyumsuz insanına. Ancak tarihe
baktığımızda insanoğlu hep daha fazlasını istemiş, bununla imtihan olmuş, bazen
helak edilmiş ama yine de vazgeçmemiştir haz arayışından. Bu, çağın değil insan
olmanın bir sorunudur aslında. Her şeyi tüketen, tükettikçe büyüyen ve çoğalan
insanoğlu bir “sürekli isteme” ve “yetinememe” hastalığını tüketememiştir her
nedense.
Peki ya eksik olan şey
ne?
Daha fazla satın
alınabilir şeylerde aramamak için mutluluğu, bu soruyu sormalıyız kendimize
belkide ve bu yüzden aynı oranda “erdemi”, aynı oranda “diğerkâm”lığı da
büyüterek aktarmalıyız çocuklarımıza.
Erdem ve diğerkâmlık
kavramları üzerinde çokça düşünmek gerek. Son zamanlarda bu kavramların da
içinin boşaltılmasından korkuyor olsam da ancak sağlıklı aile ortamlarında bu
kazanımların sağlanabileceğinden güç alarak yazıyorum.
Kendi mutsuzluğumuzu ve
mutluluğu aradığımız şeylerin beyhudeliğini kendimiz bile kanıksamışken;
hayatın yegâne anlamının daha fazla mutlu olmak olmadığını nasıl öğreteceğiz
çocuklarımıza…
Bir başkasını memnun
etmenin, kendi geçici mutluluklarından çok daha iyi hissettiren bir şey
olduğunu görmelerini sağlayarak.
Paylaşmanın sürekli yeni
şeylere sahip olmaktan çok daha keyifli bir deneyim olduğunu yaşatarak.
İnsanın sorumluluklarını
bilmesinin, onu nasıl güçlü yaptığını anlatarak.
Sürekli yardım istemenin
insanı başkalarına bağımlı hale getirdiğini fark etmelerini sağlayarak.
Özgüvenin kişiyi sürekli
övmekle değil, başarabileceklerini ona göstererek kazanılacağını hiç
unutmayarak.
Sabretmenin tahammül
edilebilir bir şey olduğunu, beklemeyi öğrendiğinde elde ettiklerinden çok daha
kalıcı hazlar duyacağını öğrenmesini sağlayarak.
Başkalarına saygı
duymasını istediğimiz çocuğumuzun kendi biricikliğine önce anne babalar olarak
bizler saygı duyarak.
Karşımızdakini anlamanın
onu her zaman onayladığımız anlamına gelmediğini, eleştirmenin hakaret etmek
demek olmadığını örneklerle anlatarak.
Derslerini taktir
ettiğimiz kadar olumlu davranışlarını da taktir edip, onaylayarak.
Düzgün insan olmasını,
iyi bir eğitim almasından çok daha kıymetli bulduğumuzu hissettirmeye
çalışarak.
Çocuklarımızda görmek
istediğimiz davranışların aslında onların fıtratlarında var olduğunu, doğru rol
modeller olabildiğimizde onların hayatlarına en anlamlı yatırımı yapmış
olacağımızı unutmayalım. Biliyoruz ki bireysel değerlilik algısı ancak sağlıklı
aile ilişkileri içinde kazanılır. Kendisiyle barışık insan diğerleri için de
daha bağışlayıcıdır. Yeterince sevildiğinde sevmek kolaylaşır. Kişisel
haklarına saygı duyulan çocuk, büyüdüğünde başkasının sınırlarının farkına
varır.
Bu toplumun sadece iyi
eğitim almış değil, iyi yetişmiş, ahlaklı, karakter sahibi nesillere ihtiyacı
var. O nesiller sizin ve bizim çocuklarımızdan oluşacak ancak bu kendiliğinden
olmayacak.
19 Nisan 2016 11:36