Panik atak meselesinde kişinin kafasında olup bitenler kadar biyolojik süreç de önemli.
Panik atak, bir insanın
tecrübe edebileceği en ürkütücü olaylardan birisi. Çoğu zaman ise mesele mental
açıdan ele alınıyor ve esas dikkat edilmesi gereken konunun da bu olduğu
belirtiliyor. En güçlü kadınları bile ölüm endişesi ile pençesine alabilen
panik atak, gerçekte, deyim yerindeyse sadece kafada olup biten bir şey değil:
Çünkü panik atağın biyolojik temelleri de bulunuyor.
Bütün hikaye
karbondioksit ile başlıyor. Bütün insanlar, hepimizin bildiği gibi, oksijen
alıyor ve dışarıya karbondioksit veriyor. Panik butonumuza basılması ise “savaş
ya da kaç” refleksi olan hızlı nefes alınıp verilmesi ile başlıyor. Panik atak
geçiren birisine, etrafındaki insanların “nefes almaya çalış” ya da “derin
derin nefes al” demesi de bundan kaynaklanıyor. Fakat ne yazık ki, bu tavsiye
aslında vücudun ihtiyacı olan şeyin tam tersini yapmak anlamına geliyor.
Hızlı nefes alıp
verildiği zamanlarda, vücut, beyine daha fazla oksijen ulaştırmaya çalışıyor.
Southern Methodist University’den panik atak uzmanı Psikolog Dr. Alicia
Meuret’e göre ise, nefes alma sırasında vücuda oksijen alınıyor ve
karbondioksit seviyesi tehlikeli bir şekilde düşmeye başlıyor. Karbondioksit
seviyesi düşük olduğunda ise kalp çarpıntısı, sersemlik, mide bulantısı gibi
semptomlar ortaya çıkıyor. Düşük karbondioksit seviyesi, daha da paniklemeye
neden oluyor ve bu panikleme seviyesi yükseldikçe de karbondioksit seviyesi
düşmeye devam ediyor.
Özetlemek gerekirse,
daha fazla oksijene ihtiyaç yok. Yani, panik atağı durdurma konusunda kilit
nokta, karbondioksit seviyesini normal bir seviyeye çıkarmak oluyor. Meuret,
panik atağı durdurmak adına CART ( kapnometri destekli solunum eğitimi)
tekniğini geliştirmiş. Birçok panik hastasının nefes darlığı ya da sersemlik
gibi fiziksel semptomlardan fazlasıyla korktuğunu ve bu tekniğin, nefes
alışverişini normalleştirerek paniği azaltmada etkili bir yöntem olduğunu
söylüyor.
Başka bir deyişle, beyin,
panik atak sırasında boğulduğuna ve yakında öleceğine dair hisse kapılarak
bağırmaya başlıyor. Bu noktada yapılması gereken en önemli şey, kışının kendini
boğmayı bırakmasıdır. Meuret’in yönteminde, insanların nefes alışverişini
düzenlemesi için kapronometri cihazı kullanmaları gerekiyor. Fakat herkesin bu
cihazlara erişme imkanı olmadığı için, endişelenmeden benzer bir nefes alıp
verme tekniğini kullanarak aynı etkiyi elde etmeniz mümkün.
Bu teknik, nefes alma
süresinin iki katını nefes verme süresi olarak kullanmaya dayanıyor. Yani, 2
saniye boyunca nefes alıyorsan, aldığın nefesi 4 saniyeye yayarak vermen
gerekiyor. Bu sayede oksijen ve karbondioksit seviyeleri dengelenirken,
rayından çıkan sinir sistemi de rahatlamış oluyor. Bu tekniğin bir hayli etkili
olmasının nedeni ise, vücudun sinir sisteminin, sempatik sinir sisteminden
parasempatik sinir sistemine doğru geçişini tetiklemesi. Parasempatik sinir
sistemi devredeyken, savaş ya da kaç modu da bir bakıma ötelenmiş oluyor.
14 Ağustos 2016 14:08