“İman eden kullarıma
söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış-veriş, ne de dostluk
bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için)
gizli-açık harcasınlar.
(O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve
yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler
çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi;
nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.
Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı
kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi
O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın
nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!”
(İbrahim 31..34)
Şükür kelimesi sözlükte; "iyiliği bilmek
ve ilan etmek¸ iyiliğe iyilikle mukabele etmek ve nimeti düşünüp
göstermek" gibi anlamlara gelmektedir. Şükür bir ahlak terimi olarak ise;
"Verilen herhangi bir nimetten dolayı¸ bu nimeti verene karşı söz¸ fiil
veya kalp ile gösterilen saygı ve karşılık¸ iyiliğin kıymetini bilmek ve iyilik
yapana bu hissi göstermek; nimet ve iyiliği anıp sahibini övmek¸ nankörlük
etmemek" demektir. Türkçede "teşekkür ve şükran" kelimeleri de
bu anlamda kullanılmaktadır. Kul¸ Allah'ın lütuf ve nimetlerini dile getirir ve
O'nu överse şükretmiş olur. Ancak esas şükür verilen nimetleri yerli yerince
kullanmaktır.
Şükretmek mü’minlerin en önemli
özelliklerinden biridir. Çünkü, şükrün başı Allah’ı bilmektir. Allah’ı Rab
olarak bilen, O’nun nimet verdiğinin şuurunda olan bir kimse O’nu sevmeye
başlar. Allah’ı seven O’na ibadet eder, O’na hiç bir şeyi şirk koşmayarak O’nun
nimet verici olduğunu itiraf eder. Kul bu şuurla eşi ve benzeri olmayan bir
Rabb'e kulluk ettiğinin, bir büyük lezzetle O'na yaklaşma imkanı bulunduğunun
farkında olur. Bu nedenle tevhid, yani Allah’ı hakkıyla birlemek şükrün
zirvesidir
Allah’tan başka nimet veren yoktur. İnsan,
hayatını sürdürebilmek için her zaman O’nun yarattığı nimetlerden yararlanmak
zorundadır. Kul bu nimetlerin karşılığını da ancak ibadetle ve kulluk bilincini
kuşanarak yerine getirebilir.
Kulluk ile şükür arasında çok güçlü bir ilişki
vardır. Şükürden kopan bir insanın, kulluk bilincini de yitirmesi
kaçınılmazdır. Bu sebeple şeytanın bütün çabası kulları şükürden alıkoymaya
yöneliktir.
Şükür çeşitli türevleriyle birlikte Kur'an-ı
Kerim'de yetmişe yakın yerde geçmektedir. Yüce Allah¸ Kur'an'da insanı yoktan
var ettiğini¸ ona çeşitli nimetler verdiğini¸ dolayısıyla insanın da buna karşı
Allah'a şükretmesi gerektiğini belirtmektedir
Şükretmek¸ Müminlerin
Temel Özelliklerindendir
Şükretmek¸ mü'minlerin en önemli
özelliklerinden biridir. Mü'minin hayatı
sabır ile şükür anlayışı arasında geçmelidir. Allah'ın verdiği nimetler
sayılamayacak kadar çoktur. Bu nimetlerin sahibine şükür¸ insanlık borcudur¸
yaratılışın gereğidir. Şükür borcu¸ iman ettikten sonra¸ bütün bir ömrü
Allah'ın istediği gibi yaşamakla¸ nimet sahibinin rızası doğrultusunda
yaşamakla yerine getirilir. Allah¸ insanlara verdiği nimetleri zaman zaman
hatırlatmakta ve böylece onları şükretmeye teşvik etmektedir. Ayrıca Yüce
Allah¸ "Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız."buyurmak suretiyle
şükredenleri müjdelemektedir. Ancak bütün bu ihsana karşılık insanlar arasından
pek az kimse nimetlerin Allah'tan olduğunu idrak ederek şükür içinde Allah'a
ibadet etmektedir.
Kur'ân, insanları ısrarla şükre davet ederek,
şükürsüzlüğün nimetleri yalanlamak ve inkar etmek anlamına geldiğini
belirtmiştir. Nankörler, Rahman Suresi’nde şiddetli ve dehşetli bir surette
otuz bir defa şu âyetle tehdit edilmişlerdir:
“O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlıyorsunuz?”
Düşünülerek yapılan şükür, bizdeki kulluk şuurunu
canlı tutar. İnsanların Allah'a muhtaç olduklarını, Yüce Allah'ın ise, her
şeyden müstağnî olduğunu, kimsenin şükrüne Allah'ın ihtiyacı olmadığını
öğretir.
Şükreden bir kulun en güzel ölçüsü;
kanaatkarlığı, başına gelenlere rıza göstermesi ve her durumda memnuniyetini
belirtmesidir.
Nankörün ölçüsü ise; aşırı hırslı olması, israf
etmesi, saygısız bir insan olması ve haram-helâle dikkat etmeden bulduğunu
yemesidir.
Şükür, kalbimiz, dilimiz, organlarımız ve
hayatımızın her anıyla yapılmalıdır. Allah’ın verdiği nimetin, yine O’nun
yolunda kullanılmasından daha tabii ne olabilir ki! Bu nedenle zenginlik,
makam, zeka, sağlık, kuvvet gibi nimetleri, Allah'ın emrettiği biçimde
kullanmak, verilen nimetin şükrünü hakkıyla yerine getirmek demektir.
Bizi yaratan ve sonsuz nimetlerle kuşatan
Rabbimize şükür borcumuzu yerine getirmek yeterli değildir. İnsan, anne-babası
başta olmak üzere, bütün insanlara da teşekkür etmek ve onlara kadirşinas olmak
zorundadır. Zira insanların kendisine yaptığı iyiliklerin kıymetini bilmeyen ve
onlara teşekkür etmeyenler, Allah’ın bahşettiği nimetlerin değerini ve rızık
vereni de tam olarak anlayamazlar.
Hamd etmek ve şükretmek iyimser olmaktır. Hayata
güzel ve olumlu pencereden bakabilmektir. Mutlu olabilmek, mutluluk elbisesi
giymektir. Şikâyetçi ve karamsar karakterlerin kararttığı kalplerin, doymak
bilmeyen nefislerin, aç kurtlar gibi insanların hukukuna saldıran
mütecavizlerin dünyasını ancak “şükür” aydınlatabilir.
07 Şubat 2017 11:49