TV aile içi iletişimi bozuyor
Özet olarak, televizyonun aile üzerinde
yaptığı tesirleri şöyle sıralayabiliriz:
·
Televizyonu çok ve sık izleyen çocuklar, izlemeyenlere oranla
yetişkinlikte daha güvensiz ve şüpheci kişiliğe sahip olmakta, şiddet
eylemlerinin dünyada yaygınlaştığını düşünmekte ve her şeyin şiddet yoluyla
halledileceğine dair önyargılar beslemekte, böyle davranışlarda bulunmaya
yatkın olmaktadır.
·
Televizyonda devamlı yapılan mesaj bombardımanı; gerçeği
değerlendirmeyi, çözmeyi, yorumlamayı bozmakta, kişiyi uyuşturarak gerçek
problemlerinden uzaklaşmasına ve biriktirmesine sebep olmaktadır.
·
TV başında saatlerini geçiren çocuklar, gençler, yetişkinler ve
özellikle hanımların, bu arada reklâmların da tesiriyle “tüketim toplumu”na
doğru beyinleri yıkanmaktadır. Ayrıca fazla yemek ve içmeye bağlı olarak kilo
alma ve şişmanlık başlamaktadır.
·
Bütün ailenin TV başında toplanması, konuşmadan karşı çıkamadan
ondan gelen mesajları dinlemesi, ne gösterilirse ve söylenirse boyun eğip kabul
etmesi, onu susturmayı düşünmemesi, başka mesajlar alabilecek alternatiflerin
olmaması, önemli iletişim sorunlarına yol açmaktadır: İletişimsizlik, gerçek
dışı bir hayal ve masal dünyasında yaşama, sosyal yabancılaşma bunların başta
gelenleridir.
Aile bireyleri birbirleriyle ve diğer
insanlarla sevgi ve anlayış temelinde diyaloglar geliştirmeye vakit
bulamamaktadır. Anne ve baba, her gün saatlerini TV karşısında geçirirse ve
buna uyuma, çalışma, yemek yeme süreleri de eklenirse sonuçta konuşmak için
hemen hemen hiç zamanlarının kalmadığı ortaya çıkar. Bunların hepsi ise ruh
sağlığını bozan olumsuz, zararlı faktörler arasında yer almaktadır.
·
En geniş izleyicisi olan bazı TV programları, evlilik öncesi
hatta evlilik dışı yaşanan cinselliği, sıradan, hatta anlamlı ilişkiler olarak
sunmakta, seyircileri bu yönde şartlandırmaktadır.
Amerika’da, bir yıl boyunca, televizyonda
Amerikan çocuklarına örnek olarak gösterilen 14 bin kişi incelendiğinde,
bunların yüzde 80’inin evli olmadığı anlaşılmıştır. Bu kişilerin yüzde 1’nden
daha az bir oranı, doğum kontrolüne ve ahlakî değerlerin öğrenilmesine örnek
teşkil eden kişilerdir. Evlilik dışı veya öncesi cinsellik, bu programlara göre
hem olumlu hem de heyecan vericidir. Ülkemizde de manzaranın bundan farklı
olmadığı söylenebilir.
·
TV, okuma alışkanlığını ve düşünme yeteneğini azaltmaktadır.
·
Gelişmiş-kalkınmış, tüketime dayalı varlıklı ülkelerin yaşama
şekilleri ve kültür anlayışlarıyla, gelişmekte olan ülkelerin millî kültürleri
arasında çatışma ortaya çıkmaktadır.
·
Yine TV’ye göre, eğer zor bir karar verilecekse içki
içilmelidir. Sinirleri yatıştırmak gerekiyorsa içki içilmelidir. ABD’de alkolik
genç sayısındaki müthiş artışa ve 14 milyon yetişkinden daha fazla kişinin
ciddi içki problemleri olduğuna şaşırmamak gerekir.
Bu kadar olumsuzluğuna rağmen, televizyon
tesirlerine karşı mücadelenin yine televizyonla olacağını söylemek gerekir;
yani kültürel ve belgesel programların hakim olduğu güçlü kanallar açmak ve
film üreten şirketler kurmak başta gelmektedir. Ailenin alacağı tedbirin
başında ise televizyonun açık kaldığı saatleri kısmayı ve programları seçerek
seyretmeyi sayabiliriz.
22 Ocak 2018 14:19