Kibritin serüveni

 

27 Ocak 2018 15:09
Kibritin serüveni





  Kibrit günlük
hayatta çok yaygın kullanılan ateş yakmaya yarayan bir tutuşturucudur. 1669’da
Hamburglu simyacı Hennig Brand, fosforu, altın elde etmek isterken keşfetti.
Her ne kadar fosfor, ateş için kullanılmadıysa da ancak 160 yıl sonra kibrit
üretiminde kullanılmaya başlandı. 1680’de Godfrey Haukwitz ve Robert Boyle,
fosforla kaplı kağıtla beraber sülfürle kaplı ahşap çöplerini beraberce
piyasaya çıkardılar. Çöplerin üzerine kağıt katlandığında ve çöp çekildiğinde
alev ortaya çıkmaktaydı. Ancak fosforun çok pahalı olması sebebiyle, bundan
zengin tabaka faydalanabiliyordu.

Çakmak taşı ve
çelik kullanımı 1781’e kadar devam etti. Fransa’da yapılan kibritte, kağıdın
ucu fosfor ile kaplıydı. Ayrıca üzerinde cam vardı. Cam kırıldığında kağıt alev
almaktaydı. İtalya’da yapılan kibrit ise, küçük bir kutu fosfor oksitli
çizgilere sahipti. Sülfür uçlu çubuklar, kutuya sürüldüğünde ateş almaktaydı.

1882’de
Amerika’da piyasaya sürülen bir kibrit, yapılan kimyasal uygulamadan dolayı,
ancak orta noktasına kadar yanmaktaydı. 1932’de Avusturya’da yapılan bir
kibritte tekrarlı şekilde ateşlemek mümkündü. Gerçekte bu, selefonla kaplı uzun
bir kibrit ucundan ibaretti. Ateşi geciktirme maddesinin bulunmasından dolayı
yanma yavaş olmaktaydı. Eğer dikkatli kullanılırsa, her bir kibriti 40 defa kullanmak
mümkündü.

Sürtünme ile ateş
alan kibritler, 1827 civarında İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Bunlar 7-8 cm
uzunluğunda, uçları antimon sülfür, potasyum klorat, sakız ve nişasta olan
çubuklardı. Bunlar uygun bir kağıt içinde çekilerek ateşlenmekteydi. Ancak bu
kibritin yanmasından ortaya çıkan gazlar çok rahatsız ediciydi. 1830’da
(fosforun keşfinden 160 yıl sonra), Fransa’da aynı kibrit yapılmış, antimon
sülfür yerine fosfor kullanılmıştı. Ancak bunun tehlikeli olması pekçok hayatın
kaybolmasına sebep olmuştur. Hatta, zehirlenme için de kullanıldığına
rastlanmıştır.

1911’de fosforun
seskisülfürü kullanılarak, kibritin zehirli etkisi ortadan kaldırılmıştır. Bu
suretle ayrıca, kibritin verimi de artırılmıştır. Bu tür kibritler her yere
sürtmekle yanabilmekteydi. Daha sonra kimyasal bileşiklerde meydana gelen
değişiklikler, kibritin belirli bir kağıda sürülmesini öngörmüştü. Böylece
günümüzde kullanılan kibrit tipine gelinmiş oldu. İlk zamanlar hem kibrit
çöpleri, hem de kutular elle yapılmaktaydı. Daha sonra bu işler otomatik hale
getirildi. Kibritin modern üretim şekli, temel olarak her yerde aynıdır. Bu,
ahşabın uygun ölçülerde kesilmesi, uçlarının teşkil edilmesi ve
kutulanmalarından ibarettir. Kavak kütükleri 12-18 ay uygun şartlarda
saklandıktan sonra, kibrit çöpü olarak kesilir. Daha sonra bunlar ardarda
banyolardan geçirilerek son duruma getirilir. Bu banyolar kibritin verimini,
emniyetini sağlarken, dış atmosfer şartlarından da korumayı amaçlar. En son
devrede kibritler kurutulur ve kutulanır. Kibrit yapımında, zehirin bertaraf
edilmesi yanında, başka bir önemli ilerleme, suya dayanıklı kibritin
yapılmasıdır. İkinci Dünya Savaşında ortaya çıkan ihtiyaçtan dolayı
geliştirilen bu tür kibrit, imalatın başlamasından bu yana hayal edilmekte olan
bir olaydır.

 Kibrit İmalatında
ABD’yi, İngiltere, İsveç takip etmekteydi. Ancak İkinci Dünya Savaşından sonra
Japonya ucuz kibritleriyle ön sıraya geçti. Daha sonraları çakmakların
yaygınlaşması, elektrikli aletlerin ortaya çıkması, kibrit imalatının belirli
bir seviyenin üstüne geçmesini önledi.

Türkiye’ye ilk
kibrit Tanzimat yıllarında gelmiştir. Fakat sert bir cisme sürtülerek yakılan
bu kibritler yangınlar ve kazalara sebebiyet verdiği ve para tuzağı sayıldığı
için yaygınlaşamamıştır. Halk arasında kavlı çakmak kullanımının yaygın olduğu
bu dönemde, Osmanlı ülkesinde Kibrit fabrikasının kurulmasına yönelik
teşebbüslerden birincisi Sultan II. Abdülhamit döneminde yapılmıştır. Buna göre
1893 yılında “Societe Ottoman d’Alumette Usine de Kutchuk-Tchekmedje”isimli
yabancı bir şirket, Osmanlı hükümetine başvuruda bulunarak kurulacak Kibrit
fabrikası için arazi satın almak isteğini iletmiştir. Resmi makamlarca yapılan
değerlendirmeler sonucunda Florya-Küçükçekmece mevkileri arasında bir Fransız’a
ait yer üzerinde fabrika kurulmasına müsaade edilmiştir. Neticede ise inşa
edilen bu fabrika faaliyete geçirilemeden teşebbüs akim kalmıştır.

Bu yararlı ve
pratik buluşun değerini takdir eden Avrupalı sermaye sahipleri ilk teşebbüsten
birkaç yıl sonra harekete geçmişler ve kibrit üretimi bahanesiyle her çeşit
kibrit ile kavın ithali ve satışını tekelleri altına almak için adeta
birbirleriyle yarışmışlardır. 1901 yılında Avusturyalı bir müteşebbisin
yaptığı, Osmanlı ülkesinde bu alandaki imtiyazın yıllık 200.000 altın karşılığı
kendisine verilmesi teklifinin ardından Belçikalı bankerlerden biri, Osmanlı
Anonim Şirketi adına imtiyaz talep etmiştir. Bu teklifte ise hükümete, yılda
250.000 Osmanlı altını ve bir defaya mahsus olmak üzere inşa halindeki Hicaz
Demiryolu’na 50.000 altın verileceği söylenmiştir. Ayrıca devlete iki milyon
Osmanlı lirası borç vermeyi taahhüt eden bu teklif, Sultan II. Abdülhamit ve
ayrıca Sadrazam Halil Rifat Paşa başkanlığındaki Meclis-i Mahsus tarafından
görüşülmüş ve Ticaret ve Nafia Nezareti’nin tetkikine havale edilmiştir.
Neticede konu üzerindeki Heyet-i Vükela’nın mütalaası 2 Haziran 1901 de padişah
tarafından onaylanmışsa da sonuca varılamamıştır. Ülkemizde üretimi yapılamayan
kibrit uzunca bir dönem ithal edilmiş, hatta Birinci Dünya Savaşı sırasında
görülen darlık sebebiyle Men’i İhtikâr Komisyonu’nun denetimi altına
verilmiştir.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.