Biz insanlar doğduğumuz andan itibaren anlaşılmak
arzusu içinde olmuşuzdur. Bunun içindir ki; ilk insandan günümüze kadar
iletişim aynı seviyede kalmamış ve sürekli gelişim göstermiştir. Çünkü hayatta
hedefimiz ne olursa olsun başarının ilk şartı, doğru iletişim olmuştur. Bunu
başaranlar merdivenleri tırmanabilmiş, mutluluğu yakalayabilmişlerdir.
Bizim atasözünü değiştirerek şöyle aktarmak
istiyorum:
"Dil insanı aziz de eder, rezil de eder."
İletişim, samimi duygu ve düşünce alışverişidir. Tek
başına değil, biriyle olur. İletişimde kalpten kalbe kurulan bir köprü vardır.
Bunun için atalarımız "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır"
demişlerdir.
Peki, hal böyle iken etkili bir iletişimi nasıl gerçekleştirebiliriz?
Tabi ki bilgi, tecrübe ve farkındalığımızı artırarak
işe başlayabiliriz. Dil ve dil ötesi olmak üzere, iletişimi iki boyutta ele
alırsak:
1- Dil: Sözle yapılan iletişim.
2- Dil Ötesi: Beden dili ile yapılan iletişim ki bu
da genelde mizacımız ile ilgilidir.
Yani herkes doğuştan farklı mizaca sahiptir. Aynı
ailede yetişen iki kardeş, aynı olaya çok farklı tepki verebiliyorlar. Kimi
saldırgan davranırken, kimi pasif olabiliyor. Ama aile, bunu verdiği tepkiye
göre öğreterek terbiye edebiliyor. Bunun için Allah (CC), kadına erkeklere göre
daha üstün olan empati ve konuşma yeteneği vermiş ki; çocuğu anlasın ve doğru
davranışa yönlendirebilsin.
Ailenin verdiği eğitime göre çocuklar, iletişim
kurarken; ya pasif ve pısırık ya saldırgan ya da özgüvenli ve başarılı bireyler
olarak yetişkinlik hayatında karşımıza çıkıyorlar. Mesela sokakta kavga eden
iki kardeşi düşünelim. Biri kavga ederken saldırmış ve arkadaşının kafasını
yarmıştır. Bunun karşılığında annesinden "aferin" almıştır. Bunun anlamı
"Çocuğum, bir sorunla her karşılaştığında muhatabına saldır"
demektir. Çocuğa böyle öğretilmiştir. Diğer taraftan dayağı yiyen çocuk
annesinden "Ne pısırıksın, ancak susmaya yararsın. Hiç bir şeye yaradığın
yok" diye sözler işitmişse onun da belleğinde "Ben bir şeye
yaramıyorum. Herkes benden üstün" mesajı yerleşerek pasif ve pısırık
olarak ilerde karşımıza çıkabilir.
Bu sebeple kendimizin ve karşımızdakinin mizacını
bilerek ona göre davranış şekli belirlemeliyiz.
Çocuğun mizacı sakin ise ona "Çocuğum, bu huyun
çok güzel ama sen bir bireysin, kimseye hakaret etmeden kendini
savunabilmelisin" denilmelidir. Çocuk asabi ise ve saldırganlığa meyli
varsa "Çocuğum senin olduğu gibi arkadaşının da duyguları var.
Öfkelendiğin zaman oradan uzaklaşman en doğrusu" diyerek duygu kontrolünü
öğretebiliriz. Aksi halde ilerde `baş belası` bireylerle karşılaşır, bu çocuk
kime çekmiş diye dövünürüz.
Efendimiz (SAV)’in şu hadisi hiç dikkatinizi çekti
mi?
"Kim bir kötülüğü görürse eli ile düzeltsin, onu
yapamazsa dili ile düzeltsin, onu da yapamazsa kalbi ile buğz etsin."
Eli ile düzelmek en üstün davranış olduğu halde niye
bize –hepimize- aynı davranışı emretmedi de üç farklı yol önerdi? Biz ümmetinin
acizliğini ve insanların mizaçlarının farklılığını bildiği için bu üç yolu
önermiştir. Çünkü hepimiz, aynı olaya aynı tepkiyi verecek kabiliyette ve
yaratılışta değiliz.
Yapılan araştırmalar bize şunu göstermiştir ki;
iletişimde kelimelerin gücü %7, ses tonunun etkisi %38 ve beden dilinin etkisi
ise %55 oranındadır.
Şimdi, çoğu zaman anlaşılmamaktan şikâyetçi olan biz,
bunların ne kadar farkında olarak çevremizle muhatap oluyoruz, durup düşünmekte
fayda var. ‘Beni yanlış anladı’, ‘Ben öyle demek istememiştim’ dediğimiz birçok
şeyde aslında sözlerimiz ayrı, ses tonumuz ayrı, vücudumuz da ayrı mesaj
verdiği için bu hallere düşüyoruz.
Örneğin komşumuz "Bu güzel mi?" diye
sorduğu bir şeye, "Aa evet” der, ama diğer taraftan dudak bükersek,
komşumuz ağzımızdan çıkana değil, gördüğü davranışa (yani beden dilimize) daha çok
inanır.
İşte nasıl ki; başarılı bir aşçı mutfakta her şeyi
kıvamında kullandığı için başarıyı yakalamış ise saydığımız bu üç etkeni de
ölçüyü kaçırmadan kullananlar, karışımı dengeleyenler iletişimde başarılı
olabiliyorlar.
Yine Peygamber Efendimiz (SAV) "Gülümsemek
sadakadır" derken aslında beden dilimizin ne kadar mühim ve tesirli
olduğunu bize göstermiştir. Efendimiz (AS), bir gün Hac’da tavaf ederken
yanındaki gencin bir kadına baktığını fark eder ve sakin bir şekilde eli ile
kafasını diğer tarafa çevirerek o davranışa engel olur. Belki konuşarak
uyarsaydı bu kadar etkili olmayacaktı.
DOĞRU İLETİŞİM İÇİN, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER!
- Dinlemeyi bilmek! Ancak dinlediğinizde muhatabınız
kendisine değer verdiğinizi anlar ve anlaşılırsınız.
- Eleştirmeden ve empati kurarak anlamaya çalışmak!
Eğer karşınızdaki size bir şey anlatırken sözünü böler ve kendi hayatınızı
ortaya atarsanız, o anlatmayı kesecektir.
- Sözü dolandırmadan söylemek! ‘Kızım sana söyledim,
gelinim sen anla’ taktiğini uygulamamalı, kişiyi utandırmamalıyız.
- Dinlerken göz teması kurmak ve başka işle meşgul
olmamak! Kişiye verdiğiniz güven önemlidir. Bu da onu önemsemekten geçer. Onu
dinlerken başka işle meşgulsanız, bu kişi önemsenmediğini algılar ve bir süre
sonra konuşmayı keserek içine kapanır.
Bu durum, özellikle eşler arasında sıkça
görülebilmektedir. Eşi ona bir şey anlatıyor ama kendisi "hı hı"
diyerek televizyona bakıp geçiştirmeye çalışıyor. Eşinin içinde bu, zamanla
öfkeye dönüşerek iletişimi koparıyor.
Aynı durum anne ve çocuk için de söz konusudur.
Çocuğunu etkin bir şekilde dinlemeyen anne, ilerde ‘çocuğum beni hiç
dinlemiyor’ diye sızlanmaya başlıyor. Çocuk ailenin aynasıdır.
Uzman bir doktor, konu hakkında bir hastasını örnek
veriyor. Bu hastası, sürekli ailesine şiddet uygulayan bir babadır. Çocuğu ders
çalışmayınca döven biridir. Doktor, adamın neden böyle davrandığını araştırıyor
ve adam aynen şunu söylüyor; "Hocam ben küçükken hata yaptığımda babam
beni döver ve ‘seni sevdiğim için dövüyorum’ derdi. Benim kötü bir niyetim yok.
Ben de ‘sevmek budur’ diye düşündüm ve çocuğuma böyle davrandım."
Unutmayalım ki; çocuğumuz ile ne ölçüde bir iletişim
geliştirmiş isek çocuk bunu davranışa dönüştürüyor. Modern tabir ile
‘kopyala-yapıştır’ oluyor.
- Uyarılarımızı yumuşak ve güzel sözlerle ifade
etmek! Allah-u Teâla, Hz. Musa (AS)`yı Firavun’a gönderirken; "Firavun’a
gidin, o gerçekten azdı. Varın da ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki öğüt dinler
yahut korkar." (Taha / 20) buyuruyor.
Firavun gibi birine bile Rabbimiz yumuşak sözün tesir
edebileceğini bize söylüyorsa... Ki başka insanlarda bu ihtimal daha fazladır.
‘Ben’ dilini kullanmak önemlidir. ‘Sen böyle yaptın,
şöyle yaptın’ yerine, ‘ben böyle anladım, çok üzüldüm’ derseniz karşıya silah
doğrultmamış, onu savunmaya geçmek zorunda bırakmamış olursunuz.
İletişimde sıkça yapılan hatalardan bazıları da şunlardır:
Emir vererek konuşmak
Tehdit etmek
Uyarmak
Konuyu saptırmak
Sınamak
Öğüt vermek
Suçlamak
Alay etmek...
Bütün bunlar muhatabımızı sabote etmektir.
Konuşmamızda bunlara özen gösterirsek, hataları asgari düzeye düşürmüş oluruz.
Sevgi ile kalın…
28 Ocak 2018 14:43