Gayret ve kıskançlıkta mutedil hareket etmektir. Şöyle ki; koca,
felâketlerinden korkulan işlerin başlangıcında gafil olmamakla beraber kötü
zan, inat ve gizliyi araştırmakta da aşırı gitmemelidir.
Hz.
Peygamber kadınların gizli taraflarını araştırmayı yasaklamıştır.
Hadîsin
başka bir rivayetinde 'kadınları meşakkat ve eziyete sokacak hareketleri
yasaklamıştır' şeklinde gelmiştir. Hz. Peygamber (s.a) Tebûk'tan dönerken
Medine'ye girmeden önce ashâba şöyle demiştir:
Sakın
geceleyin gidip hanımlarınızın kapılarını çalmayınız.
Böyle
demesine rağmen iki kişi Hz. Peygamber'in emrine muhalefet ederek ondan önce
Medine'ye girdiler. Onların her ikisi de evinde nâhoş hadiselerle
karşılaştılar.
Kadın,
kaburga kemiği gibidir. Eğer onu düzeltmek istersen onu kırarsın. Bu bakımdan
onu kendi hâline bırak. Eğriliğiyle beraber ondan lezzetlenmeye bak.
Bu
hadîs, kadının ahlâkının düzeltilmesi için çaba sarfederken ona karşı şefkatli
davranmak hakkında vârid olmuştur.
Gayretin
bir kısmı vardır ki, Allah Teâlâ ondan nefret eder. O da şek ve şüphe olmadığı
halde kişinin, hanımından şüphe etmesidir.
Çünkü
böyle bir kıskançlık Kur'an'da bizim için yasaklanan kötü zan hükmüne
girmektedir. Oysa zannın bir kısmı günahtır.
Hz.
Ali (r.a) şöyle demiştir: 'Sakın aşırı derecede karını kıskanma. Zira böyle
yaptığın takdirde kendini haklı çıkarmak için ona kötülük nisbet etmek ve çamur
atmak mecburiyetinde kalırsın'.
Yerinde
olan gayret ise, her müslümana lâzım bir haslettir ve dinen övülmüştür.
Muhakkak
ki, Allah gayrete gelir. Mü'min de gayrete gelir. Allah'ın gayreti kişinin
kendisine haram kılınan bir şeyi yapması demektir...
Acaba
sizler Sa'd'ın gayretinden hayret etmez misiniz? Allah'a yemin ederim, ben,
Sa'd b. Ubâde'den daha gayretliyimdir. Allah da benden daha gayretlidir.
Allah
Teâlâ gayretinden ötürü fuhşiyâtın her çeşidini, gizlisini ve açığını
yasaklamıştır. Oysa Allah'tan daha çok özrü seven hiç kimse yoktur. Zaten
Allah'ın özrü kabul etmeyi sevdiğindendir ki, bu kadar uyarıcı ve müjdeleyici
peygamberler gönderilmiştir ve yine Allah'tan daha fazla övülmeyi seven hiç
kimse yoktur ve bu-nun içindir ki, Allah Teâlâ kullarına cenneti va'detmiştir.
Hz.
Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır:
Mi'rac
ecesi cennette bir saray gördüm. O sarayın bahçesinde bir cariye vardı. 'Şu
saray kimindir?' diye sordum. Denildi ki: 'Bu saray Ömer'indir'. Ben o saraya
bakmak istedim. Fakat ey Ömer! Senin kıskançlığını hatırlayarak (vazgeçtim).
Rasûlullahın
bu hadîsini işiten Ömer ağlayarak şöyle dedi: 'Sana karşı da mı kıskanırım ey
Allah'ın Rasûlü?'
Hasan
Basrî şöyle demiştir: 'Siz hanımlarınızın çarşı ve pazarlarda erkeklerle
sıkışık bir şekilde gezmelerine müsamaha mı ediyorsunuz? Kıskanmayanı Allah
berbat etsin?'
Hz.
Peygamber aynı konuda şöyle buyurmaktadır:
Gayretin
(kıskanmanın) bir kısmı vardır ki, Allah onu sever. Diğer bir kısmı vardır ki,
Allah ondan nefret eder. Gurur ve kibrin de bir kısmı vardır ki, Allah onu
sever ve bir kısmı vardır ki, Allah ondan nefret eder. Allah'ın sevdiği gayret
ve kıskanmak ise emare ve şüphe bulunduğu halde olan kıskançlıktır. Allah'ın
buğzettiği gayret ise ortada şüphe olmadığı halde yapılan kıskançlıktır.
Allah'ın sevdiği kibir ve gurur ise, savaş esnasında düşmanla karşı karşıya
gelindiğinde kişinin kendisine güvenerek böbürlenmesidir. Allah'ın buğzettiği
kibir ise bâtılda olan kibirdir.
Muhakkak
ki ben çok kıskancım. Kıskançlıktan mahrum olan deyyustur.116
İnsanı
kıskançlıktan kurtaran yol şudur: Kişi ne hanımının yanına başka erkekleri
sokmalı, ne de hanımını çarşılara bırakmalıdır. Hz. Peygamber (s.a) kızı
Fâtıma'ya şöyle sordu:
'Kadın
için en hayırlı şey nedir?' Fâtıma: 'Ne kadının erkeği, ne de erkeğin kadını
görmesidir' dedi. Bu cevap üzere Hz. Peygamber, kızı Fâtıma'yı kucaklayarak şu
ayeti okudu: '(Bunlar) birbirinden türeyen bir nesildir'. (Âlu İmran/34)
Bu
hareketiyle, Hz. Fâtıma'nın sözünü makbul bir söz olarak kabûl ettiğini ilân
ediyordu. Rasûlullah'ın ashabı, hanımlar erkeklere bakmasınlar diye
duvarlarındaki delik ve pencereleri tıkıyorlardı. Muaz (r.a) hanımının
pencereden baktığını gördüğünde hanımını dövdü. Bir defasında da hanımının,
yarısını yemiş olduğu bir elmayı hizmetçisine verdiğini gördü ve yine onu
dövdü.
Hz.
Ömer şöyle demiştir: 'Kadınları pek fazla giydirmeyiniz ki çadırlarından
ayrılmasınlar'. Hz. Ömer, bu sözünü şu hikmete bi-naen söylemektedir: Kadınlar
elbiseleri eski olduğu zaman çıkıp gezmeyi istemezler.
Yine
Hz. Ömer şöyle demiştir: 'Hanımlarınızı Hayır ve Yok kelimelerine alıştırın'.
Hz.
Peygamber (s.a) kadınlara câmiye gitmeleri için izin vermiştir. Fakat günümüzde
en doğrusu ihtiyar hanımlar hariç, diğer kadınları mescide göndermemektir.
Bizim bu fetvamız sahâbe-i kirâm zamanında bile doğru sayılmış bir fetvâdır.
Nitekim Âişe vâlidemiz (r.a) diyor ki: 'Eğer Allah'ın Rasûlü, kendisinden sonra
kadınların yaptıklarını bilseydi, onları evden çıkmaktan menederdi.
İbn
Ömer Hz. Peygamber'in 'Allah'ın câriyelerini (kızlarını) Allah'ın
mescidlerinden menetmeyiniz' şeklindeki sözünü nak-lettiği zaman kardeşlerinden
biri 'Evet, Allah'a yemin ederim, biz onları Allah'ın camilerinden menedeceğiz'
diye karşılık verdi. Bunun üzerine İbn Ömer bu karşılığı veren kardeşine
kızarak kendisini dövdü ve dedi ki: 'Ben "Hz. Peygamber 'Kadınları camiye gitmekten
menetmeyiniz' dedi" diyorum. Sen ise buna karşılık 'Evet onları
menedeceğiz' diyerek ısrar ediyorsun'.
İbn
Ömer'in kardeşi bu hadîse insanların bozulmuş olduğunu kesinlikle bildiğinden
muhalefet etmişti. İbn Ömer'in ona karşı duyduğu kızgınlık ise, onun özür beyan
etmeksizin doğrudan Rasûlullah'ın hadîsine muhalefet etmesinden ileri geliyor.
Hz. Peygamber de kadınlara sadece bayram günlerinde mescidlere gitmeye izin
vermiştir. Buna rağmen o günlerde dahi ancak kocalarının rızasıyla
çıkabilirlerdi. Şu zamanımızda da iffetli ve namuslu kadının kocası kendisine
izin verirse bayram namazlarına gitmesi mübahtır. Fakat en doğrusu ve en
selâmetli hareket müslüman kadın için evinde oturmaktır. En uygun hareket
müslüman kadının ancak mühim bir mesele için evinden çıkmasıdır. Zira sadece
herhangi bir şeyi seyretmek için veya mühim olmayan işler için müslüman bir
kadının evinden çıkması mürüvvetine halel getirir. Çoğu, zaman da fesâda yol
açar. Bu nedenle müslüman bir kadının evinden çıktığı zaman gözünü yabancı erkeklerden
sakındırması gerekir. Biz bu sözümüzle 'kadının yüzü erkek için avret olduğu
gibi erkeğin de kadın için avrettir' demiyoruz. Erkeğin yüzü kadın için, tüysüz
bir gencin yüzünün bâliğ bir erkek için olduğu gibidir. Bu bakımdan sadece
fitne sözkonusu ise, o va-kit bâliğ kişi tüysüzün yüzüne bakamaz. Eğer fitne
sözkonusu değilse böyle "bir yasak yoktur. Zira asr-ı saâdetten bu yana
erkeklerin yüzü çıplaktır. Kadınlar da peçeli olarak çıkmaktadırlar. Eğer
erkeklerin yüzü kadınlar için avret olsaydı, muhakkak erkeklere de 'peçeli
çıkınız' ve kadınlara da 'ancak zaruret halinde evinizden çıkabilirsiniz' diye
emir verilirdi.
12 Şubat 2018 11:46