İstikbal köklerdedir

 

18 Şubat 2018 14:56
İstikbal köklerdedir





  Eskiden beri, değişik zamanlarda yapılan
bilimsel araştırmaların sonuçlarına bakılarak, genellikle kabul edilen bir
tespite göre; insanın benlik-kimlik-kişilik özellikleri, iki ana unsurun derin
etkisiyle şekillenir. Genetik silsilesi ve sistematiği yoluyla, atalarımızdan
bize intikal eden "kalıtım"ın altyapıyı oluşturduğu; içinde
yaşadığımız sosyal, kültürel, fizik "çevre"nin de üst yapıyı
geliştirdiği söylenir.

İşte bu yüzden, insanlar ve toplumlar için, geçmiş;
hayat binasının temeli gibidir. Yaşadığımız ve yaşayacağımız her şey; bu
temelin üstünde yükselir.

Dolayısıyla, temeli sağlam olmayan binalar; mümkün ve
muhtemel afetler sırasında, bünye direnci düşük organizmalar gibi kolayca
savrulur. Bir başka ifadeyle; geçmişle ilgili "hatıra"ları zayıf olan
toplumların, gelecekle ilgili "hayal"leri de cılız olur.

CİNNET GEÇİRMİŞTİK

Biz, bu ülkede ve toplumda; Cumhuriyet tarihi boyunca,
derin bir "hafıza kaybı" sendromu içine girdik. Geçmişimizle tüm
bağlarımız kesildiği, kültür ve medeniyet değerlerimiz kazınarak silindiği
için; psiko-sosyal yönden, sarsıcı bir "toplu cinnet" hali geçirdik.

Altyapımızı oluşturan rayları birer birer söküp; devlet
ve millet trenini, uçurumdan aşağıya kaydırdılar. Aklımıza, ruhumuza,
bedenimize; cebren ve hile ile, bize hem dar hem de kısa gelen demir elbiseler
giydirdiler.

Başımıza, üst üste balyoz indi; beynimize, şiddetli şok
salındı. Kendi gövdesine ihanet eden hain eller aracılığıyla; asırların
tecrübesini ve birikimini barındıran hafızamız çalındı.

Tutunacak dallarımız kırıldı; gümbür gümbür, bir boşluğa
yuvarlandık. Aşağı mahallede bir yalan söyleyip, yukarı mahallede inandılar ve
inandırdılar; kendimizi, kütük kovuğundan çıkmış, nesebi belirsiz bir güruh
sandık.

KÖKLERİMİZİ ARIYORUZ

Son yıllarda, ufkumuzda çakan şimşeklerin aydınlığında;
toplumsal hafızamızın hasıraltı edilmiş hatıraları, birer ikişer canlandı. Giderek
parçalar birleşti, görüntüler netleşti; çoktandır uyuyan hücreler, yavaş yavaş
uyandı.

Şimdilerde, özgüvenimizin geri gelmiş olmasından
istifadeyle; alıcı gözlerle sağımıza, solumuza, önümüze, arkamıza bakıyoruz.
Elimizde kazma kürek, belimizde yağlı çörek; kaybettiğimiz köklerimizi aramaya
çıkıyoruz.

Artık, istiklalin ve istikbalin; "gökler"den önce
"kökler"de olduğunun, bilgisi ve bilinci içindeyiz. Acıkmışın aşa,
susamışın suya koşması gibi; ayaklarımızı yere sağlam basmanın, kollarımızı
göğe güçlü uzatmanın peşindeyiz.

Geçtiğimiz günlerde, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün
e-Devlet üzerinden paylaştığı "soy ağacı" bilgisi; işte bu
hassasiyetlerin doğal sonucu olarak, sistemi kilitleyip çalışamaz hale
getirecek kadar büyük bir ilgi ve itibar gördü. Kaybettikleri değerleri geri
kazanma, kökü derinlerde olan temeli bulup ona dayanma şansını, imkanını
yakalayan insanlar; kim olduklarını görmenin, nereden geldiklerini bilmenin,
nereye doğru gideceklerinin sistematiğini yeniden kurmanın niyeti, gayreti
içine girdi.

SAKSIDA AĞAÇ YETİŞMEZ

Bilindiği gibi insanların, hayvanların, bitkilerin;
kendilerine has "fıtrat"ları, yani özel ve özgün yapıları var. Ancak
ve ancak; temel ihtiyaçlarını karşılayabildikleri çevre ve ortamlarda doğuyor,
büyüyor, yaşıyorlar.

Güneş, hava, su, toprak; her birisi için, olmazsa olmaz
derecede gerekli. Ama fıtri önceliklerinin ve özelliklerinin gerektirdiği bazı
temel ihtiyaçlar; diğerlerinden ayrı, farklı, çeşitli.

Tohumdan fideye, fideden fidana, fidandan ağaca
dönüşebilmeleri için; bu temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Her
zaman, her yerde değil; uygun zamanda, uygun ortamda çiçek açıp meyve veriyor.

Ekilen ve dikilen şeylerle; biçilen ve toplanan şeyler
arasında bir denge, uyum var. Buğday ekenler bir yılda; ağaç dikenler on yılda
sonuç alıyorlar.

Bir ağacın, kökü ne kadar derinlere iniyorsa; gövdesi de
o kadar yükseklere, yücelere çıkıyor. Yerden kökler, gökten dallar
aracılığıyla; gövdeye oluk oluk gıda akıyor.

Ve biz biliyoruz ki; küçücük saksılarda ve seralarda,
büyük ağaçlar yetişmez. Toprağı az, kökü kısa olanlara; bol meyveli, büyük
gövde yakışmaz.

Bu şeksiz ve şüphesiz gerçek; insanlar ve toplumlar için
de aynen geçerlidir. Geçmişinde zengin hatıralar bulunanlar; gelecek için daha
güçlü hayaller kurabilir.

Tarihi ve kültürel geçmişimiz; toplum ağacımızın
köklerinin salınacağı, devlet binamızın temel direklerinin kurulacağı
toprağımızdır. Oradan alacağımız ilham ve irfan; bizi yüksek ve yüce ufuklara
taşıyacak Burak'ımızdır.

Büyük gemiler; büyük okyanuslarda yol alabilirler.
Köklerine sahip çıkanlar; göklerin de hâkimi olabilirler.

Yetişme çağındaki çocuklarımıza ve gençlerimize; bu
iksiri içirmeliyiz. Geleceğin Kızıl Elma'sını, geçmişin eleğinden
geçirmeliyiz.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.