SINIRLARI KORUMAK
Hayatın tüm alanlarında ve konularında;
yetkilerini kullanabilen, sorumluluklarını üstlenebilen insanlara ihtiyacımız
var. Çünkü, bunu yapamayanlar; yaşadıkları ülkenin ve toplumun, dünyanın ve
insanlık aleminin sırtına yük oluyorlar.
Onun için, ailede ve okulda yapılacak eğitici
çalışmaların temel amaçlarından biri; çocukların ve gençlerin, yetkilerini
kullanma hakkı ve sorumluluklarını yerine getirme görevi konusunda, gereken
bilgi ve bilinç düzeyine ulaşmalarını sağlamak olmalıdır. Anneler ve babalar,
öğretmenler ve idareciler; bu anlayışı ve işleyişi, hem kendileri iyi örnek
olarak, hem de onlara alanlar açıp fırsatlar sunarak, bizzat uygulamaya koymalıdır.
Aksi takdirde; kabını dolduramayan, rolünü oynayamayan,
kendisini ve çevresini yönetemeyen, olaylar ve durumlar karşısında gereken
tavrı gösteremeyen edilgen bir nesil yetiştirmiş oluruz. Dahili ve harici
şartların, unsurların estirdikleri rüzgarlara, fırtınalara, kasırgalara
direnemeyip; kolayca savrulan, sarsılan, hatta yıkılan ve yok olan zayıf bir
toplum haline geliriz.
Aslında, temel ilke olarak; bir ülkenin ve toplumun
sınırlarını korumakla, bir kişinin ve kurumun sınırlarını korumak arasında bir
fark yoktur. Çünkü biliyoruz ki; tuğlalar birleşip duvarları, duvarlar birleşip
kaleleri oluşturur.
O halde; birinci derecede korunması ve geliştirilmesi
gereken unsur, ille de insandır. Ülkelerin ve toplumların varoluş şartları ve imkânları;
kendilerini oluşturan insanların kabiliyetlerinin ve kapasitelerinin toplamları
kadardır.
Kişilerin ve kurumların, ülkelerin ve toplumların
gelişmişlik düzeylerinin göstergelerinden biri; yetkilerini kullanabilme,
sorumluluklarını üstlenebilme becerileridir. O beceriler ki; bize var olabilme,
ayakta kalabilme, rüzgârın sert estiği tepelere çıkıp sapasağlam durabilme gücü
ve imkanı verir.
İnsanın, yetki ve sorumluluklarının sınırlarını
belirleyen iki temel unsur vardır. Bu unsurların çizdiği çerçevenin içi iyi
doldurulmalı, dışına da taşılmamalıdır.
Birincisi; farkındalık; yani, içinde bulunduğumuz
çevrenin ve ortamın, olayların ve durumların gerektirdiği hali ve tavrı
görebilmek, bilebilmek. Söylemlerimizle ve eylemlerimizle; bizden beklenen
pozisyonu alabilmek.
İkincisi, güç ve imkân; yani, başta kişisel kabiliyet ve
kapasitelerimiz olmak üzere, kullanabileceğimiz maddi ve manevi unsurlar. Bizim
irademizle ve insiyatifimizle harekete geçirilip; belli bir amaç için
değerlendirilebilecek, doğrudan ya da dolaylı tüm imkânlar.
Yetişkin bir insan, yetkilerini kullanma ve
sorumluluklarını üstlenme konusunda zafiyet gösteriyorsa; eğitim safha ve süreçlerinde arıza var
demektir. Bu sonucu değiştirmek için; süreci gözden geçirip, ıslah etmek
gerekir.
TEDBİRLİ CESUR OLMAK
Hayatın içinde, her işin ve ilişkinin; ifrat ve tefrit
tanımına uygun uç örnekleriyle karşılaşıyoruz. Kimilerimiz, kendi kabımızı
doldurma becerisi gösteremezken; kimilerimiz, doğal sınırlarımızın dışına
taşıyoruz.
Bazen, korkaklık yapıyor; ama adına tedbir diyoruz.
Bazen, ahmaklık yapıyor; cesaret, hatta kahramanlık gibi takdim edip
böbürleniyoruz. ,
Kişisel, kurumsal, toplumsal, evrensel işlerimizin ve
ilişkilerimizin tamamında; bize; korkaklık derecesine düşmeyecek tedbir,
ahmaklık derecesine düşmeyecek cesaret gerekir. Bu anlayış ve alışkanlık ise;
eğitim safha ve süreçlerinde kazanılan bir temel değerdir.
Aşırı tedbirli, baskıcı, yasakçı, korumacı, tehdit ve
şiddet içerecek şekilde otoriter ortamlarda yetişen çocuklar ve gençler;
genellikle ürkek ve korkak olurlar. Fıtri kabiliyet ve kapasiteleri; taş
altında kalmış tohumlar gibi ezilip kaybolurlar.
Bu ezikliğin oluşturduğu acizlik, yetersizlik duygusu;
bazen duygusal patlamalara yol açabilir. Kişi, içindeki derin boşluğu doldurmak
için; metot, usul ve muhteva açısından, aşırı yahut aykırı davranış biçimlerini
seçebilir.
Sınırın gerisinde kalanlar; kendilerini ve değerlerini
koruyamayıp, baş üstünde tutmaları gereken şeyleri ayakaltına düşürürler.
Kontrolsüz bir biçimde, dışına taşanlar ise; kendilerine ve çevrelerine
beklenmedik belâlar getirirler.
Güvenli bir yolculuk için; sürücünün, aracın gaz ve fren
sistemlerini birlikte ve uyum içinde kullanması gerekir. Özellikle, olumsuz hava
ve yol şartları ile hızlı gitmenin zaruret haline geldiği dönemlerde; bu
hassasiyet, hayati derecede önemlidir.
NÖBETİ İYİ TUTMAK
Hepimiz, her zaman; bazen savaşa dönüşen, zorlu bir
hayat mücadelesinin ortasında duruyoruz. Bulunduğumuz her yerde; cephedeki
asker gibi nöbet tutup, birilerini ya da bir şeyleri koruyoruz.
Gayret ederek, fedakârlık yaparak, gerekirse büyük
bedeller ödeyerek koruduğumuz, gözettiğimiz değerlerin başında; bugünün
eğlencesi, yarının güvencesi olan çocuklarımız var. Onlar, yetişme safha ve
süreçlerinde; bizim nöbetimizi devralmaya ve kendilerine miras bırakacağımız
değerleri korumaya hazırlanıyorlar.
Bize düşen; kendi nöbetimizi iyi tutarak, onlara huzurlu
ve güvenli bir dünya bırakmaktır. Bizden sonra, daha iyisini yapabilecek hale
gelmeleri için; şimdiden, yetkilerini kullanma ve sorumluluklarını üstlenme
becerilerini ortaya çıkaracak ortamlar oluşturmaktır.
02 Mart 2018 13:52