Türkiye maalesef ‘midesi geniş' insanların çoğaldığı aile
kültürünü besliyor ve ihraç ediyor.
Azerbaycan ve Orta
Asya’dan çeşitli dostlar edindikçe kadın misafirlerin İstanbul Türkçesini rahat
kullandıklarını gördüm. Bunun izlenen Türk dizilerine bağlı olduğunu anladıktan
sonra bazı sorulara cevap bulmaya başladım.
Aileler neden daha
kolay parçalanıyor, çocuklar neden mutsuz, uyuşturucu neden yaygınlaşmış,
şiddet neden artıyor soruları zihnimde karşılık bulmaya başladı.
Eskilerin “şöhret,
servet, şehvet” şeklinde ifade ettiği üç cazibeli psikolojik tuzak diziler
sayesinde sosyal virüs gibi yayılıyor. Bu dizilerin Ortadoğu ve Balkanlarda da
talep görmesi sosyal hastalıkların geleceği konusunda toplum bilimcileri ve ruh
bilimcileri düşündürüyor.
İnsanın kalıcı
belleğine işittikleri, yaptıkları, söyledikleri değil hissettikleri yazılıyor
ve bu unutulmuyor. Bu nedenle hayat yolunda ilerlerken his dünyamızı nasıl
yönettiğimiz bizi biz yapan ölçüdür.
Sıradan insanlar
gücünü kollarından alırlar, ortalama insanlar akıllarından alırlar, yüksek
insanlar ise kalplerinden alırlar. O halde sevgi piramidimizin en tepesinde ne
varsa biz ‘O’yuz.
Duygusal yatırımımızı
neye yaptığımız, bizi ve hayatımızı dolayısıyla çocuklarımızın hayatının
tamamını etkileyecek öneme sahiptir.
Dizilere şöyle bir göz
attığımızda
Sabah Gazetesi TV
yazarı Yüksel Altuğ dizilerdeki çarpık aile ilişkilerine ve aşkların aile
içinde yaşanması örneklerine dikkati çeken bir okuyucu mektubu yayınladı. “Lale
Devri filminde ölmüş ablasının eşinden çocuk sahibi olma, Yer Gök Aşk filminde
yengesinin babası ile aşk yaşama, Bir Çocuk Sevdim dizisinde kardeşinin
kayınpederi ile aşk yaşama, İffet dizisinde üvey annesinin eski sevgilisi ile
aşk yaşama, Aşk-ı Memnu’da amcasının genç eşi ile aşk…” gibi ancak midesi geniş
insanların rahat seyredeceği diziler çokça seyrediliyor.
Aile kültürüne ve
bütünlüğüne bu dizilerin neden zarar verdiği ABD’de ciddi araştırma konusu
oldu. Sonuçta aile değerlerinin ve sosyal duyguların güçlendirilmesi gerektiği
noktasına gelindi.
Artık şöhret, servet,
aşk, eğlence ve makam sevgisinin sadece bireysel egolara yönelik olduğu
biliniyor. Bunlar somut zevklerdir ve somut zevk tutkulularının yalnızlaştığı
ve mutsuz olduğu anlaşıldı.
Eğer bu duygulara
karşı insan harekete geçmezse, bu duygular insana karşı harekete geçiyor, o kişiyi
büyülüyor ve esir alıyor. Bu zevklerin hiçbiri uzun vadeli, kalıcı ve tatmin
edici değil.
Somut zevkler anlık
mutluluk veriyor. Gerçek mutluluk toplam mutluluktur. Yani bütün hayatında
yaşadığı “iyi hissettiği günlerin daha çok olduğu” yaşam biçimi gerçek
mutluluktur.
Bu duyguların büyüsüne
kapılmadan doğru durabilmek modern yaşamda çok zorlaştı. “Nasıl yaşarsam mutlu
olurum” sorusuna kolay bir cevap yok.
İnsan eğer yüksek
ideallere sahipse, somut zevklerin insanı test eden ve sınayan engeller ve tuzaklar
olduğunu görebilir.
Zevk olarak soyut
zevkleri keşfetmek gerekiyordu. En iyi ve en güzel şeylerin en yakınımızdaki
şeyler olduğu ve bunları doya doya yaşamanı zevkini almayı çoğu kez
kaçırdığımızı artık keşfetmeliydik.
Soluduğumuz hava,
gözlerimizdeki ışık, doğru yaşamanın iç huzuru, sahip olduğumuz küçük şeylerden
zevk alabilmek, hayal gücümüzü çalıştırarak zihnimizi eğiterek yüksek amacımız
için çalışmak, sıradan ve rutin işleri zevkle yapabilmek, eş ve yakınlarımızla
mutlu olmanın yollarını bulmak, en önemli konular olmalıydı.
Ancak biz bütün
sıradan zevkleri değersizleştirip, sahte ve geçici ancak cazip zevklerle
kendimizi kolaycılığa kaptırıyorduk.
Hayatın derin
anlamlarını anlamak için ölümle, krizle karşılaşmak da gerekebilir. Çoğu zaman
insan en dibe vurduğunda kişiliğinin en güçlü yönü ile karşılaşır. Aksilikler
içinde görünmeyen lütufları görerek bedeni acı çekerken ruhu keyif alabilir. O
halde hayatımızdaki olaylar bizi değil, biz olayları kontrol etmeliyiz.
Bunun için zevk
tuzaklarına hazırlıklı olmalıyız. Hayatta dibe vurmadan önce “masa, kasa,
nisa (karşı cins)” zevklerinin doruklarına çıkabilir sonra da
tepe aşağı gidebiliriz.
İçimizdeki vahşi
şöhret, servet, şehvet atlarını ehlileştiremezsek ömrümüzün sonunda mezar
taşımıza iyi şeyler yazdıramadan geçip gideriz. Eğer insan akıllı ise yaptığı
işin sonunu düşünür.
Kişisel ve aile
kültürümüzü etkileyen sevgi ve değerlilik hiyerarşimizi bozan bu dizilere
rağbet etmemek birey olarak görevimiz. Fakat bu dizilerin alternatifi diziler
yapmak da yöneticilerimizin, sanatçılarımızın sorumluluğudur.
20 Nisan 2018 11:49