Varlığımın yükü göğsüme bir dağ gibi
ağırlık yaptığında
Depreşen duygular, gel-gitler ve bocalamaların arasında
kaldığımda
Bir ırmak olup yüreğimden akar, beni o engin deryaya bağlarsın
Taşkınlıklarım, farklılıklarım, itirazlarım o yüce ve
görkemli deryaya ulaşınca diner
Böylece toparlanır ve sükûnete ererim
Sonunda vahdete dönüşüverir seninle sancılarım
Her başarma duygusunun ardından yaşadığım sevinçler
Beni çamurlaşmaya, hatta ekşimeye, kokuşmaya çağırdığında
Fıtratımın en derin yerinden ince bir sızıyla akarak
Bana içimdeki düşmanları hatırlatırsın
Başarılarımı Rabbe bağlar, bana ait hiçbir şeyin olmadığı,
Tüm yetenek ve kabiliyetlerimin O’nun lütfu olduğu inancını
yenilersin yüreğimde
Böylece acizliğimin, fakirliğimin hissiyatı sarar dört bir
yanımı
Her kalıcı olmayan lezzete kavuştuğumda ve sevincin tam
zirvesinde
Mazlumların, mustaz’afların, aç ve sefillerin acısı,
Hele Yusufların acısı mızrak olup saplanır yüreğime
Birden kederlere, gamlara boğulurum
Sen de usulca akarsın yüreğimin en latif, en masum,
Belki de hiç kirlenmeyen, en temiz yerinden
Kendi öz benliğimden…
Beni fakr nimetine kavuşturursun o an
Fani sevinçler bir gülün kokusu, bir rüzgârın yanağa dokunuşu
kadar kısa sürer yüreğimde
Böylece fani olanın ehemmiyeti, lezzeti, huzuru kalmaz içimde
Çünkü yüreğimi birden kopartıp mazlumların, mahrumların,
kimsesiz yetimlerin…
Aç ve sefillerin yanına götürüverirsin
Kalan ise sadece acı olur… Bir dünya dolusu acı…
Sonra acılarıma bir yön verirsin
Fedakârlığa dönüştürürsün bu duygularımı, hislerimi
Hem de bir ömrü feda edecek kadar anlamlı bir fedakârlığa
Sözlerin gürültüsünden, şamatasından, riyakâr sevgilerden
Davamı daraltmaya, kendi çerçevesine sıkıştırmaya
çalışanlardan
Zihin ipotekçilerinden…
Kaçacak, sığınacak ve beni bağrına basacak bir yer, bir yurt
ararım kendime
Ne yöne dönsem daraltma, ufaltma ve kırpma
Bocalayan ruhum ana kucağı gibi şefkatli, kokusuyla huzur
veren,
Beni tedirgin etmeyen bir yurt özlemiyle yanar o anda
Ve sen usul usul akıverirsin yürek yurdumdan
Elimden tutup beni o yurdun sıcacık kucağına çağırırsın
Şefkatle sararsın yaralarımı, okşarsın kendi bağrımda beni
Ve sen sessiz sessiz aktıkça,
Ben senin sessizliğinde dinlenir, huzura ererim
Anlarım ki bana yüreğimden daha şefkatli bir yurt yok
Ümmetin ve insanlığın geleceği hakkında derin endişelere,
kederlere her kapıldığımda
Tüketimde yarışan, yardımlaşanların arasında
Ben de bir bir ümitlerimi, hayallerimi tüketmeye başlarım
Yalnızlık ve çaresizlik sarar hücre hücre dört bir yanımı
Sen ise volkan gibi kaynarsın ta derinlerden
Ve gün yüzüne çıkıp yolunu bulursun yanaklarımda
Sanki orayı hiç terk etmemiş gibi
Sanki orası senin yerinmiş, sen de orayı arzu edermişsin gibi
Sanki ana kucağına kavuşan emzikli bir bebek gibi
Sanki sen oraya hasret, orası sana hasret kalmış gibi
Kavuşunca yüreğimdeki kaynayışın diniverir ve sen de sükûna
erersin
Ümmetin üzerine çöken akbabaları düşündükçe karamsarlık dalga
olur, çarpar sineme
Ve ben nefes almakta zorlanır, boğulduğumu zannederim
Sen ise o an bana Rabbimin vaadini hatırlatırsın
“Allah nurunu tamamlayacak, eğer inanıyorsanız üstün gelecek
olanlar sizlersiniz”
Kederime bir yön verir
Kırılan azmimi… Yıkılan ümitlerimi…
Fedakârlıkla, aşkla, sadakatle devşiriverirsin…
Yine dağlandı yüreğim!
Ve ben seni beklemekteyim ey gözyaşım!
Rabbime sunacağım en kıymetli sermayem, hediyem…
Fıtratımın en temiz, en saf, en derin yanı…
Kalbimin dolmuş bulutlarından ak
Ve Rabbime yapacağım münacatlarımı takdim et!
Kederlerimi, itiraflarımı, pişmanlıklarımı, acizliğimi,
zayıflığımı ve çaresizliğimi
En iyi sen anlatırsın Mabuduma...
Kelimeler aciz kalıyor, ifadelerim ise yetersiz…
Gel ki şu ten kafesinde hapsolmuş ruhum seninle hafiflesin…
Ve seninle sükûna ereyim yeniden.
29 Nisan 2018 15:07