Tüketim ve İnsani Ben – 3

 

04 Mayıs 2018 14:58
Tüketim ve İnsani Ben – 3





  

Makinanın keşfedilmesi ile beraber
bilim, üretim ve güce (tabiata egemen olmaya) kendisini adayınca makine (teknik
ve üretim aletleri) kapitalistlerin eline geçti. “Makinizm” adında bir din
zuhur etti. Mabedine insanların ve tabiatın kurban edildiği bir din.

Hümanizmden (insanın asaletinden, kutsallığından) bahseden
Batı, ‘insanın asaletini’ kutsallaştırdığı ‘makinanın asaletine’ kurban ediyor.
Sırf makinanın çarkı dönsün, üretim devam etsin ve kapitalistlerin
zenginliklerine zenginlik katılsın diye kâinatın en değerli varlığı olanca
hızıyla tüketime teşvik ediliyor. Ömrü makinanın dişlileri arasına sıkışan
insan, her gün daha fazla üretimin gerçekleşmesi için sürekli tüketen ve üreten
bir alet halini alıyor. Tıpkı Marcuse’nin dediği gibi “Döngüsel insan” oluyor.

Sürekli ihtiyaç hissi uyandırılan, dürtülen, alışverişe
teşvik edilen insan, AVM mabedlerine(!) koşuyor. Tüketim kozasının içerisinde
sıkışıp kalıyor ve gittikçe kendi insani beni olan özgürlüğünü (seçiciliğini,
belirleyiciliğini) kaybediyor. Çünkü kendisine “senin ihtiyacın belirlenmiştir
ve şu falan şeydir” diyen evrensel üretim sistemleri, kendisi için neyi
tüketeceğini belirlemiş ve zihnine dayatmış, içgüdülerini bu yönde tahrik
etmiştir.

Ünlü bir Fransız yazarın dediği gibi ipek böceği kozasını
örmede başarılı olduğu oranda nasıl ki kendisini sınırlıyor, boğuyor, tutsak
hale getiriyorsa; insan da tükettikçe kendi tüketim kozasının içinde tutsak
hale geliyor. Çünkü Allah’ın kendi ruhundan üflemiş olduğu ‘belirleme, şeçme’
özelliğini kaybediyor. İnsan bu özellikleriyle vardır ve beşerden ayrılır.
Ahlakçı sosyologlara ve Hegelcilere göre insan seçebildiği oranda ‘var’dır.
Aksi taktirde ‘beşer’ düzeyine iner.

Tükettikçe içindeki (arzular, güdüler) ve dışındaki kendi
olmayan unsurların yönlendirmesinin etkisinde kalan insan kendisinden kopuyor,
kendisine yabancılaşıyor. Kendisini parasıyla, malıyla, yiyip içtikleriyle,
markasıyla ‘hissetmeye, tanımlamaya’ başlıyor. Artık kendisini değil maddi
varlığını hissediyor. Onun vekili, temsilcisi artık şahsi özellikleri, insani
meziyetleri, ilmi, irfanı değil, maddi varlığı oluyor. Mensup olduğu aileyi,
şahsı maneviyi, nerde eğitim aldığını, hissiyatlarını, zaaflarını, hayallerini,
erdemlerini, ruhi yeteneklerini hissetmek yerine; ‘kendi varlığını’ belki de o
gün giydiği yeni bir kıyafetle, ayakkabıyla veya arabasıyla hissediyor. Onlarla
kabul görünmeyi, onlarla tanımlanmayı, onlarla itibar kazanmayı arzu ediyor.
Sahip olduğu eşyayla, parayla ‘aline’ oluyor (kendisine yabancılaşıyor,
bozuluyor). Ali Şeriati’nin dediği gibi ‘insani ben’, para benine, çek benine,
kıyafet benine, altın benine dönüşüyor. İnsan kendindeki erdemleri aşama aşama
kaybedip kendisini gövde düzeyinde biyolojik bir hayata adıyor.

19. yüzyılda metafizikçiler, din sosyologları, Hegel ve onun
takipçileri, materyalistler insanı bozan, çirkinleştiren, kendisine
yabancılaştıran unsurları araştırdıklarında bunların başında ‘paracılığın’
geldiğini söylüyorlar. Sistem tüketim için ‘para’ diyor. Toynbe’nin dediği gibi
zihnimize o kadar çok yalancı ve sahte tüketim ürünleri dayatılıyor ki; tüm
ömür, tüketim kalemleri için sarf edilse kazanılan para yine az geliyor.
İktisat, kanaat gibi bir zenginliğin yerini hırs ve açgözlülük gibi bir
fakirlik, acizlik alıyor. İnsan bir yandan daha fazla tüketmek; diğer yandan da
gelecekte yapacağı tüketimin birikimini yapmak arasında sıkışıp kalıyor.
Bilincine ve bilinçaltına yapılan dayatmalardan dolayı özgürce düşünemiyor.

Ünlü Sosyolog Ali Şeriati; “İnsan yoksulluk halinde,
mahrumiyet halinde eksiktir, ama insandır. Eğitimden yoksun olduğunda yine
eksiktir, ama insandır. Fakat insandan ‘özgürlük’ alındığında ona özgürlükten
daha yüce bir şey verilemez” diyor. Hayvanlarda seçme özgürlüğü yoktur.
İçgüdülerinin kendilerini yönlendirdiği gibi yaşarlar. Buna karşı gelemezler.
Hayatlarına, fıtratlarına yerleştirilen arzuları ve güdüleri hâkimdir. İnsan
ise hem dıştan gelen baskılara, yönlendirmelere, hem de içindeki dürtü, arzu ve
güdülere karşı çıkabilecek bir varlıktır. Fakat bugün üretim sistemleri,
insanların iradesini elinden alacak şekilde yönlendirme ve tahriklerde
bulunuyor.

Eskiden bir kölelik sistemi vardı ve köle; zincirliyle, yediği
kırbaçlarla köle olduğunu biliyordu. Efendisini tanıyor, onun hizmeti altında
olduğunu biliyordu. Fakat zihni özgürdü. Sözde bugün seçme ve özgürlük çağında
yaşıyoruz. Fakat zihinler işgal altında, özgürce düşünemiyor. Evimizin
dekorunu, ne giyeceğimizi, ne yiyeceğimizi belirleyen belki biz değil; sistem
oluyor. İşte bu durumda ‘özgür beni, vicdani beni’ ortaya çıkartmak ve bu beyin,
kalp, ruh işgaline tevhidi bir mücadele vermek gerekiyor.

Tevhid dini, insanı kendi beninden uzaklaştıran, köleleştiren
her türlü sistem ve yapı ile mücadele eder ve insana eleştirel bir bakış açısı
kazandırır. İnsanı; fıtratı bozan, tabiattaki tevhidi (birliği, düzeni) bozan,
hak ve adaletin karşısında olan, çoğunluğun sosyal, siyasi, ekonomik, hukuki
haklarının azınlık tarafından gasp edildiği mevcut düzenlere karşı mücadeleye
davet eder. Hz. Musa (AS), bir yandan kendi zamanının en büyük siyasi gücü olan
Firavunla mücadele ederken; diğer yandan da zamanın kapitalisti olan Karun’la
mücadele etmiştir.

Bizler de; yeryüzü kaynaklarını olanca hızıyla sömüren, tabiatın
kozmik dengesini tahrip eden… Gün geçtikçe aç ve yoksulların sayısını artıran…
Haklarını sömürdüğü insanların payını; cilalı paketlerde, cilalı sözlerle bize
pazarlayan… Dinin, irfanın, insaniyetin, ahlakın yerine tüketimi geçirip onu
kutsayan… Makinayı insana değil, insanı makinanın çarkına kurban eden… İnsanı
fıtratından kopartıp adeta diri diri derisini yüzen… Ve yeryüzünde zulmün
kaynağı olan bu düzenlere karşı intizarla bakmak, değişmesi için tüm
imkânlarımızı seferber etmek, hak ve adalet yeryüzüne hâkim olana kadar fikri,
maddi ve manevi mücadele vermekle sorumluyuz. 

Yüzlerce tahrikin karşısında sağlam bir imanla kalabilmek ve
direnmek için tüm duyu organlarımızın manevi ilaçlarını vermeliyiz! Aklı fikir,
kalbi zikir, ruhu ilim ve irfan ile doyurmalı; imanın hayata hâkimiyeti için
lojistik destek sağlamalıyız…  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.