Beyin göçünü dert edinen
insanımız, güç göçünün içsel muhasebesinden çok uzaktı.
Yerinde yeller esen bir soru işaretiydi.
Yelinde yerler ezen de kendisiydi.
Hiçbir şey rüzgâr kadar kuvvetli olamazdım. Ve hiçbir kuvvet
rüzgâr olamazdı.
Güçsüzlerin gücünün güçsüzlüklerinden geldiğini biliyordu.
Zalimin gücünün de güçsüzlerin güç göçünde olduğunun farkındaydı.
Beyin göçünü dert edinen insanımız, güç göçünün içsel
muhasebesinden çok uzaktı.
Yeter ki başı ağırmasındı kimsenin. Yeter ki yetsindi günlük
kazanç.
Harcanan insanlar ve harlanan kötülük kimin umurundaydı!
Yanlış anlaşılmasın, anlaşılmak istemiyorum.
Evet, anlaşılmamak için yazıyorum.
Kendini anlama arayışındaki insan neden kendini anlatır ki?
Arayışına ortak aramak için mi? Ortalığı karıştırmak için mi?
Kırışık fikir teatilerini ütüleyecek maharette miyiz ki?
Kim kimin zihnindeki taharetten sorumlu?
Kafandaki ahiret kime yakın?
Sakın ha, yakınlık kurma uzağınla!
Anlaştık mı?
Alkışladık mı kendimizi?
Yerinde yeller esen bir soru işaretiydi. Yetmedi.
Ne soru rüzgârı ikna edebildi, ne rüzgar soruda kalabildi.
Sorun da buydu; yokluktu. Var saydıklarımızdı.
Sandıklarımızdı.
Zanlarımız...
Beyin göçü, neyin göçüymüş?
Bedava olanların suçuymuş!
04 Mayıs 2018 22:52