Covid-19
salgını nedeniyle zor günlerden geçtiğimiz bugünlere denk gelen Ramazan ayını
hep birlikte farklı bir atmosferde yaşıyoruz.
Pandemi, dini
hayatımızla ibadet pratiklerimizi de değiştirirken, Ramazan ayının bizlere
isteklerimizi erteleme becerisi kazandırdığını, bir dayanıklılık eğitimi
verdiğini unutmayalım.
Camilerde bir arada ibadet yapamıyoruz, umre
ibadeti yapılamıyor, bu şekilde süreç devam ederse Hac ibadeti de
yapılamayabilir belki. Birçok şey yapılamıyor, bu durum dini hayatı da
etkileyecektir. Kişiler bireysel olarak varoluşsal sorunlarla yüzleşme dönemi
yaşıyor. Salgın sürecinin Ramazan’a rastlaması insanı daha çok dinin özünü
aramaya yönlendirdi.
Manevi birikimlerimizi artırmak için
bir fırsat
Dinin,
ibadetler gibi şekilsel bir kısmının yanı sıra bir de öz ve anlamını içeren
soyut kısmı var. Somut kısmı şekilsel kısım. Zarf ve mazruf gibi. Zarfın asıl
amacı nedir mazrufu korumaktır. Dinin mazrufu nedir, güzel ahlaktır. İyi insan
olmaktır. Bireysel bazda baktığımız zaman, içinde bulunduğumuz Ramazan’la
birlikte bol zaman var. Bu zamanı kişiler kendilerini tanıyıp geliştirmek için
bir fırsat olarak görmeli. Böyle durumlarda ‘Manevi birikimlerimi artırmalıyım,
manevi olarak heybeme neler koyabilirim?’ diye düşünmek önemli.
Ramazan Allah’la kalbi bağın
kurulması için fırsat
Bu dönemde en
önemli noktalardan biri de kişinin kendine ‘Ahlaki yönde kendimi geliştirebilir
miyim?’ sorusunu sormasıdır. Burada dinin öğrettiği değerler nedir diye
baktığımızda kişinin dürüst olması, yalan söylememesi, iyi insan olması, sadece
kendi çıkarını düşünmemesi, yaşadığı ailesini, diğer insanları da düşünmesidir.
Duygu yatırımını, sevgi yatırımını dünyaya yapmış olan, dünyayı yüceltmiş olan
bir insanın artık ölümden sonrasıyla ilgili Allah’la kalbi bağlar kurmayı
başarabilmesi gerekir. Hesap verme duygusunu harekete geçirmesi önemli. Ramazan
insanın Allah’la kalbi bağını kurması için bir fırsattır.
Açlık döneminin yararlarına ilişkin
çalışmalar var
Oruç tutarken
günde 12 saatin üzerinde bir açlık dönemi oluyor. Bunun sağlığa zararı var mı
şeklinde soruluyor bize. Burada bir beden bir de ruh sağlığı var. Beden
sağlığıyla ilgili çalışmalarda, açlık kürünün kişide DNA hasarını önlediği,
vücuttaki serbest radikalleri azalttığı ve özellikle bağırsaklarda kök hücre
üretimini artırdığı gösteriliyor. Vücut aç kalınca alarma geçer, bu alarma
geçişte yedekte duran kök hücre harekete geçiyor.
Bu kök
hücreler vücuttaki hücreleri onarmaya başlıyor. Açlık kürü vücuda onarma
sinyalleri verir. Buradaki açlık durumu ile ilgili olumlu bir şey vardır. Ama
kişi inanarak bunu yaparsa, inanmadan toplumun hatırı için oruç tutuyorsa,
zihnen kabul etmediği için faydası olmaz. İnsan orucu inanarak tutuyorsa orucun
olumlu etkisini görür. İnanmadan sırf toplumsal baskıyla oruç tutan kimse böyle
durumlarda oruçtan beklenen şeyi beyninin yarısı ister, yarısı istemiyordur. Bu
kişilerde beklenen etki olmaz.
Ramazan, dayanıklılık eğitimi veriyor
Orucun ruh
sağlığına en önemli etkisine baktığımızda; bireylerde yemek yeme gibi bir doyum
var. Oruç, insanın doyum erteleme becerisi kazanmasını sağlar. Ramazan ayı,
isteklerini erteleme, doyum erteleme becerisini geliştirmek için iyi bir
fırsattır. Çünkü insanın iki tane özelliği vardır. Psikolojik dürtü olarak biri
acelecidir, hemen olsun ister. Bir de en iyisi olsun ister. Haz peşinde
koşar. Şu anda pandemiden dolayı sosyal
izolasyon var.
Diğer taraftan
da ramazan ve oruç tutma durumu var. Kişiler bireysel hayatlarında bir değişim
yaşıyor. İstediği gibi sosyal olamıyor. Kişi özgürlüğünün kısıtlandığını
görüyor, bu durumu açlık duygusu ile birleştirince, isteklerini ertelemesi
gerektiğini biliyor, bu bir kazanımdır. Normalde insanlara doyum erteleme
becerisi kazandırmak için uzun seanslarda tedaviler yapılır. Ramazan ayı insana
bu fırsatı veriyor. İnsana kontrol duygusunu, dayanıklılık eğitimini veriyor.
Nerede hızlanacak, nerede duracak? Sabır nedir? Sabır için bir kenara çekilip
beklemek diye düşünürler. Sabır meditatif bir eylemdir. Kişiye o anda zorluk
veriyor gibi gelir ama aslında sabır, doğanın hız ve ritmine uymaktır. Kişinin
nerede hızlanacak, nerede yavaşlayacak onu ayarlamasıdır. Ramazan ayında kişi
bunları da öğrenebilir.
Ramazan duyguların eğitimi için
fırsat olmalı
Duyguların
eğitiminde birinci adımın öz bilinç-kendini tanımak, ikinci adım ise öz
yönetim-kendini yönetmektir. Üçüncüsü sosyal bilinç, sosyal empatidir.
Dördüncüsü de ilişki yönetimidir. Bunlar duyguların eğitimindeki basamaklardır.
Ramazan insanlarda bu basamakları geliştirmek için bir fırsat haline
dönüşebilir. Pandeminin Ramazan ayında da devam edecek olması, kişilerin
kendine daha çok zaman ayırma fırsatı oluşturuyor. İnsanlık tarihinde çok az
olabilecek bir durum ile karşı karşıyayız.
Ramazan’ın verimli geçirilmesi için…
Bu dönemde
idrak ettiğimiz Ramazan, kişinin kendine zaman ayırması için fırsat olarak
değerlendirilmeli. Girişimcilikte yüzde 15 kuralı vardır. Bu yüzde 15 kuralına
göre kişi 100 saat çalışıyorsa, 15 saat kendisine zaman ayırsın, yaptığı iş
hakkında düşünmesi istenir. Kişiler bu özel günlerde varoluşunu ve yaşam
felsefesini düşünsün. Bu sosyal izolasyon ortamında yaşanan Ramazan ayı, bizim
yaşam felsefemizi revize etmek için bir fırsat diyebiliriz. İnsanoğlu anlam
peşindedir, amaçsız bir insan mutlu olamaz.
Bir anlam
peşinde koşan insan mutlu olabilir. Ramazan, hayata anlam katıyor. Öte yandan
Covid-19 pandemisi insana acizliğini, zayıflığını, güçsüzlüğünü hissettirdi.
Kişi bu ikisini birleştirerek hem kendini güncellemiş olur, hem de hayattaki
varoluş amaçlarını yeniden yapılandırmış olur. İnsanlar şu anda bir
dayanıklılık sınavından geçiyor. Zevkleri ertelemek, hazları ertelemek, gönlü isteyecek ama yapamayacak. Buna
katlanacak. Bunu yaşamamız gerekiyor. Nasıl açlığa katlanıyoruz, sosyal
kısıtlamaya da katlanmamız lazım. Sosyal izolasyon olsun ama psikolojik
izolasyon olmasın diyoruz. Fiziksel olarak yakınlarımızla bir araya gelemesek
de sevdiklerimizi arkadaşlarımızı arayıp hatırını soralım.
03 Mayıs 2020 13:35