Asırlarca konuşulan mevzular vardır. Yıllandıkça hep kısır döngü halini almış ve dillerde artık hep aynı nakaratı söyleyen konular gibi. Klişeleşen ama her toplum insanı için her zaman tartışma konusu olan konular. İşte ‘cinsiyet taraftarlığı ve aile mefhumu’ da bu mevzulardan birisidir.Ya olaya sadece ‘kadın’ cenahından bakılır; toz kondurmaz misaliyle haklılığın zirvesi kadın olarak görülüp feminist algısıyla suç mekanizması yalnızca ‘erkek’ üzerinden işlenir hale gelir. Ya da olaya sadece ‘erkek’ cenahından bakılır; ataerkil bir anlayışla kadına ‘insan’ yakıştırması dahi yapılmaz. Erkek hegemonyası esiri olarak kalır. Ve gelenek/göreneklerin baskısı altında ezilen bu anlayış, kadını ezen güce dönüşür.Ne yazık ki; bu taraftarlık aslında birbirini doğuran sebep sonuç ilişkisinde gizlidir. Ezilen baskıcı ruh, diğer toplumlarda bir diğerini ezen baskıcı ruha dönüşür. Ve şuan bile anaerkil bir toplumda kadının birazcık daha üste çıktığından bahsediyorsak; bu, geçmişteki erkek gücün zirvede olduğu nedenin sonucudur diyebiliriz.Oysa İslam dininin güzelliği bu meyanda da ortaya çıkıyor ve cinsiyetten ziyade insan gözüyle adalet dağıtıyor her iki tarafa… Vasat bir çizgide aşırılıktan muaf tutarak; her iki tarafın, fıtrata kodlanan özellikleriyle hareket etmesini istiyor. Böylece sorunun çözüme kavuşacağını vaat ediyor. Ancak İslam’dan kopan her algı, cinsiyet noktasında orta yolda ilerlemekten ziyade birbirlerine düşman kesiliyor. Birbirlerini rakip görme… Kötü ahlakı birbirlerine yaftalama…Hâlbuki bir tarafın olmaması; dünyanın olmaması, nesillerin kesilmesi, hayatın ölümle sonuçlanması anlamına gelmektedir. Onun için kadın-erkek birbirine hayat, dünya üzerindeki olmazsa olmaz birbirinin yaşam kaynaklarıdır… Bu minvalden bakıldığında, bakışlar düşmanca değil; hakikat üzere olacak ve toplumu da mutlu aileler oluşturacaktır.Aile, büyük bir toplumun huzuru da mutsuzluğu da olabilir. Küçükken sarılan bir yumakta gevşeklik olursa; büyüdükçe sağlam olmaması, beklenilen bir şeydir. Bu husus gibi aile de sağlam temeller üzerine bina edilmezse; toplumunda sağlam kalması beklenemez. En başta ahlak binası çöker ve ahlakın çökmesi, toplumsal bir musibet için kâfidir. Bundan dolayı aileden de bahsedebilmek için evvela yukarda söylediğimiz ‘cinsiyet taraftarlığını’ al etmek gerekir. Sonrasında aile konuşulur.Ancak sadece aileyi de savunmak yetmiyor. Özellikle günümüzde sadece ailenin toplum için önemine değiniliyor ama önemli bir gerçek unutuluyor. Aile önemi kadar aileyi oluşturan ‘sevgi, saygı, birlikte yaşama huzurunu’ sağlamak için de çok çabalamak gerekiyor. Özellikle aile içinde sadece erkeğe ya da kadına has görevlerden ziyade, ikisinin ortak noktasını oluşturacak ahlak ve erdemleri yüceltmek gerekiyor.Ya da aileyi huzurlu kılma düşüncesi adı altında; ne sadece ‘kadına’ yüklenen sebepler sıralanmalı, ne de sadece erkek üzerinden değerlendirilmeli. Daha açık olmak gerekirse; mutlu bir yuva için ‘kadın her şey yapmalı’ denmeyeceği gibi, ‘erkek her şey yapmalı’ da denmemeli. Maalesef bu iyi niyet düşünceler de, aileyi tek taraflı cinsiyet kalıbına sokabiliyor.Fedakârlıksa her iki taraftan, sevgi ve saygıysa her iki taraftan, anlayış, vefakâr olmaksa her iki taraftan olmak zorundadır. Elbette fıtrat farklılığını görmezden gelemeyiz ve kadın/erkek kendince farklılıkları vardır. Ancak ortak noktada buluşmak ve böylece aileyi sağlamlaştıracak güçleri de fark edebilmek gerekir.Ne zaman ki aileden ziyade aileyi güçlendirecek bu ortak noktalardan bahsedilirse; o zaman çiftler birbirine kadın-erkekten ziyade ‘insan’ gözüyle bakacaktır. Ve böylece aile huzuru yaşanacak, toplum da bunun meyvesini görecektir.
07 Mayıs 2020 11:50