Günümüzde kalıplaşmış bir cümle var; ‘merdiven altı üretim`… Ve
bu durum malzemeden çalmakla kalitesizliğin kanıtıdır.
Şimdilerde merdiven üstünde toplanan kapasitesiz, istisnaların
kaideyi bozmadığı kuru bir gençlik var. Amaçsız, davasız, gamsız, saygısız,
duruşsuz, kimliksiz ve en mühimi de şefkatsiz. Ne yazık ki, daha sayılamayacak
bir dizi yoksulluk eki almış durumdalar. İşin acı tarafı, bu gidişata ‘dur`
diyebilecek, doğru yola teşvik edecek duyarlı ve adam akıllı ebeveynleri ve
dahi öğreticilerinin bulunmamasıdır.
Herkes birbirini suçlamakta ve sorumluluğu bir diğerine
yüklemekle işin içinden sıyrılmaya çalışırken, hadisenin vahameti daha net
ortaya çıkmaktadır. Biz ne vakit bu denli eringen (tembel, üşenen) ve
sorumluluktan kaçan bir toplum olduk, iyice bir düşünmek gerek. Değerlerimize
sahip çıkmanın ve bunu yeni nesile aktarmanın ciddiyetinden uzaklaştık.
Yönlendirilmiş bulunduğumuz boş gündemlere kanalize olarak asıl
vazifelerimizden kopartıldık(!)…
Gençlik toplumun şah damarıdır ve onlara gelen zarar toplumu hasta
eder ve kaybeder. Sağlıksız veya kayıp bir toplum; bitkisel hayat misali,
faydasız bilinçsiz ve yaşamıyor gibidir. Çevrenizdeki ergen gençleri uzun bir
ara ve farklı mekânlarda gözlemleyiniz; ne kadar samimiyetten uzak, duyarsız
tuhaf davranış ve değişik konuşmalarıyla ilgi odağı olma ya da dikkat çekme
peşindeler göreceksiniz. Ya çevresindeki popüler grubun ya karşı cinsin
dikkatini çekme ya da sırf aykırı takılmak adına yaptıkları daha nice mantıksız
eylemleri gözlediğinizde hayretinizi celbedecektir. Karakter oluşumu
gerçekleşmediğinden kişi ve mekân farklılıklarına göre değişim göstermekte ve
her yerde başka birine dönüşebilecektir. Bazen tam aksine dış dünyaya tamamen
kapılarını kapatıp, asosyal ve garip ruh halinden kendilerini
kurtaramamaktadırlar. Ve devamında arzu ettiği teveccühü arkadaş çevresi
veyahut aile efradından göremediğinde; istediği özel muameleye tabii
tutulmadığında psikolojik buhranları inkişaf edecektir.
Ve yine çok mühim mevzuların başında gelen ahlak, inanç ve
eğitim yoksunluğundan ötürü, kişisel gelişimlerini tamamlayamamalarıdır. Bu
durum, maalesef bir ömür süregelecek sıkıntı ve sorunların ön ayaklarıdır.
Ancak çocuğunun manevi gelişiminden ziyade maddi çıkarlarını düşünmekte olan
ebeveynler, tüm bu menfi gidişatın ilk müsebbipleridirler. İkinci sıradaki
müsebbibi ise sadece dünyalık kazanç için eğitimi sektör olarak
değersizleştirenlerdir.
Genç nesle önem vermiş ve onların faydası uğruna zaman harcamış
dergi, gazete ve kitaplar ile faydalanılacak eserler oluşturan ilim ehline de;
maalesef ne yetişkin ne de muhatapları tarafından, yeteri kadar alaka
gösterilmemesi, hatta imtina edilmesi hayâ gerektiren vahim bir tablodur.
Toplumun okumaktan ne kadar uzak olduğu, bilgi birikimlerinin ve kelime
dağarcıklarının kıtlığı ile gözlemlenebilir. Her şeyde laf ebesi, ilim ve
bilimde cehaletten ancak gaf ebesi olmaları bundan mütevellittir.
Hele ki merdiven üstü gençlik, ağzını yayarak bütün vücudunu
hareket ettirirken bir taraftan da ne dediği anlaşılmayan garip bir üslup ile
ancak yabancı dil misali bir kaç yüz kelime ezberleyip ana dilini tuhaf lisan-ı
hal ve kal ile sergilemektedir. Kendilerine ithaf edilen kitapları okumaktan
dahi aciz, zavallı bir gençlik mevcut maalesef… Ki kendi üzerlerine alınmayacak
kadar kibir ve lakaytlık yüklüler. Saygı ve hürmetin, literatürlerinde yer
almaması da ciddiyetini koruyan mevzulardandır. Önem arzeden hiçbir şeyi
algılamaya uğraşmayacak ya da elinin tersiyle itecek kadar saygısız ve biraz
daha ileride belki de değerli kavramların karşısında durarak toplumda
bozgunculuk yaratacaklardır.
Nitekim yozlaşma ve ifsada yönelişin hayra alamet olmadığı dahi
algılanamayacak bir ortam oluşmuş; herkes sanki çok huzurlu bir toplum bizi
bekliyormuşçasına, deyim yerindeyse arkasına yaslanmış, nefsinin arzularıyla
iştigal edecek kadar pervasız hareket etmekte.
Önce kendimizin sonra eş, evlat ve arkadaşlarımızın hayatı ve
nihayeti bizim için bu kadar üzerinden atlayıp geçilebilecek basitlik de
olmamalıydı. Her koyun kendi bacağından asılmıyor işte! Asılsa dahi etrafı kokutabiliyor
ve toplumu rahatsız ya da hasta edebiliyor.
Bütün insani (akraba, aile ve dostluk) bağlarımız, aynı zamanda
birer zincir hükmünde bizi sorumluluklarımız nispetinde birbirine
bağlamaktadır. Misal: Suya düşerken onları kurtarmadan tek başımıza kurtulamayız.
Çünkü bağlıyız!
Bizim hiçbirşeyimizi israf edecek lüksümüz yokken, en önemlisi
olan zaman ve yeni neslimizi bol keseden harcamak gibi bir durum sonumuz olur.
Ki oluyor da! Kimsenin kılının kıpırdamaması rahatlığı, nefes kesici, can alıcı
bir durum! Herkesin bu gidişata normal bakması, ses çıkarmaması dehşet verici!
Herkesin üç günlük dünyada biraz daha rahat etmek namına bu
kadar çırpınmasının aksine, evladının torununun yarınlarının bu kadar kaidesiz,
disiplinsiz inançsızlıkla birlikte; huzurdan, Haktan, hukuktan bihaber “saldım çayıra mevlam kayıra” mantığı ile
bırakılması korkunç ötesinde uykuları kaçırmaya vesiledir. Musibetler, vesile
ve sebepler bize imtihanımızı hatırlatmıyorsa vicdanımızı yoklamalıyız. Nerede
unuttuğumuza bakmalı onu yerine takmalıyız.
Ahh! Görmeyi, duymayı, hissi, hisseyi,
Anlamakla dinlemeyi
Aramakla bulmayı idrak edememiş henüz,
Eski ve yeni neslimiz!
Ne olacak halimiz?
Bazı seyrüsefer, bazı keyfe-keder,
Haylisüfli sefahat
Gayri garip hal-i pürmelâlimiz!
Dünde kalan izlerimiz?
Yarınımız, sonumuz?
Sonsuzluktaki baki mevkimiz?
Kim bilir biz kimiz?
Neye hizmet ederiz?
Hakikati iyi bilir, arkasından güleriz!
Hakkı hak bilip, batıldan ırak kaçmayı zor zanaat sayarız.
Değil mi ki en zoru ecel terini silmemiz!
Ey gençlik!
Merdiven üstünde heba olmamanız,
Selamete sadık kalmanız temennisiyle…
09 Haziran 2020 18:54