Sahih Bilginin Dijital Çağla İmtihanı: BİLGİ KİRLİLİĞİ

 

18 Ağustos 2020 09:29
Sahih Bilginin Dijital Çağla İmtihanı: BİLGİ KİRLİLİĞİ





  İnsan fıtratı
gereği bilgi edinme, öğrenme kabiliyet ve arzusuna sahip bir varlıktır. İnsanın
öğrenme süreci hayatın doğal akışı içinde aile, okul ve çevre gibi ortamlarda;
ihtiyaç, istek ve beklentiler doğrultusunda cereyan eden bir düzlemde
gerçekleşir. İnsan görme, duyma ve tecrübeyle öğrenebildiği gibi alanında uzman
ve güvenilir kişilerin yönlendirme, destek, yönetim ve gözetimiyle de
öğrenebilir. En nihayetinde insan bu ve benzeri kaynaklardan edindiği bilgi ve
kanaatlerine dayanarak aldığı kararlarla hayatına yön verir.

İslam’a göre
bilginin nihai kaynağı Allah’tır. Çünkü ‘Allâmu’l-ğuyûb’ ve mutlak Alîm olan
sadece O’dur. (Maide, 5/109.) İnsana bilmediğini, (Alak, 96/4.) insanlığın
atası Hz. Âdem’e eşyanın isimlerini O öğretmiştir. (Bakara, 2/131.) İslam
düşüncesinde akıl, haber-i sadık ve duyu organları “doğru bilgi” elde etmenin
temel araçları olarak kabul edilmiştir.

Kur’an ve sünnete
göre hangi yöntem ve araçlarla elde edilirse edilsin bilginin ve sahibinin
ahlaki zeminden kopmaması gerekir. Bilgi, hedef, yöntem, araç ve konuları
bakımından ön yargılardan arınmış zihnî bir çevre ve ahlaki bir çerçeve içinde
kalmalıdır. Ahlak esaslarına bağlı bilgi; ilim, irfan ve hikmete dönüşerek
hayata en hakiki anlam ve amaçlarını kazandırır.

İslam bilgi
ahlakı bakımından insanların özel hayatı, araştırma ve bilginin değil
mahremiyet ve ahlakın konusudur. Aynı şekilde dedikodu, suizan, söz taşımak ve
tecessüs ile (Hucurat, 49/12.) bilgi edinme ve yayma yolu, ahlaka ilişkin
problemlerdir. Müslümanların bu ve benzeri ahlaki zaaflardan özenle uzak
durması gerekir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kişinin bir şekilde muttali olduğu
her şeyi yaymasını hoş görmemesi (Müslim, Mukaddime, 5.) bu konudaki en önemli
ilkelerdendir.

Bilgi edinme,
öğrenme süreç ve teknolojilerinin doğal ve klasik araçları içinde sayılabilecek
harf, kelime, kalem, satır, kitap gibi unsurlar en derin/geniş anlamda
saygındır. Aynı şekilde öğrenme ve bilgi bizatihi değerli ve hürmete layıktır.
Bilmek ve bilmemek karanlık ve aydınlık kadar farklıdır. (Fatır, 35/19-22;
Zümer, 39/9.) Bilmeyenlerin ehline sorması; bilginlerin ise her bilenin üstünde
bir bilen olduğunu (Yusuf, 12/76.) unutmaması, bilginin kibre ve yüke
dönüştürülmemesi (Cuma, 62/5.) veri, haber ve bilgileri edinmenin ve analiz
etmenin asgari kurallarındandır.

“Hakkında bilgi
sahibi olmadığın şeyin ardına düşme…” (İsra, 17/36.) buyuran Yüce Allah;
insanın ilgi, bilgi, görev, yetki ve sorumluluğu dışında kalan; bireysel yahut
kamusal yarar sağlamayan konuların ardına düşülmesini, araştırılıp
soruşturulmasını ve doğal olarak bu şekilde elde edilen bilgilerin yayılmasını
yasaklamıştır. (Maide, 5/101.) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) fayda vermeyen
bilgiden Allah’a sığınması (Tirmizi, Daavat, 68; Nesâî, İstiaze, 27; Ebu Davud,
Salat, 367; İbn Mâce, Fedâilu’l Kur’an, 18.) aynı eksendeki bir başka önemli
ölçüdür. Müslümanların doğruluğunu teyit ederek sahip oldukları bilgi,
verdikleri haber ve sergiledikleri davranışlar birbiriyle akli ve ahlaki olarak
tutarlı, uyumlu ve eşgüdümlü olmak durumundadır. İslam’ın doğruluk ilkesi
bilgi, haber ve davranış arasındaki uyum ve bütünlüğün ahlaki sonuç ve
göstergelerindendir.

 Ayrıca doğruların
güzellikle ifade edilmesi; muktezayı hâle uygun, iyiyi kötüden ayırıcı, açık,
anlaşılır, sadra şifa ve münasip bir üsluba sahip olması bu çerçevede çok özel
bir ehemmiyet taşımaktadır.

Ancak günümüzün
teknolojik enformasyon imkân ve araçları çok daha farklı, yeni ve kompleks bir
öğrenme, bilgilenme ve haberleşme süreci inşa etmiştir. Bir çeşit endüstri
konusu hâline gelen bilgi, haber ve veriler daha önce benzeri yaşanmamış bir
yoğunluk, yaygınlık, akışkanlık ve hızla serbest dolaşıma girmiştir. Artık
bireylerin çok küçük yaşlardan itibaren en mahrem konulardan en ayrıntılı
teknik hususlara varıncaya kadar her alanda danışacağı, bilgi alacağı sanal bir
zemin bulunmaktadır. Bu dijital öğrenme zemini, yapısı gereği kimsenin
utanmasına, tekrar sormasına, izlemesine veya dinlemesine engel olmamaktadır.
Dahası insanlar eş zamanlı bir biçimde dilediği verileri yeni bir bilgi kaynağı
olarak bahse konu sanal mecralara ekleyebilmektedir. Yani aynı kullanıcı aynı
anda hem öğrenci/alıcı hem de öğretici/kaynak olabilmektedir. Bunun için
kullanabileceği bir ya da birkaç akıllı aygıt yeterlidir.

Sosyal
bilimciler, muhtemelen bu karmaşık yapısı sebebiyle içinde bulunduğumuz çağı
tanımlama konusunda zorluk çekmektedir. Bilgi, bilim, teknoloji, gösteri,
gözetim, ağ, bilişim toplumu/çağı gibi farklı nitelendirmelerde bulunmaları bu
zorluğa işaret kabul edilebilir. Zikredilen farklı tanımlamaların ortak
noktası; bir yönüyle de olsa verilerin hızlı ve kolay erişimine, bireyi ve
toplumu farklı açılardan etkileyebildiğine, gözetleyebildiğine hatta
yönlendirebildiğine yapılan vurgudur.

Her türlü
eleştirilere rağmen günümüz dünyasının dijital mecraları çekici, kolay
erişilebilir ve hızlı oluşuyla en yaygın bilgi kaynağı hâline gelmiş
bulunmaktadır. Bu durum veri ve bilgilerin serbest dolaşımı, bilgiye erişimde
fırsat eşitliği ve çeşitliliği sağlayabilmesi gibi hususlar açısından olumlu
görülebilir. Ancak bahse konu mecralardaki yerel ve küresel ölçekli dijital güç
odaklarının her çeşit manipülasyon ve dezenformasyonla sanal bilgi ortamlarını
kirletilebildiği asla unutulmamalıdır. Dahası hayatın ve ticaretin
kolaylaştırılması gibi gerekçelerle desteklenen dijitalleşme süreci; tanıtımın
reklama, reklamın teşhirciliğe evrilebildiği oldukça hassas ve bir o kadar da
yanıltıcı hatta yönlendirici müphem ve muğlak bir zemin hâline gelebilmektedir.

Dijital
mecralarda kendine kolaylıkla alan açabilen her seviyedeki algı operasyonlarına
karşı birey, aile ve toplum düzeyinde bilinç seviyesinin yükseltilmesi zorunlu
hâle gelmiştir. Bu zorunluluk asayiş birimlerini ilgilendiren organize suçlara
ilişkin haberlerden Covid-19 salgını gibi olaylara dair verilere kadar hemen
her alanda geçerliliğini korumaktadır. Nitekim Dünya Sağlık Örgütünün Covid-19
salgınıyla beraber; salgına ilişkin veri, haber ve bilgilerin özellikle sosyal
medya ağlarında doğru ve sağlıklı bir şekilde yer almasını (infodemi)
sağlayabilmek için ilgili taraflarla antlaşmalar yapması bu alanda atılmış
önemli ve olumlu bir adımdır.
(https://www.setav.org/bilgi-kirliligi-konusunda-kuresel-mucadele/)

İnternet ağları
erişebildiği her yeri ve her şeyi doğal olarak insanları, hem özne hem de nesne
olarak küresel birer açık veri haline getirmiştir. Bu durum Google’un kurucu
üst yöneticilerinden Eric Schmidt’e atfedilen: “İnternet insanoğlunun anlamadan
inşa ettiği ilk şey, şimdiye kadar yaşanmış en büyük anarşi denemesidir.”
sözünü haklı çıkarmaktadır. Zira bu kadar büyük bir veri ağının nelere sebep
olabileceği sorusu hâlâ gizemini korumaktayken bu büyük dataya eklemlenme ve
katılım her geçen gün artmaktadır. Dünyada ve Türkiye’de internet kullanımına
ilişkin istatistikler bu artış, yaygınlık ve büyümeyi doğrulamaktadır.

 We are social ve
Hootsuit tarafından hazırlanan sosyal medya istatistiklerine göre; dünya
genelinde 5 milyarı aşkın cep telefonu, 4,5 milyar internet ve 3,8 milyar
sosyal medya kullanıcısı bulunmaktadır.
(https://wearesocial.com/global-digital-report-2019) TÜİK verilerine göre 2019
Eylül itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 83 milyon kayıtlı cep telefonu ve 77
milyondan fazla internet abonesi bulunmaktadır. (Tüik hane halkı bilişim istatistiği.)
Ülkemizdeki aktif internet kullanıcıları toplam nüfusun yüzde 72’sine, sosyal
medya kullanıcıları yüzde 63’üne ve mobil sosyal medya kullanıcıları da yüzde
53’üne denk gelmektedir. Öte yandan ülkemizdeki internet kullanıcıları bir
önceki yıla göre 5 milyon artmış ve iki milyon yeni üye sosyal medya
mecralarına katılmıştır. (https://wearesocial.com/global-digital-report-2019)
İşaret edilen araştırmalar ve benzerleri insanların günde ortalama 5-7 saatini
internette geçirdiğini ifade etmektedirler. Görüldüğü gibi bilişim
teknolojilerine ilişkin ulusal ve uluslararası istatistikler ana parametreler
bakımından birbirini desteklemektedir. Bu istatistikler tüm alt çeşitleriyle
birlikte internet ağlarının her geçen gün daha çok yayılan bir platform olduğunu
ve bu dijitalleşme eğilimine direnmenin neredeyse imkânsız olduğunu ortaya
koymaktadır.

Dijital dünyanın
doğası, her bir kullanıcıya eşzamanlı olarak; kaynak, yorumlayıcı, reklamcı,
pazarlamacı, hedef ve pazar olabilme imkân ve ortamı hazırlamaktadır. Yani
insanlar sanal âlemde hem av hem avcı durumunda kalabilmektedir. Örneğin bir
kişi sokakta gördüğü olağanüstü bir durumu kayıt altına alarak ilgililere
iletebilecekken sosyal medyada paylaşarak takipçi sayısını ve hesabına olan
ilgiyi artırmayı tercih edebilmektedir. Bir başkası kendine ait dijital ortamda
ilgi toplayacağını düşündüğü herhangi bir konuda en marjinal içerikleri en
doğru bilgiymiş gibi insanlığın yararına (!) sunabilmektedir.

Farklı olanın
ilgi çekeceği müsellemdir. Ama farklı olan her veri, mesaj ve bilginin doğru
olamayacağı aşikârdır. Hangi içeriklerin hakikate uygun olduğu kullanıcıların
sağduyusu ve kamu otoritelerinin takip, güç, dikkat ve hızına kalmış
durumdadır. Ancak milyarlarca kaynağın takip ve denetim sürecinden geçmesi
sanıldığı kadar kolay değildir. Bu durum bireysel, ailevi, toplumsal hatta
küresel düzeyde bir hassasiyet gerektirmektedir.

Sonuçta olanca
yoğunluğuna ve yoruculuğuna rağmen dijital mecralara bigâne kalmak mümkün
değildir. Bu ortamlardan akan verilerin sıhhati ve sunum tarzı kendine özgü bir
okuryazarlık gerekmektedir. Çünkü sanal mecralardan gelen veriler, yalan,
yanlış, eksik ve çarpıtılmış olabilir. Üstelik bazı durumlarda gerçek olsa bile
kötü örnek olabilecek haberlerin yayılmasına, sıradanlaşmasına engel olmak
toplumsal açıdan daha doğru ve yararlı olacaktır. Hâl böyle olunca bu sanal ve
tartışmalı dataların akıl ve sağduyu süzgecinden geçmesini sağlayacak bir
mekanizmayı harekete geçirmek gerekmektedir. Bu mekanizma insanlık vicdanı,
ortak akıl ve ahlak olsa gerektir.

Hasılı dijital
mecralardan edindiğimiz her çeşit bilgiyi hem çağdaş bilişim teknolojilerinin
imkânları hem de sahici, gerçek, yetkili, görevli ve sorumlu kişi, kurum ve
kaynaklardan doğrulatmadan kabul etmemeli ve asla yaymamalıyız. Bilgiyi tamamlayan
ahlak, hukuk, etik, ve estetik gibi değerleri dijitalleşmenin hızına ve
cazibesine feda etmemeliyiz. Böylesi bir dijital okuryazarlık bireysel ve
toplumsal zorunluluğun ötesinde dinî bir vecibedir. Aksi takdirde hikmet ve
marifetle süslememiz gereken bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımızı; emoji ve
görsellerle tasarlanarak çekici hâle getirilmiş sanal hurafelerin
dezenformasyon ve manipülasyonlarına kurban etmiş oluruz.

Lokman ARSLAN

DİB Dijital
Yayınlar Daire Başkanı  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.