MUTLULUK PSİKOLOJİSİ

 

28 Eylul 2020 12:01
MUTLULUK PSİKOLOJİSİ




Mutluluk Nedir, Ne Değildir? Mutluluğa Nasıl Ulaşılır?


  “Mutluluk nedir ve mutluluğa nasıl
ulaşılır?” sorusu yıllar boyu tüm düşünürlerin ve insanlık âleminin üzerinde
çalıştığı bir sorudur. Mutluluk kimine göre paradır kimine göre başarıdır
kimine göre keşiftir, gelişimdir kimine göre hayatın anlamını bulmaktır kimine
göre hedef kimine göre ise süreçtir. Aristo’ya göre “Mutluluk insan yaşamının
biricik amacıdır. Hayatımız boyunca harcadığımız tüm çabalar mutlu olmak
içindir. Mutluluk ancak erdeme ve kusursuz bir karaktere ulaşarak
yakalanabilir.” Aristo bu sözüyle mutluluğun dış kaynaklara değil kişinin iç
kaynaklarına bağlı olduğuna vurgu yapmıştır. Mevlana’ya göre “Mutluluk gidilen
yolun üzerindedir; yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa ona varıldığında yol
bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu. Mutlu olmanın zamanı ise bugündür yarın
değil.”

Her bireyin zihninde “mutlu olmak için
gerekenler” listesi vardır. Bu listenin ilk maddesi genelde paradır. Diğer
maddeler de kariyer, başarı, statü, konforlu yaşam vb. şeklinde devam eder.
Basit bir gözlemle topluma baktığımızda zengin, başarılı, kariyer/statü sahibi
olup, çok iyi koşullarda yaşayıp mutsuz olan binlerce kişi olduğunu fark
edebiliriz. Görülüyor ki burada eksik olan bir şeyler var. Maddi koşullar
mutluluğa katkı sağlar ancak yeterli değildir, hep mutlu kalacağınızın ya da o
maddiyatı sürekli elinizde tutabileceğinizin bir garantisi yoktur. Kalıcı
mutluluk, dış koşullardan ziyade kişinin içsel süreçleriyle ilgilidir; kişinin
kendi düşünce, tutum ve davranışları temel belirleyicidir.

Bu bağlamda, sosyolog/yazar Nurdoğan
Arkış, mutluluğun 6 temel faktörle ilgili olduğunu ifade eder: Kişinin
kendisiyle, başkalarıyla, geçmişle, gelecekle, zamanla ve mekânla olan
ilişkisi. Ben de benzer bir perspektifle mutluluk psikolojisini ele alacağım.

Mutluluk, dış kaynaklardan sağlanmaz;
kişinin kendi düşünce, inanç, eylem, söylem ve seçimlerinin sonucudur. Bundan
dolayı başkalarından, örneğin eşinizden, çocuklarınızdan, ebeveyninizden,
arkadaşınızdan sizi mutlu etmesini beklemek gerçek dışı bir beklentidir. Hiç
kimse birbirini mutlu etmekten sorumlu olamaz. Sosyal varlıklar olarak herkes
bir diğerine ihtiyaç duyar, elbette birbirinin yaşamına katkı sağlar ve
zenginlik katar ancak mutluluğun tek kaynağı olamaz, olmamalıdır. Herkes kendi
mutluluğundan kendisi sorumludur. Siz kendinizle, başkaları ile geçmiş,
gelecek, şimdiki zaman ile barışık olduğunuz oranda mutlu olursunuz.

Kişinin Kendisi ile İlişkisi Anlam ve
Değerler: Kişinin kendisi ile barışık olabilmesi için yaşamının anlamını
keşfetmeye ihtiyacı vardır. Avusturyalı Psikiyatrist Victor Franklin, II. Dünya
Savaşı sırasında bir toplama kampında geçen yılları ve deneyimlerini anlattığı
kitabı İnsanın Anlam Arayışı’ında şöyle yazar: “Gerçekten ihtiyaç
duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin
gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği
olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu… Nihai
anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz
olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu anlamak anlamına gelir.”
Franklin, acının kaçınılmaz olduğu toplama kampında, hayatta kalabilmesini,
acıda bulduğu anlam ve tutunduğu değerler olduğunu ifade ederken çok önemli
dersler vermiştir. Hayatının anlamını bulmuş kişilerin ruhsal doyum düzeyinin
yüksek olduğu, araştırmalarla gösterilmiştir. Kişinin çevresine, ülkesine,
insanlığa sağlayacağı katkı ve değer yaşamını anlamlı kılar. Hayatın anlamının
özü şu soruda karşınıza çıkar: “Allah beni yaratırken neyi murat etti?” Bu
anlamı keşfederken şu kriterler size yardımcı olacaktır: Neyi yapmaktan
hoşlanıyorum? Neye yeteneğim var? Acaba hayat bizden ne bekliyor?

Kendine Özen ve Öz Şefkat: Kendinizi
sürekli eleştirmeyi ve kendinizden utanç duymayı bırakarak kusurlarınızı ve
eksiklerinizi öz şefkatle kabullenmek, mutlu olmak için atmanız gereken en
önemli adımlardan biridir. Diğeri ise kendi ihtiyaçlarınızın farkında olmak ve
harekete geçmektir. Kendinize “Neye ihtiyacım var?” sorusunu sorun. Yeterince
sağlıklı beslenmek, dinlenmek, iletişim kurup duyguları paylaşmak,
sosyalleşmek, öz bakımınıza özen göstermek, hobi edinmek, üretmek, gelişmek vb.
ihtiyacınızı fark ederek karşılama yollarına gidin. Pasifçe, başkalarından
sizin ihtiyaçlarınızı karşılamasını beklemek başkalarına haksızca yüklenmiş bir
sorumluluk olduğu kadar sizin de yaşamınızı mutsuzca bekleyerek geçirmenize yol
açar.

Düşünme Biçimi: Düşünme biçimi
ve bakış açısı, duygu ve davranışların belirleyicilerindendir. Olumluya
odaklanan olumluyu büyütür, olumsuza odaklanan olumsuzu büyütür. İyi olanı,
güzel olanı görme niyeti ile bakarsanız çevrenize, güzeli görür ve mutlu
olursunuz. Hatayı, yanlışı, kötüyü görme niyetiyle bakarsanız onu da
bulursunuz; eleştirirsiniz, öfkelenirsiniz sonuç olarak mutsuz olursunuz.

Kişinin Başkalarıyla İlişkisi

Başkalarının size yapmasını
istemediğiniz şeyi siz de başkasına yapmadığınızda hayatınıza önemli bir
prensip kazandırırsınız. Temiz bulmak istediğiniz yeri temiz bırakmak gibi.

Başkalarıyla ilişkinizde diğer önemli
prensip de sınırlarınızın farkında olmaktır. “ben ve diğerleri” arasında
kendinizi ve diğerlerini koruyan sınırlara ihtiyaç vardır. Diğerlerinin
düşüncesi, duygusu ve davranışları sizin kontrolünüzde değildir. Sizin duygu,
düşünce ve davranışlarınızın kontrolü de başkalarının elinde olmamalıdır.

Kişinin Geçmişle İlişkisi

Geçmişle barışık olmanın mutlulukla çok
güçlü bir ilişkisi vardır. Geçmişi affetmek, kişinin kendisi için yapabileceği
en önemli iyiliklerden birisidir. Geçmişte yaşanmış sorunları sürekli olarak düşünmek,
zikretmek ve sorunların hissettirdiği öfke gibi duyguları taze tutmak, geçmişi
sırtınızdaki bir yük gibi bugüne ve geleceğe taşımaktır. O yük zamanla daha da
ağırlaşır ve taşıyacak dermanınız kalmaz; kendinizi depresyonun eşiğinde
bulabilirsiniz. Oysaki geçmişteki sorunları, sizi olgunlaştıran deneyimler
olarak görerek gerekli dersleri çıkartarak kendinizi ve başkalarını
affettiğinizde fazla yüklerden kurtularak hafifler ve özgürleşirsiniz.
Affetmek, yanlışları görmezden gelmek ya da hoş görmek değildir. Herkesin hata
yapabileceğini kabul etmek ve nedenlerini anlayarak empati ile yaklaşmak
affetmeye yardımcı olan iki önemli unsurdur. Affetmek, geçmişi bu güne ve
geleceğe taşımayarak daha iyi hissetmeyi seçmektir.

Şimdiki benliğinizle geçmişinizi yargılamayın.
Zaman içinde yaşanmışlıklar ve bilgi birikimi ile olgunlaşma süreci yaşanır. Şu
anki olgunluğunuzla geçmişinize baktığınızda yanlış olarak değerlendirdiğiniz
eylemleriniz/söylemleriniz olduğunu düşünebilirsiniz. Aslında geçmişte sizin
için uygun ve o günün koşulları için doğru olandı yaptıklarınız. Bugün ise
doğal olarak koşullar değişti; siz değiştiniz, geliştiniz, olgunlaştınız.
Öyleyse şimdiki olgunluğunuzla, “keşke”lerle geçmişi yargılama girdabına
sokmayın kendinizi.

Kişinin Gelecekle Olan İlişkisi

Gelecekle ilgili gerçekçi, ulaşılabilir
hedefleriniz olsun. Sizi hedeflerinize taşıyacak planlar yapın ve küçük ancak
sürekli adımlarla hareket edin. Gelecekle ilgili düşüncelerinizin bugünkü
davranışlarınızı belirlediğini unutmayın.

Geleceğe ve gelecek nesillere,
çocuklarınıza, torunlarınıza uyum sağlayabilmek, onları anlayabilmek adına
kendinizi geliştirin. Gündemi takip ederek eş zamanlı gelişime açık olmak,
kuşaklar arası uyum sorunlarını en aza indirmenize ve kuşaklarla bağlarınızın
kopmamasına yardımcı olur.

Kişinin İçinde Bulunduğu Zamanla
İlişkisi

Yapılan araştırmalar göstermiş ki
zamanını pasif bir şekilde, örneğin sosyal medyada, TV karşısında geçiren
kişiler, kısa vadede keyifli hissederken uzun vadede içsel bir rahatsızlıkla
mutsuzluk yaşıyor; zamanını aktif şekilde, üreterek, verimli kılarak geçiren
kişiler ise kısa ve uzun vadeli olarak daha mutlu hissediyor.

İçinde bulunduğunuz zamanı, geçmişi ya
da geleceği düşünerek geçirmek şüphesiz ki mutsuzluk getirir. Sürekli olarak
geçmişi düşünmek depresyona yol açarken sürekli geleceği düşünmek de kaygı
bozukluklarına neden olmaktadır. En sağlıklı olanı, içinde bulunduğunuz anın
farkında olmak, hissetmek ve yaşamaktır. O an acıyı, kederi, hüznü barındırsa
da hissetmek, kaçmamak, her şeyi zamanında yaşamak erdemli ve sağlıklı olandır.

Kişinin Mekânla İlişkisi

İçinde bulunduğunuz mekânla, evinizle,
yaşam alanlarınızla, ofisinizle barışık olmak, oradan keyif ve o mekânda
yaptıklarınızdan verim almanızı sağlar. Mekânla ilgili memnuniyetsizlikleriniz
varsa ve mekân değişikliği yapamıyorsanız sizi rahatsız eden yönleri
güzelleştirmenin yollarına bakabilirsiniz. Örneğin birtakım aksesuarlar
kullanmak, çiçek yetiştirmek, mobilyalarınızı kolay ahşap boyama- yenileme
yöntemleri ile kendi zevkinize göre, kendi emeğinizle yenilemek, kullandığınız
mekânları güzelleştirmenize ve orada mutlu olmanıza katkı sağlar.

Sonuç olarak mutluluk; hiç üzülmemek,
daima iyi hissetmek, hazza odaklanmak, hiç problemle karşılaşmamak ya da korku,
kaygı, acı, özlem gibi duygulara yer açmamak değildir. Çünkü bu duygular ve bu
duyguları getiren durumlar yaşamın bir parçasıdır ve kaçınılmazdır. Olumsuz
duygulardan kaçma çabası onları yok saymak anlamına gelir ki yaşamın belli
bölümlerini yok sayma çabasının kendisi gerginlik doğurur.

Mutlu olmak, tüm koşulların mükemmel
olmasıyla değil; sahip olunan koşullar altındaki anlamı bulmakla ve elinizden
gelenin en iyisini yapabilmekle
mümkündür.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.