BABAANNEMİN BUZDOLABI

 

22 Ekim 2020 11:07
BABAANNEMİN BUZDOLABI





  Babaannemin buzdolabı hiçbir
buzdolabına benzemez. Bir kere o kar yapar; yani bu günün nofrostlarından
değildir. Mütemadiyen fişini çekip buzluğundaki karı eritmek gerekir. Ayrıca
“sıfır bölmesi” de yoktur. Zaten buzluktan gelen soğuk hava, 1. rafı yeterince
soğutuyor.

Babaannemin buzdolabı onun
gibi kirli çıkındır. Mutlaka gözlerinde, küçük poşetlere ya da gazete
kâğıtlarına sarılmış fasulye, kabak, domates ve salatalık tohumları bulunur.
Nereden ne çıkacağı belli olmaz raflar arasında. Mesela yumurtaların altında
-aynı rafta- vanilyalar ve kabartma tozları vardır. Kuzinede pişmesinden midir,
telleri yarı kopmuş çırpıcıdan mıdır bilinmez, dünyanın en kabarmış kekleri
babaannemin elinden çıkar.

Dolabın kapağındaki raflarda
mutlaka babaannemin bizim için sakladığı bir önceki bayramdan kalma şekerler ve
çikolatalar bulunur. Bir kısmı artık dişlerin kesmeyeceği hâle gelmiş
çikolatalar biz torunların en sevdiği atıştırmalıktır. Bazen -çok nadir de olsa-
taze çikolata bulmak da mümkündür babaannemin buzdolabında.

Babaannemin buzdolabının en
sevdiğim bölümleri ikinci ve üçüncü raflardır. İkinci raf; köy tereyağını, köy
mincisini hatta köy yumurtalarını ihtiva eder. Köyde olmanın asıl manası köyden
yemektir. Şehirdeki envaiçeşit market ürünlerinden daha bir başkadır tatları.
Tereyağı erirken köpük köpük cızlar. Minciyi kızgın yağla karıştırıp üzerine
içi sapsarı köy yumurtası kırdın mı… Ah köye gidesim geldi! Köy yoğurdunu da
unutmamak gerek. Biz de şehirde süt alıp yoğurt mayalıyoruz ama hiçbiri
babaannemin yoğurtları gibi bir parmak kalınlığında kaymaklı olmuyor. Demek ki
köyün sütü bile başka.

Babaannemin buzdolabı küçük
küçük tencereler ile doludur. Bunlar genelde üçüncü rafta olurlar. Minyatür
tencereler. Ne de olsa iki kişiler. Vakitlerinin çoğunda ya bahçedeler ya da
dağdalar. Kâh ot yolar kâh bereket eker kâh dağ yoluna merdiven inşa ederler.
Bu sebeple babaannemin yaptığı yemekler onlara günlerce yeter.

Babaannemin buzdolabı kar
yapar dedim ya buz da yapar. Öyle bardağa koymalık buz değil. Sebze meyve
çekmecesi mütemadiyen buz yaptığı için marullar kararır, salatalıklar donar,
domatesler sulanır. En iyisi sebzeleri dışarıda bırakmak.

Babaannem buzdolabında hiçbir
kusur bulmaz. Kusur, dolabın kapağını sıkıca kapatmayan büyükbabamdadır ona
göre. Büyükbabam yemeğini dolaptan alır ve geriye bakmadan mutfaktan çıkar.
Babaannem, kaç kere buzdolabının kapağını ardına kadar açık bulduğundan dert
yanar. Acaba buzdolabı kapağının gevşemiş lastiğinden söz etsem mi ona?

Az kalsın söylemeyi
unutuyordum. Babaannemin buzdolabının arkası hep su akıtır. Genelde eski bir
havlu su tutma görevi yapar. Niye su akıttığını bir türlü çözemediler. Gelen
tamirciler, “Bunun miadı dolmuş, at gitsin, her tarafından paslar dökülüyor.”
dedikçe babaannem daha çok havlu sıkıştırır oldu dolabın arkasına. Bu arada
buzdolabının rengi sarı. Hep böyle yumurta akının biraz koyu kıvamında mıydı
rengi bilmiyorum? Bildiğim, sarı, paslı, gevşek lastikli, buzluğu kar yapan,
çalışırken hır hır diye ses çıkartan, arkasından su kaçıran ve babaannem için
vazgeçilmez bir alet işte. Bana göre her yanı kusur. Bir kere raflar arasındaki
mesafe çok yakın. Büyük bir tencere koyayım desen, üstteki rafı alman lazım.
Sesi zaten "Ben buradayım, ölmedim." der gibi kendini her an
hissettirmekte. Bazen babaanneme takılırım: “Sana son model, buzluğu altta
meyveliği üstte bir buzdolabı alalım. Hem de en renklisinden.” Kaşlarını
çatarak bakar bana ve: “Ne edeceğim yeni buzdolabını. Gidiyorum ahirete. Bize
bu yeter.” diye cevap verir. Babaannem, ben kendimi bildim bileli ahirete
gider.

Yaşlı insanlar eşyalarıyla
sanki canlıymış gibi gönül bağı kuruyorlar. Evdekiler de benimle aynı fikirde.
“Parasını biz ödeyelim anne, değiştir şu buzdolabını.” diyor babam, annem ise
köye her çıktığımızda bu sıkış tıkış dolabı nasıl toparlayacağını kara kara
düşünüyor. Hafazanallah, çöp diye babaannemin geçen seneden kalma fasulye
tohumlarını atarsa diye korkuyorum.

Bir gün mutfakta o meşhur
tarhanasını yaparken en şirin hâlimle ona soruyorum: “Babaanne! Ne buluyorsun
bu buzdolabında. Yaşlandı artık, değiştir gitsin.” Babaannem çorbayı
karıştırmayı bırakıp yüzüme sitemle bakıyor. O an, demin kullanmış olduğum
cümlenin sadece bir cümleden ibaret olmadığını fark ediyor, günümüz bakış
açısının böyle ruhsuzca ve duygusuzca ağzımdan çıkışına üzülüyorum. Devirdiğim
çamların altında kalmış gibi hissediyorum. Babaannem buzdolabına dönerek:
“Evet, bu dolap yaşlandı belki fakat hâlâ çalışıyor. Şimdi ben onu sustursam,
görevini tamamlamadan kaldırıp atsam, yerine yenisini alsam bu israf olmaz mı?
Hem benim ömrüm bir buzdolabı daha eskitmeye yetmez. Gidiyorum ahirete.”

Babaannem, buzdolabıyla
alakalı kafamdaki bütün soruların cevabını vermişti. Sorun dolapta değil bizim
bakış açımızdaydı. At gitsin yenisini al mantığı hiçbir zaman “Görevini daha
tamamlamadı.” ifadelerine saygı duymamıştı. Belki de su sızdıran, paslanmış,
gereksiz yere ses çıkartıp ben buradayım diye bağıran, gevşek lastikli bizim
bakış açımızdır. Kim bilir?  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.