Mehtap Kayaoğlu1972 yılında Çorum'da dünyaya geldi. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü'nden mezun oldu. Eğitim Bilimlerinde Yüksek Lisans programını kazandı ve mezuniyetinden sonra Psikoterapist ve Dinamik Psikoterapi eğitimi aldı. İstanbul belediyesinin özürlüler projesinde görev aldı ve sokak çocukları sorununu ekrana taşıdı. Çeşitli radyo ve televizyon programlarına danışmanlık yaptı. Türkiye'nin ilk "Psikolojik” içerikli radyo programını gerçekleştiren Mehtap Kayaoğlu çeşitli radyolardan sonra televizyonlarda da psikolojik içerikli programlar hazırlayıp sunuyor ve çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinde yazıları yayınlanıyor. 1996 yılından beri "Danışman Psikolog ve Psikoterapist" olarak, çalışmalarına devam ediyor. Yurtiçi ve yurtdışında eğitim seminerleri veriyor. Nesil yayınlarından çıkmış üç kitabı var. Mehtap Kayaoğlu aile geçimsizliği ve çözüm yolları konusunda sizin için sohbet ettik. İslamî Hayat: Önce zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Mehtap hanım, rakamlar boşanmaların hızla arttığını söylüyor. Aile içi geçimsizliklerde, şiddette artış olduğu söyleniyor. Evliliklere ne oluyor? Sizin gözlemlerinize göre boşanma noktasına gelen eşler arasında en çözümsüz sorun hangisi? Mesela sadakatsizlik, sorumsuzluk ve bunun gibi problemlerden hangisi boşanmaya daha çok yol açıyor? Mehtap Kayaoğlu: Aslında “Şu problem çözümsüz” diyemiyoruz. Örneğin kişilik farklılıkları normalde zor bir problemdir ama ailenin birisinde aşamadığınız problemi diğerinde kolayca aşabilirsiniz. Sadakatsizlik problemi maalesef internetin etkisiyle iyice yaygınlaştı. Önceden sadece erkeklerin aldattığı düşünülürdü ama maalesef günümüzde kadınlarda da aldatma olayları ciddi anlamda yükseldi. Büyüme döneminde kişiliği oturmamış kişiler o sanal ortamın şaşaasına ve aldatıcılığına kapıldılar. Birçok kişinin sahte isimlerle internete girdiğini görüyoruz. İslamî Hayat: Genellikle ilk yıllarda boşanma sık görülüyor. Evliliğin sağlam temeller üzerine kurulması için nelere dikkat edilmeli? Eş seçimi sırasında önem verilen özellikler, genellikle neler? Mehtap Kayaoğlu: Öncelikle evliliklere çıkış noktası itibariyle çok yanlış yerlerden harekete geçilerek karar veriliyor, ben böyle görüyorum. Türkiye’de insanlar kim olduklarını ve ne istediklerini bilmeden evliliklere adım atıyorlar. Kendi özelliklerini, evlilikten beklentilerini, eşinde görmek istediği özellikleri bilmeden muhatabına göre eş seçiyorlar. Hakkında iyi şeyler söyleniyor diye eşini seçiyor. Halbuki bu o kişinin size uygun olacağı anlamına gelmez. Karakter kişilik ve mizaç özelliklerimizde çatışmalar olabilir, gelecekle ilgili beklentilerimizde çatışmalar ve zıtlıklar olabilir. İnsanlar “Gelen adaylar arasında en iyisi oydu” ya da “Bana gösterilen kızlar arasında en iyisi oydu” diyerek evlilik yapıyorlar. Bir kere bu son derece yanlış. Bunu bir araba almaya benzetecek olursak, hepimiz biliyoruz ki şu an piyasadaki arabaların en iyisi şu veya bu marka arabalar olabilir. Ama diyelim ki ben hayvan taşımacılığı yapıyorum, gidip de o marka araba iyi diye ihtiyacıma uymayacak arabayı almam değil mi? Bunun gibi, sonuçta benim yaşadığım hayat tarzı bellidir; gerçekçi olmayan bir evlilik kararı vermem doğru olmaz. Özellikle kızlarda bu düşünce hatasını çok görüyorum. Talibini doktor diye, savcı diye beğenip seçiyor; ama evlendiği kişi, işi icabı onu alıp anne babasının yanından başka memleketlere götürüyor. İşi sebebiyle zaman ayıramıyor. Genç hanım bir süre sonra mutsuz oluyor. Evliliklerde maalesef bazen o kadar yanlış karar veriliyor ki. Bazı genç kızlarımız, acı bir şekilde söylüyorum, sırf anne babalarından kurtulmak için evleniyorlar ve adamcağızın birisinin başını yakıyorlar. Bu çok korkunç bir şey. Bazen bir genç kız evliliğin yürüyüp yürümeyeceğini hiç umursamıyor. Hatta evliliği bir ticari bir anlaşma gibi düşünüyor. Gözüne kestirdiği biriyle evleniyor, “Evlilik iyi giderse gider, gitmezse de ayrılırım. Nasıl olsa durumu iyi, beni mağdur etmez. Ev verir, nafaka da verir, ondan sonra rahat rahat yaşarım.” Yani bu çok iğrenç bir sisteme dönmeye başladı. O nedenle ben evlenecek kişilere evlilik sözleşmesi yapmayı öneriyorum. İslamî Hayat: O zamanda evlilikler iyice hesapçı bir hale gelmez mi? Mehtap Kayaoğlu: Hiç olmasa karşılıklı bir pazarlık yapma imkânı olur. Öbür türlü tek taraflı içten pazarlık yapıldığında daha kötü... Türkiye’de birtakım şeyler saçma bir hale geldi. Geçmişte kadın mağduriyeti vardı, günümüzde erkek mağduriyetine döndü. Bu nedenle evlilikte doğru eş seçimi için mutlaka ahlaki yapısı ve karakteri düzgün olan birini seçmek lazım. İnsani özellikleri gelişmiş, hayalı, hani Anadolu’da bir tabir vardır, “Helal sütü emmiş” Allah’tan korkan, kuldan utanan, hakikaten edepli, hayalı, kul hakkı güden, düzgün insanlarla yola çıkmak lazım.İslamî Hayat: Peki erkekler en çok neye takılıyor? Mesela evleneceği kızı seçerken fiziğe mi önem veriyor?Mehtap Kayaoğlu: Kızlar da fiziğe çok takılıyorlar, erkekler de… Ancak bazen çok güzellerin de “bu beni beğenmez” diyerek seçilmediği oluyor. Tabi ki kişinin evlenirken güzeli çirkine tercih etmeye hakkı vardır. Ancak işin özüne gelecek olursak, evlilik nedir: farklı olanla birlikte yaşama ve hayatı güzelleştirme ilişkisidir. Şimdi siz hayatı güzelleştirmek için mi evleniyorsunuz yoksa farklı amaçlarla mı evleniyorsunuz? Elbette insanlar çeşitli gerekçelerle tercih yapabilir ama mümkün olduğu kadar ahlakı iyi olan tercih edilmeli. Huy güzelliğine önem verilmeli ve kişisel gelişime yatkın, psikolojik açıdan da sağlıklı insanlar seçilmeli. Öfkeli, sinirli, alıngan insanlarla evlenilmemeli. İslamî Hayat: Medyada aile içi şiddet konusu gündeme geldikçe gençlerde bir korku oluyor. Benim tanıdığım bir genç kız nişanlısından “Şiddete eğilimi var” diyerek ayrıldı ve ne zamandan beri de evlenemiyor. Son zamanlarda genç kızlarda aşırı bir gerginlik var. Nişanlılık sürecinde herkeste bir korku; “Aman ne isterse yapalım, yoksa nişanı atar” Böyle bir durum var mı, bana mı öyle geliyor? Mehtap Kayaoğlu: Kişilik özelliği açısından bakarsanız, her şeyden önce zor seçmek, takıntılı insanların bir özelliğidir. Bu insanlar duydukları bütün kötü örneklerin kendi başlarına geleceğini zannederek evlilik fobisi veya evlilik kaygısı geliştirirler. Bu biraz da öz güvenle alakalıdır. Yani kişi kendisinin problem çözme yeteneklerine güvenmiyordur. O tip insanlarla ben burada da çalışıyorum. Konuşmalardan anlıyorum ki o kişi takıntılı, obsesyonlu bir kişilik, yani halk arasındaki tabirle “evhamlı” Bence bu insanlar evlendirilmemeli, önce kişilik yapılarındaki o problem çözümlenmeli. Çünkü bu insanlar evlenseler de gittikleri yerin burnundan getirirler. Tabi ki insan olan yerde illa ki problem vardır ama insan şöyle düşünmeli: “Ben İslami açıdan güzel bir tercih yaptım. Artık Allah'ın izni ile problemlerin üstesinden bir şekilde gelirim” Hayata olumlu bakan, kendisine de bu anlamda güvenen kişiler çok da fazla teferruata dalmazlar. İslamî Hayat: Sizin danışmanlık merkezinizin adı “Yüzleşme” İnsanlar kendileriyle yüzleşebiliyor mu? Mesela diyelim ki bir kadın arzu ettiği veya başkalarında gördüğü her şeyi ihtiyaç gibi görüyor. Kocası almayınca onu suçluyor. Ve diyelim ki size geliyor. Siz onun kendine karşı dürüst olmasını sağlayabiliyor musunuz?Mehtap Kayaoğlu: Yüzleşme bir anlamda iç hesaplaşma; nefis muhasebesi… Anadolu’da bir tabir vardır ya “hiç kimse sütüm kara demez” Aslında bu insanın iç hesaplaşmasıyla ilgili zorlukları ve gerçeği kendisine itiraf etmesindeki zorluğu anlatan bir atasözü herhalde. Yüzleşme insanın kendi vicdanını sorguya çekmesi ve kendisini iyisiyle kötüsüyle doğru bir şekilde değerlendirebilmesi anlamına geliyor. Eğer psikolojik danışman çerçevesinde geldiyse, psiko terapinin içerisindeyse tabiî ki gerçeği kabul ediyorlar. İslamî Hayat: Öyleyse şunu diyebilir miyiz? Erkekler hanımlarına laf anlatamadıkları zaman, bağırmak veya şiddete başvurmak yerine onu alıp, beraberce bir danışmana gitsinler. Mehtap Kayaoğlu: Elbette. Zaten şu bir gerçek ki, insanoğlunun en temel gerçeği, anlaşılmama problemidir. Kişi anlaşılmadığında anlaşılmak için her türlü yola ve yönteme başvurur. Kadının kocasına ulaşamadığı zaman ‘dır dır’ etmek gibi özelliği vardır. Karısıyla baş edemeyen adamın da kadına şiddet uyguladığını görürüz. Ben yıllardır şu işle uğraşıyorum ya, artık kesinlikle eminim ki, kötü evliliklerin çoğunda -hani istisnai durumlar hariç- insanlar aslında karşılıklı birbirlerini tahrik ediyorlar. Hatta bazen öyle iyi eşler biliyorum, mesela bir beyefendi eşine karşı çok iyi, alttan alıyor, idare ediyor, ama ne yapsa eşini güldüremiyor. Düşünüyorum ki o kadının asık suratlı olması, adamın gereksiz yere bu kadar iyi olmasından kaynaklanıyor. Hani Anadolu mantığında “şımarttın, tepene çıkardın” derler ya. Günümüzde bu tarz evlilikler çoğaldı. Özellikle kadınlar geçmişte bir ezilmişlik psikolojisi yaşıyorlardı, şimdi son birkaç yıldır inanılmaz bir yaydan çıkmışlık var. Rahat evlerde yaşıyorlar, marketler yakınlarında, alış-veriş merkezlerini geziyorlar, keyiflerine göre harcamalar yapıyorlar, evlerine temizlikçiler geliyor, erkekler eskisi gibi değil, eşlerini alıyorlar gezdiriyorlar. Ama yine de bir mutsuzluk, bir asık suratlılık… Bu durumda psikolojide “Gereksiz iyilik karşı tarafta öfke uyandırır” dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Bir insanı gereğinden fazla rahat ettirirseniz depresyona girer. O kadar rahatlar, o kadar boşlar ki, internete takılıyorlar kendilerini eve kapatıyorlar ve dış dünyadan tamamen kopuyorlar. Bazı seanslarda da diyorlar “Ben eşimle bir türlü mutlu değilim, nedense başka bir şey arıyorum”İslamî Hayat: Genellikle bu olay size nasıl geliyor yani boşanma aşamasında mı geliyor?Mehtap Kayaoğlu: İlk zamanlar daha uç problemlerde ve son nokta anlarında gelirlerdi. Tabi zaman içerisinde halkın daha bilinçli hale gelmesi ve yaşam kalitelerinin yükselmesi gibi etkenlerle başvuru gerekçeleri değişmeye başladı. Hala “Biz boşanmak üzereyiz, mahkemeye başvurduk” diyerek gelenler var ama “Bizim gidişat kötü, yakında ayrılacağız galiba” diyerek gelenler de var. Aslında psikolojik danışmanlık hizmetlerinin ana mantığı, yediği önünde yemediği arkasında olan insanların yine de huzur bulamamaları ve yaşam kalitelerinde istedikleri noktaya ulaşamamaları durumlarında yardım etmek. Ülkemizde ekonomik koşulların buna bir katkısı var tabi ki, sonuçta bunlar özel görüşmelerdir ve seans ücretleri ödenir, vs. Bunu bahane göstererek insanlar gelmiyorlar ama ben işin maddi kısmının en son sebep olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu insanların çok ciddi harcamalar yaptıklarını görüyoruz. Ülkemizde insanlar maddi nesnelere çok lüzumsuz para harcıyorlar ama kendi gelişimlerine ya da ruhsal gelişim süreçlerine para harcamıyorlar. Bu da aslında dipteki özensizlik duygusuyla alakalı. Kendisini değersiz görme duygusuyla… Diyelim ki kıyafet alıyor, bu kıyafet çok pahalıysa eğer bu parayı verdiğinde kendini değerli hissediyor. Kişilikleri gelişmiş olan insanlar eşyaya yatırım yapmazlar kendilerine manevi yatırım yaparlar. Yürüyüş yapmak bile kendine yatırım yapmaktır. Psiko terapi kişiye özel bir hizmettir ve kişinin iki seans üst üste aynı duyguyu asla yaşayamayacağı bir destek sürecidir. Keşke insanlar kendilerine, evliliklerine ve çocuklarına bu manada yatırım yapsa. Mesela aileler evlatları için maddi yatırım yapıyorlar. Ama çocuklarına mutlu ve huzurlu bir hayat bırakamıyorlar, çocuklar da mutlu olmadıkları için kendilerine verilen malları çarçur ediyorlar. Ya da -Allah muhafaza- intihar ediyorlar. Ya da parçalanmış aile ilişkileri içersinde maddi servetin hiçbir işe yaramadığını görüyorlar.İslamî Hayat: Bazı durumlarda da insanlar yaşadığı soruna psikoterapinin yararlı olup olmayacağını bilemiyor. Şöyle bir örnek anlatayım. Bir hanım anlatıyor: “Benim eşim dinî kurallara önem vermiyor. Ben çocuklarımı dini kurallara göre yetiştirmek istiyorum ama o ters yönde etki ediyor ve beni de etkisizleştiriyor. Mesela kızımı da alıp deniz kenarına gidiyor, ben onlara eşlik etmiyorum o yüzden anlaşamıyoruz” Böyle bir çifte psikolojik danışmanlık hizmetinde nasıl cevap veriliyor? Bana bu konuyu açtığı zaman ben ancak ilahiyatçı kimliğimle “Bunu yaptığından dolayı sana bir vebal yok, o yönden sen müsterih ol. Sen iyi bir Müslüman olarak güzel ahlakınla kendini sevdirmeye çalış. Baskı kurma, nefret ettirme, sadece tatlılıkla hatırlatmalarda bulun” diyebildim. Mehtap Kayaoğlu: Şimdi sizin söylediğiniz örnek psikolojik açıdan “yapısal problem” dediğimiz gruba giriyor. Yani gerçek bir sorun, bir fikir ayrılığı var. Ben bununla ilgili hatta yazı yazmıştım internette “Adam meyhanede, kadın seccadede, olur mu böyle evlilik” sizin verdiğiniz cevap “O durumu tanı, anlamaya çalış ve bununla yaşamaya gayret et” mantığına dayanıyor. “Sen kendi yolunda yürümeye devam et” mesajı veriyorsunuz. Yapısal problemde ana çerçeveyle ilgili -yani kocanın farklı düşüncede olması konusunda- hakikaten yapabileceğiniz bir şey yok. Ama ana çerçeveyi değiştirememek, oradaki üzüntüyü değiştiremeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Ayrıca bu çatışmanın arkasında başka bir sorunun yatıp yatmadığını ya da farklı çatışmaların neden o noktada düğümlendiğini, hangi duygu eksilmelerinin buna yol açtığını gösterirseniz, o problemin bu konuya yansımasını durdurursunuz. Böylece tartışma azalır, tek problem deniz kenarına gidip gitmemeye kalır. Ama kişi kendi iç dünyasındaki problemin neye karşılık geldiğini bilmiyorsa, karşı taraftan da ne talep ettiğini bilmiyorsa farkında olmadan başka paylaşım alanlarını da yozlaştırabiliyor. İslamî Hayat: Yani bazen çiftler asıl sorunu konuşamayıp, bambaşka bir sorunu abartıyorlar mı? O zaman saçma bir sebepten ayrılıyorlar gibi görünüyor. Aslında o bardağı taşıran son damla...Mehtap Kayaoğlu: Aynen öyle. Terapilerde de bunu yaşarsınız, kişinin derinlerde kendisinin dahi bilmediği sorunları vardır, beyninin süzgeçlediği, arındırdığı… Size ancak bilincin sansüründen geçmiş bilgiler ulaşıyor ve biz bunları birçok aşamadan geçerek bize ulaşan cümleler olduğunu düşündüğümüz için bilinçaltı dediğimiz sisteme bakarak hareket ediyoruz. Onların bilinç dışı sistemleriyle çalışıyoruz ve düzenleme yapıyoruz, o vakit işler yoluna giriyor.İslamî Hayat: Bir de şunu sormak istiyorum, eskiden kayınvalideler falan problem olarak görülürdü. Buna rağmen evlilikler iyi kötü yürürdü. Şimdi kayınvalideler bir şey istemiyor, “Aman evlilikleri yürüsün” diyor, aksine yürümüyor. Aileler arasında “Kendi buldu, evlendi. Sonra da ayrıldı, çıktı geldi” hikâyeleri çok yaygınlaştı. Büyüklerle yakın olununca onlar hakemlik ve rehberlik mi yapıyordu acaba?Mehtap Kayaoğlu: Aslında bence mantıklı… Büyüğün yanında alttan alıyorlardı idare ediyorlardı, açıktan kavga edemiyorlardı. Ama şimdi öyle değil. Bir de karşılıklı “Ben lafın altında kalmayacağım” psikolojisi gelişti. İyi evliliklerin temel ilkesi şudur: “Birinin öfkeli olduğu yerde öteki konuşmaz” Akıllı olan insan karşıdaki sinirli olunca ifadelerini geri çeker, dolayısıyla kendisi de tatlı bir şekilde randıman alır. Ama şimdi öyle değil. Diyelim ki siz benim kocamsınız ve ben sizin zaaf veya hassasiyetinizi keşfettim. Tartışma anında özellikle onu söylüyorum ki canınızı böyle daha çok yakayım. Herkes herkesin üzerine geliyor. Maalesef üzülerek söylüyorum.İslamî Hayat: Çok teşekkür ederim. Yazılarınızı görmek istiyoruz dergimizde.Mehtap Kayaoğlu: İnşallah yazmayı ben de isterim.Hatice Kübra Ergin
06 Temmuz 2014 11:45