"Çocuğunuz en çok, sevgiyi hak etmediğini düşündüğünüz
sırada sevgiye ihtiyaç duyar."
Prof. Dr. Acar BALTAS
Bu yazıyı okumaya başlamadan önce, gözlerinizi kapatarak bir
an için kendi babanızı düşünmenizi isteyeceğim.
Çoğumuzun geleneksel aile yapısından geldiğimiz düşünülürse;
o tatlı sert bakışlı, akşamları bir görünen ve sabahları uyandığımızda çoktan
işe gitmiş olduğundan göremediğimiz, gün içinde yaptığımız yaramazlıkların
akşama bir bir anlatılacağı, bizim bir türlü diş geçiremediğimiz annemizin
bile, sevgi ve saygıyla baktığı, diğer tüm erkeklerden daha güçlü ve daha uzun
boylu olan adamı hatırladınız mı ? Tabii ki hatırladınız. O sizin babanız... Ve
hatta belki de şimdi o sizsiniz.
Babalık, eşinizin size o mutlu haberi vermesiyle başlayan
bir süreçtir. O ana kadar erkek olarak sürdürdüğünüz toplumsal rolünüz doğumla
birlikte biraz daha karmaşık bir sürece dönüşecektir. Artık sadece bir erkek ve
koca olmaktan öte bir babasınızdır.
Erkekler, eşlerinin kutlu haberi vermesinden başlayarak
geçen kırk hafta boyunca süregelen değişimlere pek de anlam veremezler
aslında...Ellerinde bir tahlil raporu vardır ama çocuk nerededir ? Kime
benzemektedir? Erkek midir? Kız mıdır? gibi rasyonel sorulara cevap arar
dururlar. Eşler vücutlarındaki hormonal değişikliklere uyum sağlamaya
çalışırken, sonunda ben de baba oluyorum sevinci yaşanır ve gün düne döner,
hayat devam eder erkek için.
Oysa eşlerinin o ilk günlerdeki mide bulantıları, bilmem kaç
tane diyet programı sonunda verilmiş ama hızla alınmaya başlayan kilolar gibi
fiziksel değişimleri ile sebepsiz ağlamaları, alınganlıkları gibi duygusal
değişimleri, süreci kabullenmiş bir erkekten çok, elini tutan, anlayan, destek
olan bir babayı gerektirir.
Bunun yanında anne ve doğmamış çocuk arasında başlayan,
birbirinden beslenen, tamamlayan ve öncelikli ilişki yeni babada ikinci plana
atılma korkusunu alevlendirir. Bu ise annelerin bir doğmamış ve bir de evdeki
çocukla uğraşma ihtimalini güçlendirir.
Yazıyı okuyan annelerin tebessümünü görür gibiyim.
Bu aşamada, "ben" değil de "biz"
diyebilen bir erkek, baba olma yolunda dev bir adım atmış demektir. Baba
oluncaya kadar toplumun size yüklemiş olduğu koruma ve kollama görevi yeni bir
açılım kazanacaktır. Sizden bir parça, sevgili eşinizin bedeninde hayat bulmuş,
ortak genlerinizle yeni bir hayata merhaba demeye hazırlanmaktasınızdır.
Bazı çalışmalar hamilelik süreci içerisinde, babalarında
tıpkı anneler gibi hormonal değişiklikler geçirdiğini göstermektedir. Babaların
prolaktin düzeyinin, bebeğin doğumundan üç hafta önce yaklaşık % 20 arttığı;
testosteron düzeyinin düştüğü ve babalarda östrojen hormonunun diğer erkeklere
oranla daha fazla olduğuna dair bulgulara rastlanmaktadır"!.
Tüm bu hormonal değişiklikler erkeği, gece yarılarında çilek
ve erik peşinde koştururken, eve dönüş yolunda aşerilen şeylerden birer
tadımlık yenmesi ve zamanla bunun tüm yiyeceklere genellenmesi erkeklerde de
kilo artışına sebebiyet vermektedir. Yani doğal süreç, salgılanan hormonlarla
kadını anneliğe hazırlarken, babaları da onu anlayacak ve yeni görevini
başarmasını sağlayacak kıvama getirmektedir.
Baba olmak, sevmeyi, sabretmeyi, deneyimi ve bilgilenmeyi
gerektirir. Eğer bir erkek, tüm bu donanımı istekli olarak edinemezse sadece
erkek olarak kalacak, babalığı fizyolojik bir tanımlamadan öteye
gidemeyecektir.
İlk yıllar, anne ile çocuk arasındaki bağımlı ilişki
biçiminin babanın rolünü azalttığı düşünülse ve bu kısmen doğru da olsa babanın
uzun yıllar sürdüreceği ilişkiye hazırlık olması açısından kaçırılmaz bir
fırsattır. Babanın bu dönemde çocukla kuracağı fiziksel temas ve çocuğun
bakımına yapacağı katkı onun farkındalığını arttıracaktır. Çocuk bakımını
"erkek işi" olarak görmeyen bir baba, çocuğuyla yeterli fiziksel
teması kuramayacağından, duygusal ilişki kurmakta da zorlanacaktır.
Karnını doyurduğunuz bir bebeğin yüzündeki gülümsemeyi,
altını kirletmiş bir bebeğin bezi değiştikten sonra yüzüne yayılan mutluluğu
göremediyseniz bir şeyleri eksik yapmışsınız demektir. Gerçi yeni
değiştirdiğiniz bir bezi hemen ıslatmaktan büyük keyif alırlar ama olsun bu
sayede kendi sabır gücünüzü de test etmiş olursunuz.
Aslına bakarsanız iyi bir baba olmanın sırrı eşinizin iyi
bir anne olmasına, iyi bir anne olmanın sırrı ise eşinizin iyi bir baba
olmasına bağlıdır. Aile içindeki rollerin dengeli dağılımı ve çocuğunuz için
uygun rol-modeller olmanız, ilerde benzer rolleri çocuklarınız üstlendiğinde
sergileyecekleri tutum ve davranışları belirleyecektir. Bu bilginin
doğruluğunda tereddüde düşüyorsanız eğer, çocukken babanızı veya annenizi
eleştirdiğiniz pek çok davranışı bugün çocuklarınıza uygulayıp uygulamadığınızı
bir düşünün isterseniz.
Aile içinde çocukları yoracak en önemli ilişki biçimi
karmaşıklaşan rol dağılımlarıdır. Hiçbir zaman babalardan anne, annelerden baba
olmaları beklenmemelidir. Zira her iki rol hem nitelik hem de nicelik olarak
birbirinden farklı karakterlerdedir. Yardımlaşma ve destek olma, o kimliğe
bürünme anlamına gelmemektedir.
Annelik yaratıcı tarafından onlara bahşedilmiş bir
özelliktir. Ben meslek hayatım süresince istisnalar haricinde korku ve kaygı
durumlarında "babaaa" diye ağlayan bir bebek görmedim. Bu durumlarda
en emin yer annenin kanatlarının altıdır. Her ne kadar eşlerimize söylemesek de
yemeğin en güzelini annemiz yapmıyor mu? Biz babalar bile başımız sıkıştığında,
üzgün ya da kaygılı olduğumuzda ya uzaktaki anneye ya da yanı başımızdaki
anneye başımızı yaslamıyor muyuz?
Ancak, babanın çocuğun bireysel, sosyal ve psikolojik
gelişimine büyük katkıları olduğu ve bu katkının yaşam boyu süreceği de
unutulmamalıdır.
Babanın erkeksi ve dış dünyayı temsil eden görüntüsü,
çocuğun bireyselleşmesine, iç kontrol mekanizmalarını kullanmayı öğrenmesine ve
dış dünya ile daha rahat iletişim kurmasına olanak verir, onu cesaretlendirir.
Özellikle babaların çocuklarıyla gireceği diyaloglarda
onların özgüvenini sarsıcı nitelendirmelerden kaçınmaları gerekir. Çocukların
fiziksel özellikleri ve duygusal zayıflıklarıyla ilgili olumsuz eleştiriler
daha sonra kolay kolay geri getiremeyeceğiniz güven problemlerinin ortaya
çıkmasına yol açabilmektedir.
Toplumsal normlarla dışa dönük olarak şekillendirilmiş yapısından
dolayı babanın çocuğuyla kurduğu doyurucu ilişki, verdiği tepkiler, tutumlar ve
davranışlar analitik düşünce yapısını, sözel becerilerini ve bunlara bağlı
olarak akademik başarısını olumlu yönde etkiler.
Erkek çocukların babalarıyla daha rahat iletişim kurdukları
ve etkileşim halinde oldukları söylenebilir. Bu görüşün kuvvet kazanmasının
nedeni sosyal tutum ve faaliyetlerde benzer seçimlerin söz konusu olmasıdır.
Baba ve erkek çocuk arasındaki sosyal etkileşim ve oynanan oyunların niteliğine
bakıldığında daha saldırgan örüntülere rastlanabilmektedir. Bedensel yüksek
efor gerektiren futbol, boks gibi sporların izlenmesi, güreş taklidi oyunlar
oynanması ve rekabete dayalı faaliyetler baba-oğul tarafından daha çok tercih
edilmektedir. Tüm bu faaliyetler sırasında erkek çocuklar maskulen tutum ve
davranışları, rekabeti, yenmeyi ve yenilmeyi babayı örnek alarak öğrenirler.
Kız çocuklar ise karşı cinse karşı sergileyecekleri tavırlar
hakkında fikir sahibi olurken aynı zamanda karşı cinsin onlara sergileyeceği
davranış örüntüleri hakkında da fikir sahibi olurlar. Babanın varlığı kız
çocuklar için her zaman güvenle eşdeğerdir.
Kişisel görüşüme göre, kız çocukların, hayatlarının belli
döneminde babalarına karşı duyduğu aşk , biz erkeklerin eş olarak seçilmesinde
de etkili olmaktadır. Eğer babası gibi baktıysak, onun gibi bir ses tonuna
sahipsek, gülümserken dudaklarımız onun gibi bir kıvrım yapıyorsa eş olarak
seçilme olasılığımız artmaktadır.
Babanın yokluğu veya ilgisizliği çocukta çeşitli uyum
davranış bozukluklarına yol açabilmektedir. Babaların çok çalışmak zorunda
olması onlara yeterli vakti ayırmamanızı gerektirmez. Zira önemli olan onlarla
geçirdiğiniz zamanın uzunluğu değil, kalitesidir. İşleriniz ne kadar yoğun ve
önemli olursa olsun, hayatının son anını yaşayan bir kişinin "Hay Allah !
Daha bitirmem gereken bir sürü işim vardı." diyeceğini sanmıyorum.
Hayatınızda yeterli ilgi ve sevgiye yer vermediğiniz
takdirde, siz farkında bile olmadan hayatınız yine yanınızdan akıp gidecektir,
ama içindekilerle birlikte...
Çocuğunuzun yetişkinliğinde size göstereceği ilgi ve
yakınlık, sizin kendi anne-babanıza gösterdiğinizden fazla olamaz.
Aslına bakarsanız, ben de babamın değerini baba olduktan
sonra anladım.
Ben büyüyüp olgunlaştıkça ve o yaşlanıp çocuklaştıkça ilahi
döngünün devam ettiğini daha iyi anlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde, oğlum Caner Kaan "Ben ne zaman
büyüyeceğim ? Artık ben de ne istersem onu yapmak istiyorum." dediğinde bu
döngünün sınırsızlığına şahit oldum.
Keyfine göre yaşamayı büyümenin bir sonucu olarak gören
oğlum büyümenin kendi sınırlarını ne kadar kesinleştireceğini, kendiliğinden
gelen kahkahaların, bir şekerle yaşanan mutluluğun, çoşkuyla sarılmaların ve
nerede olursa olsun bağıra bağıra şarkı söylemenin keyfini kaybedebileceğini
tabiî ki bilemezdi.
Ben bunu anladığımda baba olmuştum. O da olacak ve o da
anlayacak...
Belki o da oğlunu kucakladığında, tıpkı benim gibi onun da
gözleri yaşaracak...
Belki ben olacağım hayalinde, belki de kendi çocukluğu...Ama
ne olursa olsun kesişecek yüreklerimiz.
Ben bir babayım ama aynı zamanda bir çocuk, Babamın çocuğu.
Çocuğumun babası...
Kaynaklar
Abrams, D. C. Baba Doğası: Modern Bir Baba Nasıl Olur?
Güncel Psikoloji ve Psikiyatri Dergisi, 2002
Batlaş, A. Sağlıklı, Mutlu ve Başarılı Çocuklar Yetiştirmek
İçin Ana-Baba El Kitabı Remzi Kitapevi, 5.Basım, 1998, s.14-16
02 Ağustos 2014 15:15