Eminiz ki, müslüman her kadın ve erkek, belirli bir yaşa
geldikleri zaman tesettürün, hicabın ne olduğunu nasıl olacağını öğreniyor. Bu
alanda bildiğimiz bir çok konuyu zaman zaman tekrar ederek zihnimizdeki
bilgileri tazelemek de ayrı bir güzelliktir. Hem bilgilerimizi tazeliyor, hem
de hatırlatma dediğimiz bir vurguyu da
üstlenmiş oluyor. Yeni Şafakk’ta Faruk Beşer hocanın tesettür ve hicab
konusunda kaleme aldığı yazı da bu türden.
Eminiz ki, değerli okuyucularımızda Faruk Hocanın dikkat çetiği konular bir hatırlatma olduğu kadar bilgilerin tazelenmesi olarak görecek, bir uyarı, bir hatırlatma Kabul edecektir.
Faruk hocanın yazısını;
Tesettür ya da hicab Hz. Âdem'den beri insanla beraber var olan hem bir ihtiyaç, hem bir nimet, hem de bir ibadettir. Hz. Âdem ve eşi Havva'nın yasak meyveden yemeleri sonucu çıplaklıklarını fark edip avretlerini cennet yapraklarıyla örtmeye çalışmaları, haramı işlemekle açılıp saçılma arasındaki ilişkiye işaret etmesi bakımından da anlamlıdır.
Kur'an-ı Kerim'de giyim kuşamla ilgili olarak; siyab/sevb, libas, ziynet, rîş/süs, humur/himar, cilbab, hicab, serabîl/sirbal, tezemmül, tedessür ve bunların zıddı olarak da teberruc, avrât, sev'ât gibi kelimeler yer alır. Bu ifade farklılığının bir anlamı da elbette giyinmenin çok farklı fonksiyonlarının olabileceğine işaret etmesidir. Bizim kullandığımız tesettür kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de geçmez. Onun yerine hicab kelimesi yer alır. Onun için bizim dışımızdaki İslam ülkeleri bizim tesettür dediğimiz şeye hicab derler.
Giyinmenin en temel fonksiyonlarının şunlar olduğunu söyleyebiliriz; insanın avretini ya da Allah'ın bir emaneti olarak koruması gereken cinselliğini başkalarından saklamak, sıcak soğuk gibi tabiat olaylarından korunmak, iffetini ve Müslüman kimliğini ilan ve izhar etmek ve süslenmek. Bunların hepsi Allah'ın nimet olarak saydığı, insanoğlunun da en azından bir kısmını doğal olarak yapmak durumunda olduğu ya da yapmak istediği eylemlerdir. Bu fonksiyonlardan ikisi tesettürde özellikle önemlidir: Avrâtı/cinselliği gizlemesi, ayrıca kişinin Müslüman ve iffetli olma kimliğini karşı tarafa göstermesi. Ahzâb 59 Cilbab ayetindeki 'tanınsınlar da taciz edilmesinler' ifadesinden böyle bir şey anlaşılabilir. Bundan, kadın ya da erkek cinsel cazibesini başkalarına teşhir etme ya da bunun için namahreme cazip görünme hakkına sahip olmadığı manası da çıkar.
Kur'an-ı Kerim'de özellikle de kadın için ziynetin, yani süslenmenin mutlak anlamda yasaklanması söz konusu değildir. Ziynet, özellikle de kadının fıtratında var olan bir duygudur. Tabii ve fıtrî olan bir şeyin tamamen yasaklandığı hiç yoktur. Kur'an-ı Kerim kadının bu fıtratına işaret eder. Onu, “zinetler içinde yetiştirilen ama tartışmada meramını çok iyi anlatamayan…” (Zuhruf 18) diye niteler. O halde ziynet kadının doğal hakkıdır, tesettür ise ziynetini yabancılardan saklamanın aracı olarak bir görev ve bir ibadettir. Öyleyse elbisenin bizatihi kendisinin ziynet olması bu fonksiyonuyla tezat oluşturabilir ve bu itibarla da tesettürün moda ile bağdaştırılması zorlaşır.
Aslında cennette avretlerinin açılması ve yapraklarla kapanma hem Âdem hem de Havva için söz konusu idi. Ama günümüzde tesettür denince daha çok kadın akla geliyor. Elbette erkek için de olması gereken asgari bir tesettür vardır, ancak muhtemelen mütekâmil bir İslam ülkesindeki toplumsal yapılanmaya göre çalışma hayatını oluşturanlar daha çok erkekler olacağı için zorunlu olarak erkeğin tesettürü de daha toleranslı kılınmıştır. Bunda cinsel cazibe açısından kadının erkekten daha ileri ve çekici olmasının da etkisi olmuş olabilir. Bu açıdan tesettür denince ilk akla gelen erkek değil de kadın olmuştur. Erkeğin elbisesinin süs olma özelliği de, fıtrat farklılığı sebebiyle kadınınkine göre daha az istenen bir şeydir. Bunda muhtemelen tesettürden söz edenlerin daha çok erkekler olmasının etkisi de olmuş olabilir. Çünkü herkes kendinden önce karşısındakini görür. Bu meseleyi kadınlar konuşmuş olsaydı, onlar muhtemelen öncelikle erkeğin tesettüründen söz edeceklerdi.
İslam geleneğinde kadının tesettürünün şeklinden çok onda bulunması ya da bulunmaması gereken özelliklerden söz edilir. Şekil ve renk gibi detaylar ise örfe bırakılır. Bu özellikleri kadın elbisesi için sayan âlimler şu şartlarda ittifak ediyor gibidirler:
Kadının elbisesi bütün bedenini, Hanefilere göre eller ve yüz hariç, örtmelidir. Dış elbisesi bir süslenme ve teberruc aracı kılınmamalıdır. Vücut hatlarını belirtecek şekilde dar ve şeffaf olmamalıdır. Gayrimüslimlerin özel elbiselerine benzememelidir. Erkek elbisesi gibi olmamalıdır. Yabancı erkeklerin bulundukları ortamlarda çekici kokular taşımamalıdır. Şöhret elbisesi olmamalıdır.
Teberruc, burçlaşma çabasıdır, yani namahremler için kendini görünür ve bakılır kılma için yapılan her uğraştır. Şöhret elbisesi ise erkek için de söz konusudur ve bir hadisi şeriften alınmadır. Resulüllah (sa) dikkat çekecek derecede lüks ve mutantan, yine dikkat çekecek derecede pılı pırtı ve pejmürde giymeyi yasaklamıştır.
Bütün bu şartlar naslarla öyle ya da böyle temellendirilir. Bu sebeple bunlarda, el ve yüz hariç, mezhepler arası içtihat farklılığı yok gibidir. Şâz/uç görüşleri hesaba katmazsak temelde bunlara itiraz edilmez. Biz de bunları tartışmayacağız.
Mesele bu şartları taşımakla beraber tesettürle modanın birlikte bulunup bulunamayacağı meselesidir. Sonraki yazımızda işte bunu açıklamaya çalışacağız.
Yorumlar (0)