Kaygı, (anksiyete) bozukluğu nedenleri ve tedavisi
Halis Bilgi, 08 Nisan 2017 14:56
Kaygı bozuklukları ya da tıptaki adı ile anksiyete bozukluğu Latince’de tıkanma, boğulma anlamına gelen ”angere” kökünden türetilmiştir ve içerisinde kendine has karakteristik özellikler ve belirtiler gösteren birçok tanının yer aldığı geniş ve kapsayıcı bir tanı kategorisidir. Kaygı bozukluğunun birçok şekli vardır. Bunların içerisinde en sık rastlanan ve en çok bilinenleri fobiler yani korkulardır.
Kaygı bozukluğu farklı tiplerde değerlendirilir. Fobiler ve panik bozukluklar ve uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımına bağlı kaygı bozukluğu şeklinde ortaya çıkan kaygı bozuklukları da vardır. Kaygı bozuklukları her 100 kişiden 30 kişide görülen bir durumdur.
Bunların yanı sıra geçirilen herhangi bir travma sonrası stres bozukluğu adı verilen ve bazen ani başlayan bazen de kronikleşen travmaya bağlı veya travma sonrasında ortaya çıkan kaygı bozukluklarıdır. Kaygı bozukluğu kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha sık görülür.
Kaygı bozuklukları her yaş grubunda görülebilir. Kaygı bozuklukları çocukluk yaşlarında, ergenlikte, orta yaş grubunda, menopoz döneminde, hamileliklerde, erkeklerin andropoz döneminde de görülebilir.
FOBİK BOZUKLUK NEDİR?
Fobi, herhangi bir nesneye, objeye, canlı ya da cansız herhangi bir şeye karşı hissedilen çok şiddetli bir korku ve kaçınma tepkisi demektir.
Hayvan fobisi nedir? : En yaygın olarak bilineni ve rastlananı hayvanlara karşı (kedi, köpek, yılan, akrep, arı, böcekler ve fare gibi) hayvanlara karşı hissedilen korkulardır.
Yükseklik fobisi nedir? : Uçağa binmekten korkmak, yükseklikten korkmak, yüksek bir yerde kalmaktan ya da çalışmaktan korkmak gibi yükseklik korkuları vardır.
Kapalı kalma fobisi nedir? : Kapalı dar bir alanda kalmaktan korkmak (kapının üzerine kilitlenmesi, asansörde kalma, bir yerde sıkışıp kalma gibi) kapalı kalma korkusu gibi korkulardır.
Doktor fobisi nedir? : Kan, iğne, dişçiye gitme, ameliyat olma gibi medikal durumlardan korkmak ta yaygın görülen kaygı bozukluğu çeşitleridir.
PANİK BOZUKLUK NEDİR?
Fobilere ek olarak özellikle son yıllarda oldukça sık karşılaşılan diğer bir kaygı bozukluğu ise panik bozukluktur. Panik bozukluk kaygının oldukça şiddetli hissedildiği, kaygı, endişe ve yoğun korku duygularına, bedensel şiddetli şikayetlerin eklendiği ve kişinin yoğun bir kriz şeklinde yaşadığı ataklardır. Bu atakların art arda gelmesi ve gün içinde ya da ardışık zamanlarda tekrarlaması da panik bozukluk olarak tanımlanır.
KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUĞU NEDEN OLUR?
Her türlü psikolojik hastalıklarda olduğu gibi kaygı bozukluklarının da temelinde yatan nedenler, genellikle kişinin iç dünyasında ihtiyaç duyduğu ve istediği şeyler ile dış dünyada karşılaştığı gerçekler, sınırlar ve engeller arasında sıkışmışlık halidir. En temelde ve kökte yatan, nedensel faktörler tanımlanabilir. Kaygı bozukluğu nedenleri nedensel faktörler ve tetikleyici faktörler olarak iki ana grupta değerlendirilir.
Çoğunlukla bu nedensel faktörler alt yapıyı ve zemini hazırlayan unsurları oluşturur. Herhangi bir kaygı bozukluğunun ya da bunlardan birinin ortaya çıkmasını tetikleyen faktörler de stresli olaylardır. Kişinin hayatında yaşanan veya değişen herhangi bir değişim, kriz (hastalık haberi, ölüm, kayıp, iş ile ilgili değişiklikler, ev satma veya evsiz kalma, parasal kayıplar, ayrılıklar, yaşanan yerin değişmesi, borçlanma, menzuniyet, terfi gibi olaylar) olumlu ya da olumsuz fark etmeyebilir ve her ikisi de kaygıyı tetikleyebilir.
Bunların yanı sıra psikologların ve psikiyatristlerin çok sık karşılaştığı kaygı bozukluğu tipleri de vardır. Örneğin, ifade edilememiş duygular, ifade edilememiş kızgınlıklar ve kırgınlıklar, bastırılmış duygular, bastırılmış tepkiler yani çözülememiş bütün meseleler aslında bir şeylere dönüşür. Bu durum genellikle bazen fiziksel bir hastalık (vücudun bir yerinde bir hastalık, bir ağrı) olarak kendini belli edebilir iken, bazende kaygı bozukluğu, duygu durum bozukluğu gibi bozukluklar ile kendini gösterir.
KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ
Kaygı bozuklukları belirtilerini 4 boyutta tanımlamak gerekir. Bunlardan birincisi duygusal belirtiler, ikincisi düşünsel belirtiler, üçüncüsü bedensel belirtiler ve dördüncü olarak ta davranışsal belirtilerdir.
Anksiyete bozukluğunda duygusal belirtiler : Duygusal belirtilerde en sık görülenler korku, kaygı, endişe, tedirginlik, huzursuzluk, iç sıkıntısı, bunaltı, daralma duyguları, kendini sıkışmış hissetme, çabuk irkilme, heyecanlanma, sinirlilik, çıldırma hissi, ölüm korkusu, kontrolünü kaybedecekmiş hissi, bazen nedensiz olarak belirtilen korku hali, durum şiddetlendikçe de dehşet, terörize olma ve panik olma hali gibi belirtiler görülür.
Anksiyete bozukluğunda düşünsel belirtiler : Düşünsel belirtiler genellikle duygusal belirtilere eşlik eden belirtilerdir. Bu belirtiler kötü bir şeyler olacakmış ve ya oluyormuş hissi, var olmayan bir şeyleri varmış gibi göstermek, yaşadığı yerden kaçma hissi, bir şeyleri kaybetme korkusu, birilerinin kendisine kötü bir şeyler yapacağını düşünmesi ki, bu kişiler hastanın en yakınları bile olabilir.
Anksiyete bozukluğunda bedensel belirtiler : Bu duygusal ve düşünsel belirtilere kaygının kısır döngüsü içinde eşlik eden oldukça şiddetli bedensel tepkiler de vardır.
Bu belirtilerden en çok görülenleri kalpte çarpıntı, tansiyonda yükselme, terleme, titreme veya hiç üşümeme, ateş basması ve/veya sıcaklık artışı, ağız kuruluğu, nefes almakta güçlük, göğüste ağrı, mide bulantısı, bazılarında buz kesme, dizlerin bağının çözülmesi, sürekli bayılacakmış gibi olma, halsizlik, yorgunluk, yutma güçlüğü, uyku uyuyamama, kulak çınlaması, yüzde kızarma, baş dönmesi, kaslarda gerginlik ve ağrı, vücudun herhangi bir yerinde sıkışmışlık, karıncalanma, uyuşma, ağrı, sancı, felç geçirdiğini zannetme, kendini aynada farklı görme, ellerin veya dizlerin, ayakların hiç durmadan oynaması gibi bedensel şikayetlerdir.
Anksiyete bozukluğunda davranış belirtileri : Bu üç boyuta ek olarak birde davranış değişiklikleri şeklinde belirtiler ortaya çıkar. Bu davranış belirtileri aslında duygusal, düşünsel ve bedensel belirtiler ile baş edebilmek için, hastanın geliştirdiği savunma davranışlarıdır.
Örneğin, kalabalık içine karışmak istememek, açık yerlere ya da kapalı yerlere girmekten çekinmek ve buralardan uzak durmak, hastane ve tanıdığı bir insanın evinde kendini daha güvende hissetmek ve buralardan dışarı çıkmamak gibi bazı güvenlik kaçma ve kaçınma davranışları sergilemeye başlar.
Zaman içerisinde bu 4 boyuttaki belirtiler birleştiği zaman, hastanın günlük yaşamdaki iş yaşamını, genel yaşam düzenini ve verimliliğini son derece sekteye uğratmaya ve etkilemeye başlar, bireyin yaşam çemberini daraltır ve belirgin bir sıkışmışlık hali yaratmaya başlar.
KAYGI BOZUKLUĞU TEŞHİSİ VE SEBEP OLDUĞU RAHATSIZLIKLAR
Fiziksel kaynaklı olduğu düşünülen birçok rahatsızlığın temelinde psikolojik nedenlere dayalı olması oldukça sık görülen bir durumdur. Kaygı bozukluğunun temelinde bedensel olarak çok fazla belirti olduğu için çoğunlukla psikiyatrik bir tanı konulmadan önce, hastanenin kardiyoloji bölümleri, kalp damar bölümleri, dahiliye bölümleri, gastroentroloji bölümleri, kulak burun boğaz bölümleri ile ilgili olan rahatsızlıklar taranır.
Kaygı bozukluğu tanısı konulmadan önce bu tür fiziksel hastalıklar ile bu bozukluk karışmaktadır. Bütün tetkik ve muayeneler yapıldıktan sonra fiziksel hiç bir etkenin olmadığı saptanır ise hasta psikiyatri uzmanına yönlendirilir.Fakat bazı fiziksel rahatsızlıklar da görünürde, kaygı bozukluğu gibi bir duruma taklit edebilir. Bu durum da göz önünde bulundurulmalıdır.
Örneğin, hipotiroidi (tiroid hormonu eksikliği), hipertiroid (tiroid hormonu fazlalığı), hipoglisemi (şeker düşüklüğü), B 12 vitamini eksikliği, madde kullanımı, kansızlık gibi fiziksel durumlar da kaygı bozuklukları yaratabilir.
Bunlara ek olarak psikolojik açıdan bakıldığında da yardım alınmadan ve tedavi edilmeden uzun süre devam eder ise kaygı bozukluğu ile birlikte depresyon da hastanın yaşamını etkilemeye başlar ve tanı ve değerlendirme sırasında kaygı bozukluğu ve depresyon birbiri ile karışabilir. Bu nedenle kaygı bozukluğunun doğru teşhisi ve tedavisi oldukça önemlidir.
KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUĞU TEDAVİ GEREKTİRİR Mİ?
Psikoterapi birbirine paralel birden fazla hedefe ulaşmak anlamına gelir. Bunlardan birincisi, öncelikle kişide var olan belirtilerin, semptomlarını azaltmak ve ortadan kaldırmaktır. Çünkü bu şikayetler hastanın yaşam kalitesinde düşüklüğe ve işlevsel yaşamında başarısızlığa neden olur. Psikoterapide en önemli yöntem, hastada görülen şikayetlere neden olan ve altta yatan faktörlerin kanıtlanması ve tedavisinin yapılmasıdır.
Şikayetler, doktorlar için bir şifredir ve doktorun bu şifreyi doğru deşifre etmesi tedavinin başarısı için son derece önemlidir. Kaygı bozukluğu kişinin kendisinin baş edebileceği boyuta aşmış ve bu durum herhangi bir psikiyatrik veya psikolojik destek ile tedavi edilmemiş ise gittikçe yaşam çemberini daraltmaya başlar.
Daralan yaşam çemberinde hastanın aile hayatı, sosyal yaşantısı, iş verimliliği, okul başarısı daha fazla etkilenmeye başlar. Bu durum uzun vadeli biriktiğinde hem psikiyatrik hemde fiziksel sıkıntılar yaratır. Mesela depresyon kaygı bozukluğunun neden olduğu en önemli psikiyatrik sıkıntıdır.
KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUĞU TEDAVİSİ
Kaygı bozukluklarında uzman psikolog ya da psikiyatrist ile görüşmek ve tedavi sürecine girmek gereklidir. Bilişsel davranışçı terapiler, kaygı bozuklukları tedavisinde etkin rol oynar. Uygulanacak terapi ile hasta tedavi edilmenin yanı sıra hastalığa neden olan kaygı faktörlerini de yönetebilme yeteneğini kazanır.
Davranış terapileri istenmeyen davranışların sonlandırılması ve hastanın kendisini rahatlatmayı öğrenmesini sağlar. Davranış terapisi sayesinde kaygı bozukluklarında meydana çıkan belirtiler tamamen yok edilebilir.
Bilişsel terapiler ise kişinin kendi düşüncelerini daha iyi anlamasına negatif düşünceleri, pozitif düşünceler ile değiştirmeyi amaçlar. Kaygı bozukluğu tedavisinde gereken durumlarda ilaç tedavisi de verilir. İlaç tedavisi en az 6 -12 ay sürmelidir. İlaç tedavisi gerekir ise daha uzun da sürebilir. İlaç tedavisi dozu azaltarak doktor kontrolü altında bırakılır. İlaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi tedavisi alınır ise tedavi daha etkili ve kalıcı olur.
Halis Bilgi, 08 Nisan 2017 14:56
Yorumlar (0)