Televizyonsuz bir hayat ne kazandırır?
Bizim Aile, 22 Ocak 2018 13:40
Özet olarak, televizyonun aile üzerinde yaptığı tesirleri şöyle sıralayabiliriz:
· Televizyonu çok ve sık izleyen çocuklar, izlemeyenlere oranla yetişkinlikte daha güvensiz ve şüpheci kişiliğe sahip olmakta, şiddet eylemlerinin dünyada yaygınlaştığını düşünmekte ve her şeyin şiddet yoluyla halledileceğine dair önyargılar beslemekte, böyle davranışlarda bulunmaya yatkın olmaktadır.
· Televizyonda devamlı yapılan mesaj bombardımanı; gerçeği değerlendirmeyi, çözmeyi, yorumlamayı bozmakta, kişiyi uyuşturarak gerçek problemlerinden uzaklaşmasına ve biriktirmesine sebep olmaktadır.
· TV başında saatlerini geçiren çocuklar, gençler, yetişkinler ve özellikle hanımların, bu arada reklâmların da tesiriyle “tüketim toplumu”na doğru beyinleri yıkanmaktadır. Ayrıca fazla yemek ve içmeye bağlı olarak kilo alma ve şişmanlık başlamaktadır.
· Bütün ailenin TV başında toplanması, konuşmadan karşı çıkamadan ondan gelen mesajları dinlemesi, ne gösterilirse ve söylenirse boyun eğip kabul etmesi, onu susturmayı düşünmemesi, başka mesajlar alabilecek alternatiflerin olmaması, önemli iletişim sorunlarına yol açmaktadır: İletişimsizlik, gerçek dışı bir hayal ve masal dünyasında yaşama, sosyal yabancılaşma bunların başta gelenleridir.
Aile bireyleri birbirleriyle ve diğer insanlarla sevgi ve anlayış temelinde diyaloglar geliştirmeye vakit bulamamaktadır. Anne ve baba, her gün saatlerini TV karşısında geçirirse ve buna uyuma, çalışma, yemek yeme süreleri de eklenirse sonuçta konuşmak için hemen hemen hiç zamanlarının kalmadığı ortaya çıkar. Bunların hepsi ise ruh sağlığını bozan olumsuz, zararlı faktörler arasında yer almaktadır.
· En geniş izleyicisi olan bazı TV programları, evlilik öncesi hatta evlilik dışı yaşanan cinselliği, sıradan, hatta anlamlı ilişkiler olarak sunmakta, seyircileri bu yönde şartlandırmaktadır.
Amerika’da, bir yıl boyunca, televizyonda Amerikan çocuklarına örnek olarak gösterilen 14 bin kişi incelendiğinde, bunların yüzde 80’inin evli olmadığı anlaşılmıştır. Bu kişilerin yüzde 1’nden daha az bir oranı, doğum kontrolüne ve ahlakî değerlerin öğrenilmesine örnek teşkil eden kişilerdir. Evlilik dışı veya öncesi cinsellik, bu programlara göre hem olumlu hem de heyecan vericidir. Ülkemizde de manzaranın bundan farklı olmadığı söylenebilir.
· TV, okuma alışkanlığını ve düşünme yeteneğini azaltmaktadır.
· Gelişmiş-kalkınmış, tüketime dayalı varlıklı ülkelerin yaşama şekilleri ve kültür anlayışlarıyla, gelişmekte olan ülkelerin millî kültürleri arasında çatışma ortaya çıkmaktadır.
· Yine TV’ye göre, eğer zor bir karar verilecekse içki içilmelidir. Sinirleri yatıştırmak gerekiyorsa içki içilmelidir. ABD’de alkolik genç sayısındaki müthiş artışa ve 14 milyon yetişkinden daha fazla kişinin ciddi içki problemleri olduğuna şaşırmamak gerekir.
Bu kadar olumsuzluğuna rağmen, televizyon tesirlerine karşı mücadelenin yine televizyonla olacağını söylemek gerekir; yani kültürel ve belgesel programların hakim olduğu güçlü kanallar açmak ve film üreten şirketler kurmak başta gelmektedir. Ailenin alacağı tedbirin başında ise televizyonun açık kaldığı saatleri kısmayı ve programları seçerek seyretmeyi sayabiliriz.
Bizim Aile, 22 Ocak 2018 13:40
Yorumlar (0)