“Aileler çocuklarımız okula gitsin diyor ama okulun çocuğu nereye götürdüğünü soran yok.”
Ortadoğu, Napolyon’un 1798 yılındaki Mısır istilasından bugüne kesintisiz bir şekilde büyük güçlerin saldırısına maruz kalan bir coğrafyadır. Her bir devlet bu önemli coğrafyadan, ekonomik ve siyasi menfaat sağlamak adına, milyonlarca masum insana doğrudan veya dolaylı olarak zarar verdi. Aslında sürdürülen bu kesintisiz savaş zenginin daha zengin, fakirin ise daha fakir kalması gibi basit bir hesaba dayanıyordu. Fakat bu basit hesap, eli kalem tutanlar tarafından karmaşık bir oyun gibi takdim edilegeldi.
Günümüzde ABD’nin, Ortadoğu’nun 12 ülkesinde 50 bin civarında askeri bulunurken, bu ülkelerin 7’sinde askeri üslerinin olduğu ifade edilmektedir. Katar’dan Cibuti’ye kadar geniş bir sahada, ABD’nin yanı sıra İngiltere, Çin, Japonya, İtalya, Rusya, Fransa’nın da hem askeri varlıkları hem de askeri üslerinin olduğu bilinmektedir. Dünya genelinde 65 milyon civarındaki zorla yerlerinden edilmiş insanın 5 milyonunu Filistinliler oluşturuyor. Yani yaklaşık bir Fransa kadar insanın, vatanlarını zorla terk etmek durumunda kaldığı görülmektedir.
Suriye’deki savaş nedeniyle nüfusun neredeyse yarısı mülteci halini aldı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi denilen kurum ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’in çıkarlarına endeksli kararlar alıyor. Peki bu devletler, Ortadoğu’daki yabancı askerlerin ve üslerin tahliye ve tasfiye edilmesi yönünde bir karar alabilirler mi? Elbette alamazlar. Keza manzara ortada duruyor. Devletlerin zenginleşmesi ve güçlenmesinin ancak kendi aralarındaki savaşı önlediğini, fakat benzer vaziyetten dünya genelinin pay alamadığını görmekteyiz. Kabul edelim ki, sadece görüyoruz. Hepsi bu!
Başka bir pencereden baktığımızda daha farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Gelişmiş ülkelerde her 100 bin kişiden yaklaşık 268’inde kanser vakası teşhis edilirken, görece fakir ülkelerde bu oranın, 148 kişiye indiği söylenmektedir. Diğer taraftan, dünya genelinde aşağı yukarı 182 milyon kişinin esrar kullanıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Birleşmiş Milletler raporuna göre uyuşturucu kullanma potansiyeli 250 milyon civarındadır. Farklı bir rapor ise, dünya nüfusunun %30’unun aşırı kilolu veya obez olduğunu, %13’ünün ise aç olduğu bilgisini vermektedir.
Görüldüğü üzere hangi pencereden bakarsak bakalım, dünyada bir dengesizlik söz konusudur. Bu dengesizliklerin altında yatan neden ise; ne şekilde sunulursa sunulsun, hangi kavramla izah edilirse edilsin din, dil ve ırk ayırt etmeksizin insanın doymak bilmez açgözlülüğüdür. Ancak bu açgözlülük, tüm dünyada farklı ve süslü ifadelerle, küçük yaşlardan itibaren zihinlere ilmek ilmek işleniyor.
Türkiye’nin mümtaz şahsiyetlerinden çok kıymetli hocam Prof. Dr. Mim Kemal Öke’nin şöyle bir tespiti vardır: “Aileler çocuklarımız okula gitsin diyor ama okulun çocuğu nereye götürdüğünü soran yok.” Ailenin önemli bir okul olduğu hiçbir zaman akılda çıkarılmamalıdır. Beslenmeden, paylaşmaya, saygıdan tevazuya kadar insana dair tüm erdemlerin merkezi ailedir. Dünyanın bozuk düzenini konuşarak, yazarak ve hatta savaşarak düzeltemeyeceğimize göre, o halde şikâyet ettiğimiz dünyayı değiştirecek evlatlar yetiştirelim.
Yorumlar (0)