Mahremiyet kavramı bundan 30 yıl öncesinde, bir evin perdeleri ile bir hatıra defterinin izinsiz açılıp okunmasıyla veya bir sırrın ifşası ile ya da bir mektubun izinsiz açılıp okunmasıyla ilgili klasik bir anlam içeriyordu.
Kişinin özel alanının bir “sır” gibi koruması, dışarıya kapalı ve kendine ait “mahrem” bir alanın varlığı, bugün çağdaş hukuk sistemleri ve felsefesinin ortak yaklaşımlarından birini ifade ediyor. Geleneksel hayatımızın kurallar manzumesi ve Türk-İslam kültürünün kaynağı olarak Kitap, Sünnet ve örf, insanın; topluma, yakınlarına, ailesine ve kendisine bile “mahrem” olan bir alan çiziyor. Bu konuyu aşağıda biraz daha açacağız.
Aslında mahremiyet, düne kadar insanın bizzat kendisi dışında ve bütün dünyaya kapalı tuttuğu “mahrem” bir alanı, yani gençlerin kullandığı ifadeyle söylersek insanın “özeli” olarak anlaşılıyordu.
İnsanın “özeli” ve mahrem alanı içeriğinin ve anlayışının, teknolojik gelişmeye bağlı olarak yaşanan kültürel değişme ve yozlaşmayla nasıl bir evrim geçirdiğine hep birlikte şahitlik ediyoruz.
Her şeyden önce, özel yazışmalardan resmi yazışmalara, telefon görüşmelerinden sosyal medya üzerinden haberleşmeye ve oradan kişilere ait videolardan fotoğraflara kadar kişilerin “özel hayatın gizliliği” kapsamında kalması gereken birçok ayrıntı ve inceliğin kablolu veya kablosuz network üzerinde uçuştuğu görülüyor.
Burada bir hukukçu gözüyle bakarak insanların özel alanlarının iradi olarak veya gayri iradi olarak ihlal edilip edilemeyeceği gibi bir durumla karşıya kalıyoruz. Öncelikle sosyal medya kavramının özelikle ülkemiz örneğinden gidecek olursak nasıl da hoyratça kullanıldığını, insanların özel hayatlarını kendi elleriyle nasıl da faş ettiklerini ve bir yönüyle teşhircilik (obscurcizm) noktasına varan sapmayla kendilerini, vücutlarını, bebeklerini, günlük yiyip içtiklerini ve hayatlarında ne kadar kıymetli kişi veya nesne varsa onlardan izinli veya izinsiz olarak küresel networkün erişimine sunulmakta.
Burada kastettiğimiz konu insanların iradeleri dışında onlara ait özel alanın deşilip irdelenmesini ortaya koymak değil; bu zaten ceza hukuku anlamında bir suç olarak tanımlanmış olup “kişisel verilerin korunması” da özel hayatın korunması da hukuk düzeni tarafından düzenlenmiştir.
Kişisel mahremiyetin bir parçası insanların kişisel veriler ile ilgilidir. Fakat az önce bahsettiğimiz “özel hayatın gizliliği korunması” konusu insanın manevi/ psikolojik tarafını ve iç dünyasını daha fazla ilgilendirmekte; çünkü isim, doğum tarihi, anne kızlık soyadı gibi kişisel veriler, öncelikle insanın ekonomik çıkarlarıyla ilgili zararlarını çağrıştırırken, mahremiyetin ihlali anlamına gelen özel hayatın gizliliğine müdahaleler, kişinin doğrudan şahsiyetine tecavüz anlamına gelir.
Zaman zaman arama motorlarında insanların önceden izin vermediklerini düşündükleri fotoğraflar, bilgiler bazen hakaret ve saldırılar ortaya çıkabilir. Arama motorlarında veya sanal dünyanın bir köşesinde herhangi bir kimseye ait bilgi ve verilerin birçoğu çok büyük bir ihtimalle cep telefonu kullanımı sırasında erişimine izin verilen fotoğraf ve dosyalar tarafından kullanılmaktadır. İnsanların kolaylıkla en mahrem yazışmalarını ve görüntülerini yüklediklerini ve güvenilir zannedip sosyal medya araçları ve akıllı telefonların paylaşımın açarak izin verdiği veri ve bilgilerin artık hukuki davalara konu olduğu görülüyor. Çünkü insanların özel alanları günümüzde bir röntgen cihazından geçmiş gibi bütün çıplaklığıyla ve insafsızca gözler önüne serilebiliyor.
Bugünkü mahremiyet anlayışına göre bir kişinin, hatta ailedeki bir gencin odasının kapısından girerken izin alınması gerekir. diye düşünülüyor Pekiyi bu yeni bir düşünce ve incelik mi? Bu özel alan Klasik Türk İslam geleneğinde örtülü olan bütün kapıların en az iki-üç defa çalınması, fark ettirerek izin istenmesi ve açılmaması halinde izin verilmediği düşüncesiyle vazgeçilmesi şeklinde belirtiliyor ve mesken/konut bir özel alan olarak korumasını gerektiriyor. Bunun hem Kitap (Nur Suresi, 24-27) hem de hadislerdeki yönlendirmelerle, dolayısıyla özel alanı yani mahremiyeti koruma tedbiri olarak, Avrupa'da bu seviyeye gelmesinden yaklaşık 1400 yıl önce uygulandığı görülüyor.
Diğer bir nokta, Klasik Türk-İslam kültürü kişinin; annesine, babasına ve kardeşlerine, yani yakın akrabalarına karşı bile kapalı tutacağı özel bir alanının bulunmasına izin verir. Kaba bir örnek vermek gerekirse bu kültürde başka kültürlerde gördüğümüz gibi ailenin tüm fertleri aynı anda bir banyoda birlikte duş alamazlar. Böylece kişinin teni hem dışarıdakilere de hem de belirli ölçüler içinde evin içindekilere de “özel alan” olarak kapalı (mahrem) kalır.
Bu anlamda geleneğin “mahremiyet” algısı modernin ötesinde bir yerde duruyor…
Yorumlar (0)