Eşimi Seviyor muyum?
Popüler Haber, 17 Mayıs 2018 14:26
Aile hayatı sevgi ile yol alır! Çünkü insanların duygularını doyuran şey sevildiğini, değer verildiğini bilmesidir. Aile hayatında sevgi ve huzurun kaynağı ise kadındır. Sevgi kaynağı olan kadının sevgisini taşıdığı kanalları ise ilgi, nezaket, hürmet, yumuşak huyluluk ve tevazudur. Bu kanalları kurumuş olan bir sevgi, emeksiz ve ispatsız olduğundan ve de bağlayıcılığı kalmadığından doyurucu değildir. Kadın, sevginin ve şefkatin temsilcisi iken erkek, otoritenin ve gücün temsilcisidir.
İnsanın kişilik gelişimi, Rabbinin onu ne kadar değer verip sevdiğini idrak
etmesi sonucunda gelişip kıvam bulur. Allah’ın kuluna değer vermesi; terbiye
eden, yetiştiren, yönlendiren, himaye eden, hükmeden bir Rab olmasındandır.
Çünkü kuluna “eşrefi mahlûk” yani mahlûkatın içinde en şereflisi olan demiştir.
Kendisine verilen bu yüce makamın farkına varan kulun kalbi; Allah’ın kendisini
sevdiği, kendisi ile ilgilendiği, kendisini önemsediği düşünceleri ile huzura
kavuşup şahsiyet olma yolunda ilerler.
Peki, Allah’ın kuluna olan sevgisi (haşa) sadece söylemden ibaret
mi kalıyor? Gelin biraz Allah’ın sevgisinin ilgiye dönüşmesinden bahsedelim.
Mevsimleri değiştirip bizlere her mevsim farklı bir atmosfer yaşatması,
yediklerimizden usanmayalım diye mevsime özel gıdalarla beslemesi, güneşe doğma
ve batma emri vererek bizlere ve bize hizmet için yaratılan hayvan ve bitkilere
gerekli olan ışık ve ısıyı göndermesi, tüm mahlûkatın hayat kaynağı ve kirlerin
arıtıcısı olarak suyu yaratması ve daha sayamayacağımız yönlerden Rabbimiz,
bizimle ilgileniyor. Bu ilgi, O’nun bize verdiği değerin ve sevginin
neticesidir. İşte bunun bilincinde olmayan insan, huzuru yakalayamaz. Modern
sistemler, insanın Allah’la bağını kopartıp onun kendisini değersiz
hissetmesini sağlıyor.
Kendisinin Rabbi tarafından değer gördüğünün ve sevildiğinin
bilincinde olmayan insan yalnızlaşıyor, ruhu aç kalıyor ve hayatı
anlamsızlaşıyor. Böylece psikolojik hastalıkların pençesine yakalanıyor.
Sistemler, ruhu aç kalan insanın kalbini şehvete, mala, mülke adıyorlar.
İnsanın ruhu onunla da doymayıp intiharın eşiğine ulaşıyor.
Allah’ın Resulü (SAV), “Bir anlık tefekkür, geceyi
ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır” buyurmuşlardır.
Tefekkür eden kul; Allah’ın kendisi üzerindeki elini, ilgisini ve değerini
görür. Kalbi, ruhu, aklı o sevgiye yönelip gerçek huzura erer. Kendisine değer
verene yakınlaşır. O’nda kendini bulur.
Gelin insanlığı Vedud olan Allah’ın sevgisinden haberdar edelim! Bir ateş
çukurunun önünde olup kaymak üzere olan, kimliğini kaybetmiş olan insanlara
elimizi uzatalım. Açlığını çektikleri Rableri tarafından önemsenme, ciddiye
alınma, ilgilenilme duygularını yaşamalarını sağlayalım. Yalancı sevgilerde
huzuru aramaya çalışanlara ilaç olalım. Bu bilince kavuşturacağımız her kadın,
kendi ailesindekilerin kurtuluşuna vesile olacaktır. Toplumsal huzur ancak
evlerin ıslahı ile mümkündür. Toplumun anası da kadındır.
Şimdi gelelim ailemiz içinde birbirimizi ne kadar ve nasıl
sevdiğimize.
Rabbimiz Rum Suresi’nin 21’inci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Kendilerinde sükûnet ve huzur bulmanız için kendi nefislerinizden
size eşler yaratması ve aranıza bir sevgi ve muhabbet koyması da O’nun
(kudretinin) işaretlerindendir. Şüphesiz bunda da bilenler için mutlaka dersler
vardır.”
Aile hayatı sevgi ile yol alır! Çünkü insanların duygularını doyuran şey
sevildiğini, değer verildiğini bilmesidir. Aile hayatında sevgi ve huzurun
kaynağı ise kadındır. Sevgi kaynağı olan kadının sevgisini
taşıdığı kanalları ise ilgi, nezaket, hürmet, yumuşak huyluluk ve tevazudur. Bu
kanalları kurumuş olan bir sevgi, emeksiz ve ispatsız olduğundan ve de
bağlayıcılığı kalmadığından doyurucu değildir. Kadın, sevginin ve şefkatin
temsilcisi iken erkek, otoritenin ve gücün temsilcisidir.
Bir kadının sevgi kanalları erkeğinki ile bir değildir. Erkeğin fıtratında, kadındaki incelikler mevcut değildir. Onun
sevgi kanalları evine ve çocuklarına bakmak, ihtiyaçlarını karşılamaya
çalışmak, himaye etmek, yönetmek, bazen hal hatır sormak, bazen bir çocuk gibi
ev ahalisi ile şakalaşmaktır. Çünkü bu onun fıtratı gereğidir. Birçok kadın bu
konuda yanılgıya düşüp kocasını kendisi gibi olmaya, olayları kendisi gibi
düşünüp idrak etmeye zorlamaktadır. Onu fıtratında olmayan davranışlara
zorlamak kadınlaştırmaya çalışmaktır. Erkeğin fıtratının kadındaki huzura ve
ilgiye ihtiyacı varken kadının fıtratının da erkekteki otoriteye, onun
tarafından yönetilmeye ihtiyacı vardır. Maalesef yanlış yönlendirmelerle kadın
fıtratının yönlendirilme ihtiyacı kocasının otoritesi ile çatışmakta, onu
önünde bir engel olarak görmektedir. Hâlbuki bu, erkeğin fıtratında var olan ve
sonradan kazanılmamış bir özelliktir.
Kadın ilgisini eşine ve çocuklarına gösterirken hesap kitap yapmamalı ve
şartlara bağlamamalıdır. Şunu unutmayalım ki biz Rabbimizi unuttuğumuz, O’ndan
gafil olduğumuz, O’nu anmadığımız zaman dahi bizden ilgisini kesmiyor. Bizi
yalnızlığa terk etmiyor. Vedud olan Allah, sevgisini şartlara bağlamıyor. Biz
nankör çıktığımız halde bizden suyunu, ışığını, gıdasını kesmiyor.
Evet, ana rahmine düşmeden daha tek bir hücre iken bize sahip çıkan Allah, O’na
karşı nankör çıksak bile bizi bize terk etmiyor. Yine ilgilenmeye, değer
vermeye devam ediyor. Biz ise eşimize olan ilgimizi şartlara bağlıyoruz. Hata
yaptıklarında intikam zırhına kuşanıp bizi kadın ve huzur kaynağı kılan neyimiz
varsa onları eşimizden mahrum ediyoruz. Daha sonra böyle davranmayı alışkanlık
haline getirip fıtratımızdaki tüm güzelliklerin üzerini örtmüş oluyoruz. Ortada
kendisini çekici kılan tüm güzel hasletlerini yitirmiş bir kadın kalıyor.
Hâlbuki kadın evin güneşi, erkek ise o güneşten aldığı ışıkla gözüne fer gelen,
güneşin ısısı ile de kalbi ısınıp huzur bulandır.
Birçok erkek, “Ben hanımımı seviyorum; o çok temiz, çok
fedakâr, çocuklarına düşkün bir kadındır! Fakat bana sevgili olamıyor” görüşündeler.
Yani ruhları sevgi, ilgi ve değer görmekten uzak kalmış. Çok iyi olmak, güzel
olmak, boylu-poslu olmak, çok güzel yemek yapmak, çok temiz olmak bir artı
puandır fakat ruhu doyurmaya yeterli gelmiyor. Ruh her şeyi elde etmekle değil,
sevgi ve değer görmekle doyuyor. Erkeklerin ikinci bir evliliği istemesinin en
birinci nedeni kadının sevgi kaynaklarını kurutmasıdır. Bazen kocası ikinci
evliliği yapan veya kendisini aldatan kadınlar, diğer kadın için “Benim ondan
ne eksiğim vardı? Ne benim gibi temiz, ne yemek yapmasını biliyor, ne de benim
kadar güzel” diyorlar. (Yanlış anlaşılmasın amacım ikinci evliliğe teşvik
değil.)
Yine “Ben eşimi çok seviyorum. Fakat sevgimi ifade edemiyorum” tavrı çok yanlış
bir tavırdır. Bu, fıtratta var olan güzel hasletlerin üzerini örtmektir.
Batı memleketlerinde aile diye bir şey kalmamış, insanlar “evlilik aşkı öldürüyor”
diyorlar. Çünkü bencilliğin hüküm sürdüğü ailede cinsellikten öte bir bağ yok.
Şimdi de kadındaki tüm güzellikleri ondan çalmaya çalışan batı, o kirli
ellerini İslam toplumlarına uzatmış. Tüm güçleriyle ailelerdeki sorumluluk
bilincini çalıp parçalama peşindeler.
Kadınların zihinlerine erkekleşmeyi, her şeyin hesabını sormayı, kendi zevkleri
için yaşamayı dayatıyorlar. Kadının fıtratındaki güzel olguları kölelik olarak
lanse edip kalbine müdahale ediyorlar. Bizler onların hedeflerini boşa
çıkartmalı ve zihni bulandırılmış kadınları kurtarmaya bakmalıyız.
Şimdi kendimize bir soralım! Bizler, eşimizi ve çocuklarımızı
kalbimizle mi seviyoruz yoksa aklımızla mı?
Sevginin yeri akıl değil, kalptir. Aklıyla sevmeye çalışan insanın önüne akıl,
devamlı karşı tarafın olumsuzluklarını ve eksiklerini getirir. Bu düşünceler
ilgiyi kaybettirip nezaketli davranmanın ve değer vermenin önüne geçer. Kadın
bu defa “o sana sürekli aynı hatayı yapıyor, eğer ilgi gösterirsen hatasını
fark ettiremezsin, hem senin ilgini hak etmiyor ki” gibi düşüncelere kapılır.
Suizanların pençesine düşer, buğzu ahlak haline getirir.
Kalbi ile seven kadın, yanlışlarından dolayı kocasına kin güdeceğine onun bu
zafiyeti için Allah’a dua eder. Kendi nefsini müdafaanın derdine düşmez. Ondan
şefkatini ve ilgisini esirgeyip daha fazla yalnızlığa, bunalıma, ahlaksızlığa
teşvik etmez. Kendisini karşılıksız seven, önemseyen, bunca hatasına rağmen bir
takım iyilikleri ile hatalarını örten Rabbinden utanır. Onun yanlışlarını
güzellikleri ile kapatır. Kendisini hesap sorucu bir pozisyona düşürmez.
Allah; yarattığı, her şeyi ile sahip olduğu kuluna dahi ilgisini yanlışlarından
dolayı kesmeyip onun düzelmesini temenni ediyor. Kulunu doğru yola sevk edecek
işaret levhalarını her tarafa yerleştirmesi, doğru yoldan çıkmaması için yolun
iki tarafını da barikatlarla döşemesi, kulu barikatları aşmaya meyledince
kalbine yerleştirdiği vicdan alarmının çalması O’nun sevgisinin birer
göstergesidir.
Bizler eşimizin üzerinde ne kadar hak sahibiyiz ki bir takım hataları yüzünden
ihtiyacı olan nezaketten, ilgiden, hürmetten onu mahrum ediyoruz?
Acaba
çocuklarımızı nasıl seviyoruz?
Sevgimizin semereleri çeşit çeşit kıyafetler, en proteinli gıdalar, en kaliteli
çanta ve ayakkabılar mı? Bunlar çocuğun daha fazla nefsini azgınlaştıracak, onu
keyfinin kölesi yapacak, şükürsüzleştirip tatminsizleştirecek şeylerdir. Anne,
her zaman çocuğundan bir takım şeyleri eksik bırakmalı, her istediğinde para
vermemelidir. Anne, çocuğunun nefsini eşya, yiyecek yönünden aç bırakırsa
çocuğa hiç bir şey olmaz ve onu hayata daha kanaatkâr hazırlamış olur. Ama onun
ruhunu ilgi, anlayış ve nezaketten mahrum ederse işte o çocuğu hiçbir şekilde
memnun edemez. Ne giydikleri ne de yedikleri çocuğa huzur verir. Çünkü ruhu aç
kalmıştır. Çocuğun kişilik gelişimi, annesinin ona olan ilgisine
bağlıdır.
İlgiden yoksun yetişen çocuk, ergenlik döneminden sonra katı kalpli,
merhametsiz, saygısız, isyankâr bir çocuk halini alır. Ruhundaki açlığı kötü
alışkanlıklarda arar. Anne, onu sakinleştirip ruhunu okşayan kilit noktadır.
Çocuk sevginin semeresi olan ilgiyi, kaale alınmayı, anne tarafından
dinlenilmeyi, sevinçlerinin ve kederlerinin annesi tarafından hissedilmesini
ister.
Gelin şu fani dünyada hayatımızın tadını kaçırmayalım! Eşimizi ve evlatlarımızı
yumuşak huyluluktan, nezaket ve ilgiden mahrum etmeyelim.
Popüler Haber, 17 Mayıs 2018 14:26
Yorumlar (0)