Sıkıntılardan Selamete Çıkmanın Yolu
Popüler Haber, 30 Mayıs 2018 20:19
İman, kalbimizde ya sultandır ya da mahkûmdur. Eğer iman, rahmani ilimler ile sulanırsa; devamlı manevi besinini alacağı için o kalpte sultan olur. Eğer iman kalpte sultan olursa; o kalbi saraya çevirir. Eğer kalbimiz saray olursa; karanlıkların içinde kalsak dahi gönlümüzde hüzünle karışık tatlı bir serinlik peyda olur.
Birbirini takip eden musibetler, insanlardan gelen sözlü ve fiili
olumsuzluklar, eleştiriler, ev içinde yaşanan problemler… Ardından gelen
kederler, hüzünler, ye’sler, depresyonlar, karamsarlık, asabiyet ve asık
suratlılık… Ve bu pozisyona girerken; hep suçlayacak birilerini bulmak,
sergilenen davranışları olumsuzluklara mal etmek. İmtihanda olunduğu bilindiği
halde, gereken davranışı sergilememek…
Unutmayalım ki insanların ağızlarından her zaman bizi hoşnut edecek cümleler
çıkmaz. Çevremizdekiler her zaman olaylara bizim baktığımız gibi
bakmayabilirler. İnsanlar, her olayda bizim istediğimiz gibi tepki
vermeyebilirler. Evladımız, her durumda bizim istediğimiz gibi bir rol
oynamayabilir… Bazen hiç ummadığımız bir taş gelip başımızı yarabilir… Hayat
her zaman olumsuzluklarla doludur! Başımıza bir an sonra gelebilecek bir
musibeti kestiremeyiz. İmtihan olacağımız şeyleri seçme gibi bir lüksümüz de
yok şu hayatta. Ama olumsuzlukların da içinde birer rahmet ve hayır gizlidir
bizler için. Bütün sıkıntılar, dertler nihayete erse bile onu farklı bir
sıkıntının izlemesi çok yakındır.
Allah’a iman eden bir müminin; olumsuzluklar karşısında kendisini dertlere
boğup depresyona girmesi anormal bir durumdur. Eğer böyle bir boğulma mevcutsa
bu, imanda bir takım arızalar olduğunun göstergesidir. Demek ki imanın
bulunduğu yer olan kalpte; işler yolunda gitmiyor, iman doğal seyrinde hareket
etmiyor. Böylece iman, oynaması gereken aktif rolü oynamıyor. Arıza ortada;
vücudun manevi bağışıklık sistemi kilitlenmiş, direnç düşmüş ve zayıf
kalmış.
Peki, “Bu manevi direnci yeniden nasıl kazanacağız? İmtihanların, hayatın
olumsuzluklarının üstesinden yıkılmadan nasıl geleceğiz? Takıntılardan nasıl
kurtulacağız? Mutluluğa götüren yolları nasıl keşfedeceğiz?” derseniz:
Değerli bacılar! İman, kalbimizde ya sultandır ya
da mahkûmdur. Eğer iman, rahmani ilimler ile sulanırsa; devamlı manevi besinini
alacağı için o kalpte sultan olur. Eğer iman kalpte sultan olursa; o kalbi
saraya çevirir. Eğer kalbimiz saray olursa; karanlıkların içinde kalsak dahi
gönlümüzde hüzünle karışık tatlı bir serinlik peyda olur. İbadetler lezzetli dakikalara
dönüşür, tevbihler gönlümüzü coşturur. Böylece salih amellerle beslenen
imanımız; üzerine düşen sorumluluğu yapıp gevşememize, takıntıların ağına
düşmemize engel olur. Şeytan üzerimize vesveselerini yağdırınca, bizim manevi
bağışıklık sistemimiz olduğundan vesveseyi teşhis edip diskalifiye
edebiliriz.
Böylece iman; kıvama kavuşup nafile ibadetlerle, mutluluğumuza mutluluk ekler.
Bize her olumsuzluk karşısında imtihanda olduğumuzu hatırlatır. Yani iman
oynaması gereken rolü oynar, pasif kalmaz.
Peygamber kıssaları, Allah’ın azametini anlatan ayetler, kıyamet, cennet ve
cehennem görüntüleri, kâinat ayetleri; farklı farklı vitaminler olup imanımızı
beslerse işte o iman bize hedef tayin edici unsur olur. Duyu organlarımızı
etkisi altına alıp vermemiz gereken tepkiyi belirler. “Kalk” der kalkarız,
“otur” der otururuz. “Şu olayda susman gerekiyor” der susarız, “burada böyle
davranmak gerekiyor” der öyle davranırız. Böylece bize kılavuzluk yapıp; şer
gibi görünen olayların içindeki hayrı fark ettirir. Zorluk zamanında Rahman’ın
ayetlerini hatırlatır. “Şüphesiz her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Gerçekten her güçlükle beraber bir kolaylık vardır” (İnşirah 5-6) ayetleri ile
bize sabrı fısıldar.
Zorlukların, sıkıntıların içindeki kolaylığın, yardımın, sabrın, rahatlığın
müjdesini verir. İmtihandaki şefkat elini, sevgiyi ve muhabbeti fark ettirir.
Birden merhametin göstergesi olan sıkıntılar; Allah (cc)’la muhabbeti arttıran
bir köprü oluverir. Böylece iman, kalbi; selim bir kalbe dönüştürür. Kimseye
karşı intikam kazanları kaynatmaz.
Mahşer günü Rabbimiz bizleri imanımızla hesaba çekecek. Kalbimizi yarıp
imanımıza bakacak. “O gün selim bir kalp kurtulur” buyuruyor Rabbimiz. Acaba şu
imtihan dünyasında musibetler ve sıkıntılar karşısında kalbimiz selim mi?
İmtihanı Rabbimizden bilip sabır mı istedik; yoksa “Nasıl, ne zaman
kurtulacağız” deyip hayıflandık mı?
Çocuğumuzun devamlı ağlamasına, kocamızın işsizliğine, gelirimizin düşüklüğüne,
hastalığımıza, kazaya, belaya, sağdan soldan gelen laflara, huzurumuzu kaçıran
her şeye nasıl baktık, nasıl değerlendirdik? Rabbimiz, kalbimizi yarıp o gün
bakacak haline…
Nimetler bizi şükre mi götürdü, o nimetleri Allah (cc)’tan mı bildik yoksa
kendimizden bilip şımardık mı? Bize verilen meziyetlerden dolayı övündük mü?
Yoksa “Acaba Rabbime bana verdiği bu meziyetten dolayı nasıl şükredebilirim?”
diye mi düşündük? Olaylar karşısında takındığımız tutumlar için Rabbimiz
kalbimize bakacak…
Bir gün peygamberler Hz. Âdem’e sorarlar. “Ey Âdem, Rabbimiz sana o kadar nimet
verdi. Bu nimetlerin şükrünü ödemek için ne yaptın?” diye sorarlar. Hz. Âdem;
“Ben o nimetlerin hepsini Rabbimden bildim” der.
İman, ilim ile beslenmezse veya bir süre beslenip daha sonra
kesinti olursa felç kalır. Hayatı yönlendiremez ve o kalbi zindana çevirir. İman,
o zindana çevirdiği kalpte mahkûm olur. Her şeyden etkilenir. Olumsuzluklar
karşısında kişi devamlı ye’slere boğulur, takıntılar altında ezilir. Çünkü
imanı hayatına istikamet belirlemeyecek kadar zayıftır. İmanı; nerde, nasıl
doğru bir davranış sergileyeceğini fısıldamayacak kadar zayıftır. Vitaminsiz
kaldığında vücudun manevi bağışıklık sistemi çökmüştür. Kişi, aydınlıkların
içinde bile bir ayrıntıya takılı kalır ve kendisini karanlığa mahkûm eder.
Mutlu olmayı beceremez. Karşısındakinin olumlu yönlerini görmezden gelip
devamlı olumsuzluklarına takılı kalır. Tavırlıdır, asık suratlıdır, asabidir,
sık sık ruhsal sorunlar yaşar. Bünyesi zayıf olduğundan ayakta duracak mecali
yoktur. İbadetler kişiye yük olur, külfet olur.
Genelde vitaminsiz ve bağışıklık sistemi çökmüş olan iman, etkisini kadınlarda
özellikle takıntılar olarak gösterir. Hele o gün kocasıyla bir sorun yaşadıysa;
günün tamamını intikam planlarıyla geçirir. Bu, onu tuzak kurma için yöntem
geliştirmeye götürür. Bocalar bocalar ama bir türlü aydınlığa çıkamaz. Çünkü
iman felçtir. Nasıl ki; iki ayağı felç olan insanın ayakları onu yürütmüyorsa
iman da onu yönlendiremez. Hatta yük olur. Çok bunalınca “Keşke hiç olmasaydım”
dedirtir. Kişi şeytanın maskarası olup dara düşünce ölümü arzular.
“Kişi İslami ilimler, hatta tefsir dahi okuyorsa ve halen olumsuzluklar
karşısında direnci düşükse bunun nedeni ne olabilir?” derseniz:
Değerli bacılar! Rabbimizden gelen mesajlar kıyamete kadar biz insanların
sorunlarına birer reçete hükmündedir. Biz, okuduğumuz halde reçetedeki ilacı
göremeyecek kadar gafil isek okumamızda metot eksikliği var demektir. Bir ayet,
mesaj okurken; okuduklarımızı üzerimize almamız, tefekkür edip o bilgiyi
işlememiz gerekiyor. Okuduklarımızı sırf ezber veya aktarma amaçlı okursak
bizim imanımıza vitamin olmayacaktır. Bize metot ve istikamet
belirlemeyecektir.
Efendimiz (s.a.v)’e imanla beraber “oku” emri gelince, Efendimiz (s.a.v) Dar-ul
Erkam okulunu kurdu. Ümmi olmalarına rağmen, sahabelerle beraber gelen her ayet
üzerinde düşündüler, kafa yordular, içselleştirdiler. Dar-ul Erkam’ı; bilgi
üretim, bilgi işlem merkezi haline getirdiler. Çünkü onlar anlamaya çalışarak,
“Yaradan Rabbin adıyla” okuyorlardı. Kur’an da; onların yaralarına, sorunlarına
merhem olacak çözümleri keşfediyor, bilgiyi güncelleştiriyorlardı. İmanları
kıvam bulup onlara hedef belirliyordu. İşte Kur’an’dan bize bir mutluluk
terapisi;
“Ey Musa! Kavmine söyle eğer karanlıklardan aydınlığa çıkmak istiyorlarsa
onlara verdiğim nimetleri hatırlasınlar.”
Kur’an’daki konular (hâşâ) boşuna bizlere sunulmadı. Bütün sorunlarımıza ilaç
olsun diye sunuldu. Nimeti hatırlama ne kadar da güzel bir ferahlama yöntemi!
Musibetler, sıkıntılar içinde ne kadar da nurlu bir ışık! Başkalarına
verilmeyen, başkaları elde etme sancıları çekerken, ellerine geçmeyen
nimetlerin bizlere verildiğini düşünmek; ne kadarda şükre yaklaştıracak etkin
bir çözüm! Huzura kavuşturacak bir reçete… Nimetler üzerinde düşünmek; sonsuz
merhamet sahibi olan Allah’ın şefkatini, lutfünü, cömertliğini fark ettirecek
bir yeti kazandırır insana…
İşte, idrak edilerek okunan ayetlerin her biri bizler için imanımızı besleyen
birer vitamindir. İmanımızı şeytanın maskarası olmaktan koruyacak olay şey
ilimdir. Okuyalım bacılar! Rahman olan Allah’ın mesajlarını okuyalım. Nasıl ki
zamanın eşkıyalarını, Kur’an’ın mesajları evliya yaptı ise bizler de eşkıya
yönümüzü keşfedip zamanın sahabeleri olmaya çalışalım. Bütün dertlerimizin
dermanı; imanımıza gerekli besinleri vermemizden geçiyor. Kur’an’ın sofrasında
her gün rızıklanmayı ihmal etmeyelim…
Popüler Haber, 30 Mayıs 2018 20:19
Yorumlar (0)