Gıybetin sebepleri ve kurtuluş çareleri
Bilge Kadın, 04 Temmuz 2020 14:51
1.Sebep: İnsan öfke ve kininden dolayı gıybet eder. Bu öfkesinde ister haklı isterse de haksız olsun, nefsini tatmin için gıybete yönelir. Özellikle karakter olarak öfkelenmeye hazır, öfkesini besleyen, affetmeyen, inatçı, sürekli bir düşman arama psikolojisinde olan, kin gütmeye yatkın, intikam peşinde koşan ve bununla övünenler gıybete başvururlar.
Çözüm: Birine kızgınlıktan dolayı gıybet eden bilmeli ki; ‘öfkeyle kalkan zararla oturur.’ Hem kendisine duyulan sevgi ve saygıyı yitirir hem de uhrevi olarak ziyana uğrar.
İnsan fıtratında olan öfke, insanın din ve dünya hayatı için gerekli olan fakat kontrol altında tutulması gereken bir duygusudur. Eğer kontrol altına alınmazsa o insanı esir alır ve zarara sokar. Mesela insanı haram olan gıybete sevk ederek Allah’ın gazabıyla karşı karşıya getirebilir. İnsan, öfkesinde her zaman haklı olmadığı ihtimalini ve haklı olsa bile bir sınırda durması gerektiğini unutmamalı. Eğer öfke bir şekilde durdurulmazsa düşmanlığa ve kine dönüşme ihtimali yüksek olur.
Eğer öfkesinde haklı ve intikam alma peşinde ise bu durumda gıybetten özellikle kaçınmalı. Çünkü düşmanının gıybetini yapmak, aslında kendine düşmanlık ona da dost olma anlamı taşır.
2.Sebep: İnsan kıskançlıktan dolayı gıybet eder. Hased başkasında bulunan nimete üzülmek ve o nimetin o kişiden gitmesini istemektir. Bu kötü duyguya yenilen insan, kıskandığı kişinin gıybetini yaparak rahatlamak ister.
Çözüm: Başkasındaki nimetlere tahammül etmeyerek kıskançlığından dolayı gıybet yapan insan bilmeli ki; böyle davranarak iki azabı bir araya getirmiş olur. Çünkü dünyada haset ateşinde kavrulduğu gibi Allah’ın azabını celbeden ameli işlemekle ahiret azabını da buna ekler. Gıybet etmekle belki kıskandığı kişiyi hedef almak ister ama yine kendisi hedef olur. Bu dünyadaki mahrumiyetin üstüne bir de zorlukla kazandığı sevaplarından mahrumiyeti ekler.
“Sakın hased etmeyin, çünkü ateş odunu yiyip bitirdiği gibi haset de salih amelleri yer bitirir.” (Ebu Davud)
Eğer hasedin bir sonucu olan gıybet yapılmazsa inşallah kıskançlığı ona zarar vermez. Zaten insanın kalben hasetten nefret edip gereğini yapmaması tevbe hükmündedir.
3.Sebep: İnsan bazen arkadaşlarının teveccühünü kaybetmemek için gıybet yapar. Mesela gıybet yapan arkadaşlarını susturmayı, onların ortamını terk etmeyi göze alamaz. Onların egolarını tatmin etme adına ‘dilsiz şeytan’ olmayı kabullenir. Ortama uyum sağlama düşüncesine kapılarak gıybet yapar. Terk edilme kaygısıyla onlarla aynı telden çalar, onları susturmaktan çekinir. Hatta kraldan çok kralcı mantığıyla onlarla beraber kızar bazen bilmedikleri dedikoduları da ortaya döker. Arkadaşlarının onu konuşturup dinleme isteklerinin karşısında duramaz. Gıybete engel olma durumunda kaba, kırıcı olarak etiketlenmekten çekinir. Hatta bazen bunu nezaketsizlik olarak da görür. Bu tür sohbetleri hoş vakit geçirme olarak kabul eder.
Çözüm: İnsanların teveccühü için gıybet eden bilmeli ki; o böyle yaparak insanların teveccühünü, Allah’ın teveccühüne tercih etmiştir. Onların rızasını, Allah’ın rızasının üzerine çıkarmıştır. Onlara duyduğu korkuyu, Allah’a duyulması gereken korkunun önüne geçirmiştir. Oysa Allah razı edilmeye, teveccühüne talip olunmaya, hürmet edilmeye ve korkulmaya en layık olandır.
Hayatın veriliş gayesini iyi bilen, bütün varlığını O’nun rızası yolunda harcar. Bu yolda bütün sıkıntılara göğüs gerer. Sıkıntı sadece savaş meydanlarında olmaz, büyük cihadın sıkıntıları da vardır.
“Gerçek mücahit, nefsiyle cihad edendir.” (Tirmizi)
Çevreden gelen tepkilere sabretmek, gıybet ederek Allah’a isyan eden arkadaşlarına Allah için kızmak bir çeşit cihattır ve yapılması gerekir. Mesela fısıldaşarak gıybet edenlere, yaptıklarının dünyevi ve uhrevi sonuçları hatırlatılmalıdır ki; “Fısıldaşmaların birçoğunda hayır yoktur.” (Nisa / 114)
4. Sebep: İnsan bazen suçlanmaktan kurtulmak için ve kendini korumak için gıybet yapar. Mesela her hangi bir şeyle suçlandığı zaman, insanların nazarında suçunu küçültmek için, arkadaşının aynı suçu işlediğini veya beraberce yaptıklarını söyleyerek gıybet eder. Oysa yapması gereken şey, kendisi hakkındaki suçlamalara cevap verip kendini kurtarmaktı/aklamaktı. O ise arkadaşını karalayarak suçuna ortak yapar. Bunu da üstüne gelebilecek şimşekleri azaltıp, kendini mazur göstermek için yapar. Bazen de o şimşekler gelmeden, onlardan önce harekete geçer. ‘En iyi savunma saldırıdır’ mantığıyla erken davranarak söylenecekleri çürütmeye çalışır.
Çözüm: Hatalarını küçültmek için başkalarının hatalarını ortaya döken kişi bilmeli ki; yaptığı cahilce bir davranıştır. Çünkü başkasının kötülükleri, onun kötülüklerinin ağırlığını hafifletmez. Kötülükler örnek alınmaz. Kendini uçuruma atan taklit edilmez. Allah’ın emrine isyan eden -bu kim olursa olsun- taklit edilmez.
Başkasından korktuğu için gıybet eden yanlış bir hesap içinde olduğunu unutmamalıdır. Çünkü Allah’ın gazabına uğramak, başkasının hışmına uğramaktan daha kötüdür. Cenab-ı Hakkı’ın ‘gıybet etmeyiniz’ emrine karşı gelmek isyandır ve cezası da vardır. Hem kendini koruma niyetiyle yaptığı gıybet ile insanların nazarında temize çıkacağı da meçhuldür. Fakat Allah’ın gazabını hak edip, hasenatlarının mahvolduğu muhakkaktır. Görüş mesafesi kısa olan nefs-i emmare bakışıyla sadece ana odaklanır ve yanlış yapar. Anını kurtarma adına ebedi hayatını riske atar.
5.Sebep: Kendini üstün görüp, üstün göstermek isteyen insanların bir kısmı, bu niyetle gıybet yaparlar. Mesela; falancanın hayat şartlarından çok şikâyet ettiğini söyleyerek kendilerinin şakir olduğunu anlatmak isterler. Bu, dini konularda olduğu gibi dünyevi konularda da olabilir. Örneğin; başkasının pasaklı olduğunu söyleyerek kendisinin titiz olduğunu ima etmek isterler. Bu tür gıybetler aslında üstünlük iddiasının tezahürüdür.
Çözüm: Bu niyetle gıybet edenler bilmeliler ki; kazandıkları günah ile Rablerinin yanındaki değerden düşmüş olurlar. İnsanlardan beklenen ve istenen değerin gelmesi de şüphelidir. Çünkü toplumda gıybetçinin bir değeri olmaz. İnsanlar o değeri verse dahi bu onları, Rablerine olan sorumluluktan kurtarmaz.
Böyle davrananlar bilmeli ve unutmamalı ki; üstünlük takvadadır. Kimin değerli olduğunu ancak Allah bilir. Kendinde üstünlük olarak kabul ettiği akıl, bilgi, güzellik gibi her şey Allah’ın verdiği emanetlerdir, nimetlerdir. Bu lütuflar onu şükre sevk etmeli iken, o bu nimetleri kendinden bilerek büyüklenir ve insanların dedikodusunu yaparak nankörlük eder.
Bilge Kadın, 04 Temmuz 2020 14:51
Yorumlar (0)