Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları Üzerine Röportaj
Bilge Kadın, 17 Temmuz 2020 13:39
Kıymetli okurlarımız sizler için Psikolog Büşra İdigut Hanımefendi ile çocuklarda görülen bir kısım davranış bozuklukları üzerine röportaj yaptık. Kaygı bozukluğunu ve çözüm önerilerini, istemsiz düşüncelerin ulaştığı feci boyutu ve akabinde yaşanabilecekleri, dikkat eksikliği ve davranış bozukluğunun çocuğun hayatına olan etkileri; bu duruma yönelik tedavi sürecini konuştuk. Sabır, güven, ilgi ve sevginin olmazsa olmaz olduğunun altını çizen Büşra Hanım, herhangi bir bozukluk olduğu gözlemlenen çocuğun bir uzman desteğine de ihtiyacı olduğunu hatırlatıyor. Sizleri röportajımızla baş başa bırakıyorum.
Çocuğun Nasıl Hissettiği Sorulmalıdır!
“BELLİ DURUMLARDA KAYGI HİSSETMEK NORMALDİR”
Büşra Hanım, ‘kaygı bozukluğu’ ile başlayalım isterseniz. Bozukluktan söz edebilmek için kaygının hangi boyutta olması gerekiyor?
Kaygı, aslında herhangi bir stres durumunda kişinin kendini tehlikelerden korumak için aldığı bir önlem olarak düşünülebilir. Belli durumlarda kaygı hissetmek normaldir. DSM-V (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı)’te kaygı bozukluklarını; geçici kaygı ve korkulardan ayırmak için kaygı durumunun 6 ay sürmesi gerektiği ve klinisyen tarafından gözlenen, tehlikeyle orantısız, gelişimsel evreyle uyumsuz belirtiler göstermesi gerektiği belirtilmiştir. Çocuklarda ise kaygının bozukluk olarak tanımlanması için minimum bir süre yoktur. Bununla birlikte kaygının şiddeti de belirleyici bir faktördür. Kaygı, kişinin günlük hayatının işlevselliğini bozacak derecede şiddetliyse sorun olarak nitelendirilebilir.
“ÇOCUĞUN NASIL HİSSETTİĞİ SORULMALIDIR”
Bu durumda olan çocuğuna karşı nasıl bir tutum izlemeli ebeveynler?
Kaygı bozuklukları aslında geniş bir yelpaze. Fobiler, Panik Bozukluk, Yaygın Kaygı Bozukluğu, Ayrılma Kaygısı bu bozukluklardan bazılarıdır. OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) ve TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ise kaygıyla ilişkili diğer bozukluklardandır. Her birinin dinamikleri, tedavileri kendi içinde farklılıklar gösterir. Genel olarak kaygıdan bahsedecek olursak; annenin, duygularını gebelikten itibaren çocuğuna aktarabildiği biliniyor. Bu yüzden kaygılı bir çocuğa sahip ebeveynlerin, öncelikle kendi kaygı seviyelerine bakmalarını öneririm. Çocuklar bazen sadece model alma yoluyla bile çeşitli kaygı ve korkulara sahip olabiliyorlar. Anne babalar kaygılarıyla baş etmeyi öğrenirlerse çocuklar da bu kaygı duygusunu daha kolay bir şekilde atlatabiliyorlar. Tabi çocuğun kaygı duyduğu her neyse, ebeveynlerin çocuklarını sakin bir ortamda empatik bir şekilde dinlemeleri önemlidir. Öncelikle çocuğun nasıl hissettiği sorulmalıdır. Ardından onun duygusunu ve kaygıya sebep olan durumu fark ettiklerini, onu anladıklarını açıkça ifade etmeleri; çocuğu, kaygının altında yatan sebepler konusunda konuşması yönünde teşvik edecektir. Böylece bu duyguyu yok saymaktansa üstesinden nasıl gelinebileceği konusunda birlikte stratejiler üretebilme olanağına sahip olabilirler. Kaygılı bir çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu duygu, güvendir. Güven sevgiyle beraber sunulursa kaygılı çocuğa en önemli destektir. Anne-babaların; çocuklarına, onların yanında olduklarını, gerektiğinde onlara yardım edeceklerini ve güvende olduklarını dile getirip, fark ettirmeleri çocuklar için oldukça rahatlatıcı olacaktır. Bunun yanında ebeveynler çocuklarını kaygılandıran durumlarda; kontrollü nefes alma, kas gevşetme egzersizleri, rahatlatan, huzur veren, gevşeten sahneleri zihinde canlandırma gibi gevşeme egzersizlerini çocuklarına kolaylıkla uygulayabilirler. Son zamanlarda artık daha bilinir hale gelen EFT tekniğinin de kaygı bozukluklarının, özellikle sosyal kaygının ve fobilerin iyileşmesinde kısa sürede olumlu sonuçlar verdiğini görüyoruz.
Peki OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) gözlemlenen kişide ön plana ne gibi davranışlar çıkıyor?
Önce kavramların anlamına değinmek yararlı olabilir. Obsesyonlar; istemsiz olarak aklımıza gelen, kontrol edilemeyen, kişi tarafından da akla aykırı olduğu kabul edilen ve günlük işlevselliği bozan düşüncelerdir. Kişi bir hastalığın kendisine bulaşacağından ya da şiddet içerikli bir davranışta bulunacağından, birini öldüreceğinden korkabilir ya da aklına uygunsuz görüntüler gelebilir. Bu tür düşünceler sık sık yaşanan, tekrarlayan ve güçlü düşüncelerdir. Yani kişiyi oldukça rahatsız eder. Kompulsiyonlar ise bu tür rahatsız edici ve tekrarlayan düşünceleri engellemek, sıkıntıyı azaltmak için ‘yapma zorunluluğu hissedilen’ davranışlardır. Örneğin; bir kişi mikrop kapmaktan korkuyorsa ellerini çok sık yıkayabilir, belli sayıda belli aralıklarla sayı sayabilir, bir yere belli sayıda dokunma dürtüsüne sahip olabilir.
OKB ile mücadele noktasında bireyin kendisine (şayet çocuk ise anne babasına) neler tavsiye ediyorsunuz?
OKB, tedavisi en zor olan psikolojik bozukluklardan. O yüzden bir uzman yardımının alınması elzem. İlaç tedavisi yanında bilişsel-davranışsal terapi yönteminin kullanımının faydalı olduğu bilinmekte.
“DEHB DAHA ÇOK YAPISAL BİR PROBLEMDİR”
Hiperaktivite kavramına da değinelim istiyorum. Hiperaktif çocuk tanımını açar mısınız?
Hiperaktivite (aşırı hareketlilik); gelişimsel bir bozukluk olan Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun dikkat eksikliği, dürtüsellik gibi bir boyutu aslında. DEHB dendiğinde daha çok aşırı hareketlilik kısmı akla gelir. Yani “hiperaktif çocuk” kavramındansa “DEHB’li çocuk” terimini kullanmak daha doğru olur. Bazen dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik bir arada bulunur, en sık rastlanan alt tip budur. Bazen sadece dikkat eksikliği görülür. 3. bir tip de dürtüsellikle hiperaktivitenin birlikte bulunmasıdır. DEHB daha çok biyolojik kökenli, yapısal bir problemdir. Nedenlerine baktığımızda genetik etkiler, nörogelişimsel etkiler bazen de psikososyal faktörler göze çarpar. Belirtiler genellikle 10 yaşından önce 4-5 yaşlarında gözlemlenmeye başlar. Hiperaktivite belirti kümesinde; çocuğun ellerinin, ayaklarının kıpır kıpır olup, oturma zorluğu çekmesi; otursa bile sürekli hareket halinde olması; sınıfta ders esnasında oturması gereken bir durumda oturduğu yerden kalkması; amaçsızca koşup, bir yere tırmanmaya çalışması; sakin bir şekilde oyun oynamakta zorlanması; çok konuşması; kendini durdurmakta zorlanması gibi davranışlar bulunur.
Peki, hiperaktivitenin ilaçla tedavisinin kaçınılmaz olduğuna katılıyor musunuz?
DEHB’ye yönelik ilaçların, tedavide davranış kontrolünü sağlama, hareketlerin organize olmasına yardımcı olma, okula uyumu artırma gibi bazı durumlarda etkili olduğu biliniyor. Hiperaktivite, çocuğun kendisine ve çevresine zarar vermesine sebep olup, sosyal uyumunu, aile ve arkadaşlarıyla ilişkilerini bozuyorsa ilaç kullanımının gerekli olduğu düşünülebilir. Çünkü hiperaktiviteye neden olan etkenlerden biri de beyindeki yapısal farklılıklardır. Mesela DEHB’li çocukların beynin dikkati düzenleyen bölgesi olan frontal loblarında kan akımının düşük olduğu, korpus kallozum ve bazı çekirdeklerin hacminin düşük olduğu saptanmıştır. Bununla birlikte kan ve idrarlarında dopamin ve nöradrenalin gibi nörokimyasal maddelerin düşük olduğu görülmüştür. Tabi ilaç tedavisinden faydalanma derecesi çocuğun yaşı, zekâ düzeyi, ailenin tutumu gibi faktörlerden etkilenmektedir. Ancak konunun uzmanı hekimler bu konuda daha doğru bilgiler verecektir. Çünkü ilaç kullanıp, kullanılmaması gerektiğine çocuk psikiyatristi karar vermektedir.
“GENELLİKLE CEZA TAM TERSİ BİR ETKİYE SEBEP OLABİLİR”
Tedavisi için nasıl bir yol izlenmeli?
Kronik bir hastalık olan ve tedavisi uzun süren bu bozuklukta öncelikle ailenin, öğretmenlerin çocuğun DEHB’si konusunda bilgilendirilmesi ve iş birliği içinde olması gerekiyor. Çünkü çocuk evde olduğu kadar okulda da ciddi problemler yaşayabiliyor. Bazen çocuğun uyumsuz davranışları, yani DEHB’nin belirtileri basit bir “yaramazlık” ya da “tembellik” olarak nitelendirilebiliyor, yanlış tepkiler verilebiliyor, gereksiz yere cezalandırabiliyorlar. Bu durumda çocuk olumsuz bir şekilde etiketlenip, özgüven kaybı yaşayabiliyor. Oysa davranışlarının bir rahatsızlık olduğu bilinse çocuğa bakış tam aksi yönde değişecektir.
Tedavi sürecinde çocuğu suçlamadan, azarlamadan, diğer çocuklarla kıyaslamadan sabır ve anlayış içinde olmak çok önemlidir. DEHB’li çocuklar organizasyon ve planlama konusunda zorluk yaşarlar. Özellikle ödevler konusunda ailenin çocuğa destek olması gerekir. Aslında bu çocuklar hayatlarının birçok noktasında desteğe ihtiyaç duyarlar. Yapılması gerekenler konusunda, planlama konusunda yetersizdirler. Mesela böyle bir durumda aileler bir liste yaparak, işleri önem sırasına koyabilir ve çocuğun işlerini kolaylaştırabilirler. Bununla birlikte cezadan kaçınarak, motivasyonlarını artırmaya teşvik edebilirler. Çünkü genellikle ceza tam tersi bir etkiye sebep olabilir. Ebeveynler çocuklarının dikkat sürelerini baz alarak derslerini planlayabilirler. Örneğin; dikkat eksikliği olan bir çocuğun ödevini yapması için masanın başında 1 saat oturmasını beklemek çok zordur. Onun yerine 15 dakikalık çalışma periyotları ve sık molalar daha faydalı olacaktır. Aileler ve öğretmenler bu konuda konunun uzmanı kişilerden (psikologlar ya da psikolojik danışmanlardan) danışmanlık hizmeti alabilirler. İlaç kullanımı konusunda psikiyatristlerden yardım alabilirler. DEHB’li çocukların hayatlarının birçok alanında problemler olabilir. Hepsiyle baş etmek çok zordur. Psikoterapi bu konuda fayda sağlayacaktır. Davranışçı yöntemlerden, psikodramadan, oyun terapisinden yararlanabilirler.
Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Bilge Kadın, 17 Temmuz 2020 13:39
Yorumlar (0)