Bayramlar "Bayram olsun"
Örnek, 28 Temmuz 2014 14:29
“Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı.”
Sabah geceden kalma bir burkuntuyla, içini kaplayan hüzünle evden camiye doğru adımladı. Keyfi yerinde olsaydı, yolun kenarındaki koca çınarın salınışını farkedecek, meltemin yüzünü okşayışını hissedecek, yolda karşılaştığı tanıdık tanımadık tüm yüzlere bir gülücük iliştirecekti. Tüm âzâları kalbine uyum sağlarcasına tatsız, huzursuzdu. Her sene bayramda en kaliteli bayram şekerlerini alır; eşine, çocuklarına en güzel bayramlıkları hediye ederdi. Şehirdeki bayram eğlencelerine götürürdü çocuklarını. Bayram onun içinde çocukları güldürme, eğlendirme mevsimiydi. Mahalledeki tüm çocuklara ufak tefek hediyeler alır, onların aileleriyle bayramlaşırdı. Bu sefer öyle değildi, işler yolunda gitmemiş, dar düşmüştü bu bayrama. Namaza da böyle gidilmezdi ya; gitti, namazını kıldı. Neredeyse kimseyle bayramlaşamadı, gözlerini herkesten kaçırdı. Nasıl tadı olsundu ki, derdi sadece evlatları, geçim sıkıntısı değildi. Başka yerlerdeki çocukların ağlayışları, anaların inleyişleri, babaların çaresizliği yakıyordu içini. Nasıl bayram tadı alabilsindi ki? Bu düşüncelerle evine doğru adımladı, yolda aynı hislerle bakındı etrafa, kapıyı neşesizce açtı, eşikten içeriye alışkanlığı üzere dua ederek girdi. “Oturdu sessizce yer minderine...” Küçük kızı geldi, ayakları yalın, “baba bayram, elini öpeyim” dedi. Kızının söylediği tüm sözler adamın kalbine kesik kesik ulaşıyordu, zihni bir bütün olarak algılayamıyordu kızının sözlerini. Cümleleri kesik kesik duyuyordu; bayram diyordu kızı, el diyordu, öpmek diyordu. Adam: Öyle ya kızım, bayram dedi, tuttu minik kızının ellerini, gözlerindeki nemi gizlercesine eğdi başını. Evin babadan sonraki direği geldi bu sırada, büyük oğul. Yamalı elbisesiyle geldi, eğildi, öptü babasının elini. “Oğlu bayram dedi, sırtı yamalı. Adam he ya dedi, gözü kapalı...” Gözlerini kaçırdı oğlundan baba. Bir babanın çaresiz görünmesi, dünyanın en sızılı fotoğrafıydı ona göre, görmesindi oğlu. Bu acıyla tanışmasındı. Anne evin toparlayıcısı olduğu gibi, duyguların da toparlayıcısıydı. Tüm neşesini, güler yüzünü kuşanarak geldi anne, “bayram mübarek ola” dedi. Annenin tebessümü huzur salsa da içlere, yüzlerdeki hüzün yüklü çizgiler kaybolmadı. Minik kız, babasının ellerinden tuttu yeniden, içli içli “elleri kanayan kızı unutamıyorum baba, kanlı elleriyle çikolatasını tutan kızı” diyebildi. Devam edemedi sözlerine ama belli ki hem acısını paylaşıyor, hem de yokluk içerisinde çaresizce duran babasını teskîn etmeye çalışıyordu. Oğul, gençliğinin heybeti ve gür sesiyle, “Bebekler, sütten kesilmiş annelerinin koynuna belki de son kez sarılıyordur bir yerlerde. Babasızlığın ağır yokluğu, annesizliğin titremesi geçmeyen soğukluğu acıtıyor bir yerlerde kalbini çocukların. Anneler doğmamış çocuklarına mezar eşiyor, babalar yüzüne hasret eşlerinin, kokusuna hasret yavrularının hayatta olup olmadıklarından habersiz, müdafaya duruyorlar bir yerlerde.” Yutkundu, devam edemedi oğul. Anne, yüreği dünyanın acılarından olgunlaşmış, kocaman olmuş evlatlarına baktı, hamd etti. Babanın gözlerinde akmamak için direnen yaşlar akıverdi. Biraz utandı camiye giderkenki düşüncelerinden. Evlatları her şeyin farkındaydı. Onların istediği ne bayramlıktı, ne de en kaliteli içi dolgulu olan şekerlerdi. Onlar, aynı sokakta büyümedikleri, aynı topu oynamadıkları, ama aynı gökyüzünde uçurtma uçurdukları kardeşlerinin acılarını, en acıyanlarından hissediyorlardı. Hiçbir bayram hediyesi onların acıya kesen çocuk düşlerini teskin edemeyecekti.
Bu bayram sıcaklara denk geldi ama içimiz üşüyor. Duygularımız, bayram sevincimiz tüm sıcaklığını yitirmiş, zift karası acılarla buz kesiyor içimiz. Bayram, çocuklara daha güzel bir dünya sunmaktı.
BAYRAM, direniş, hatırlayış demekti.
Bayram, hali bilmek değil, halle hemhal olmaktı.
Bayram, dünya uykularından uyanıp, hakikî olana uyanmaktı.
Bayram, bunalan, kararan dünyamıza soylu bir direnç, diri bir aydınlık getirendi.
BU bayram, oldukça acı yüklüydü içleri. Acının sürekliliği ve sürerliği olan bir mutluluğa, sevince gebe olması inancı onları umutlandırıyor, yarınlar için yüreklerini yeşertiyordu. Bir bayram daha buruk geçmesin diye, hali bilmeyi değil, hallenmeyi, derdi bilmeyi değil, dertlenmeyi istediler. Tüm âzâları kalbine uyum sağlarcasına tatsız, huzursuz olan adam, tüm âzâlarına direnç niyetine duâ yükledi.
“Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “Öyle” dedi, bağrında sızı...”
Hatice Ebrâr Akbulut/milli gazete
Örnek, 28 Temmuz 2014 14:29
Yorumlar (0)