Fatma Barbarosoğlu

Çocuklarımızın canı sıkkın!

04 Aralık 2020 11:22

Yarıyıl tatili başladı. Çocuklarımızın canı sıkılıyor. Ebeveynler perişan. Nerede nasıl eğlendireceğim, hangi faaliyet ile gönlünü hoş tutacağım endişesine gark olmuş durumdalar.

  

Biz çocukken canım sıkıldı diye şikâyet etmeye kalktığımızda, büyüklerimiz canın sıkısı gevşeğinden iyidir diye cevap verirdi. Aman da kızımın, oğlumun canı sıkılmasın diye bizi oyalamaya kalkmazlar, iş buyururlardı.

Canın mı sıkılıyor hadi git kömürlükten dört teneke kömür çıkar. Canın mı sıkıyor camları sil öyleyse camlar parlasın.

Çocukların canı sıkılacak! NOKTA! Onların can sıkıntısını, tüketim zamanına değil üretim ve sorumluluk zamanına çevirmek de büyüklerin boynunun borcu.

Hangi büyükler mi?

Bu cümlenin içeriğinin anlaşılması için sizleri Mayıs ayında tanıştığım bir grup genç kızın hikâyesine götüreceğim.

Hikâyeyi en başından anlatayım. Orta Karadeniz’de şirin bir ilçe. Orada görev yapan kaymakam beyin okuma ve yazma ile arası barışık. ‘İnsan bir sandalyeye oturarak niye saatlerce kitap okusun ki yani!’ diyen yöneticilerimizden değil. (Bu yöneticilerin kimliği meçhulünüz olmasa gerek. Cümleyi yazıp allame teyzelere/dayılara sorabilirsiniz.)

Kaymakam bey, görev yaptığı ilçede yatılı bölge okulunu ziyaret ediyor, sevdiği kitapları öğrencilerle paylaşıyor. İlk paylaşma verimsiz oluyor. Çünkü çocuklar piyasanın çok satan kitapları ile barışık. Eğlence, macera, biraz gerilim biraz polisiye. Çocuklar kaymakam beyin dağıtmış olduğu kitaplardan sıkıldıklarını söylüyorlar. Kaymakam bey onlara sevdiği öyküleri, sevdiği şiirleri okuyor. Neden sevdiğini anlatıyor. Onlarla saatlerce kitaplara dair sohbet ediyor. Sonuç? Sonuç mükemmel, bir hafta sonra çocuklar kaymakam beyin verdiği izlekten giderek başlangıçta kendilerine zor gelen edebi dilin içinde zevk ile ilerliyor.

Bu ilerleyişin izini görmek için kaymakam bey öğrencilere severek okudukları metinlerin yazarlarına bir mektup yazmalarını tavsiye ediyor. Mektuplar yazılıyor. Tahmin edeceğiniz gibi bazı mektuplar da bendenize yazılmıştı.

Türkiye’nin dört bir yanından kaymakam ve valiler öğrencileri Mayıs ayında İstanbul ve Çanakkale’ye götürüyor. Orta Karadeniz’in şirin ilçesinden gelen öğrenciler İstanbul’a geldi ve onlarla bir akşam vakti buluştuk.

Buluşmaya giderken, çok iyi kitap okuyan, o kadar ki öğretmenlerinin ‘Sen hangi kitabı okuyorsun, bana bu ay hangi kitabı okumamı tavsiye edersin’ diye sorduğu 14 yaşındaki genç kızı da beraberimde götürdüm. Bu yazı için genç kızın ismi L. olsun.

L. benimle gelmeyi kabul etti lakin bu kabul, iş başa düştü yapılacak başka bir şey yok kabulü idi.

Yatılı Bölge Okulu’ndan (YB0) gelen öğrenciler ile söyleşmeye başladık. Onlar daha önce öykülerim ve romanlarım hakkında ne düşündüklerini anlatan mektuplar gönderdiği için, karşılaşma anı benim için şok etkisinden ziyade hayranlık yarattı.Ama bana mecburen eşlik eden L., öğrencilerin sorduğu soruları dinlerken şok geçirdi.Dar gelirli ailelerin özgüveni gayet yüksek çocuklarının sorgulama biçimleri, bir yazar ile nasıl muhatap olacaklarına dair sahip oldukları ‘yordam’ onu çok etkilendi.

Can sıkıntısı ile hele hele yarıyıl tatili ile konunun ne alakası var diyorsanız…

Erken yaşlarda akıllı telefona sahip olan çocukların bir konuya odaklanmaları, bir kitabın içinde zamanı unutarak kendi benliklerinin coğrafyasında kaybolmaları hiç mümkün olmuyor. Yatılı bölge okulunda okuyan bu çocukların ekran ile teşriki mesaileri son derece sınırlı. Ekrandan uzak olunca küçük ve yoksul bir ilçede kendi benliklerinin sınırlarına yolculuk yapmanın gücü ile güçlenmişler. Elbette onlara zaman ayıran kaymakam beyin mihmandarlığında…

Benliğimizin coğrafyasında erken yaşlardan itibaren yolculuk etmek kişilik oluşumunun en önemli basamaklarındandır. Kadim kültürde bu konuda bize en büyük yardımcı ‘can sıkınıtısı’dır.

Can sıkıntısı mühimdir. Lakin ‘akışkan kapitalizm’ can sıkıntısını imha ederek hayatı eğlenceye çevirmek üzerinden iktidarını pekiştirdiği için, ruhumuzu emziren en önemli kaynaktan yoksunuz.

Faaliyet ile çocuklarınızın can sıkıntısını gidermeye çalışmayın derim. Her faaliyet yeni bir can sıkıntısı doğurur. Çocuklarınıza mesuliyet veriniz. Yarıyıl tatili boyunca haftanın belirli günleri evlatlarınıza yemek yapma sorumluluğu yükleyiniz. Dikkat ediniz evlatlarınız dedim. Kızlar demedim.

Netice hakkında mektup yazarsanız sevinirim.

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

Aile zor durumda mı?
04 Aralık 2020 11:22

Aile zor durumda mı?
04 Aralık 2020 11:22

Mümin kalbin ritmi...
04 Aralık 2020 11:22

Niye "ev"li değiliz?
04 Aralık 2020 11:22

Tüm Yazılar