“Eşimle evlenirken, namaz kılmayı önemsediğimi söyledim. O da, ‘Ben de namaz kılmayı istiyorum, bana yardımcı ol başlayayım’ dedi. Çok sevinmiştim. Çocuklarım babaları ile namaz kılsınlar, onu örnek alsınlar istiyordum. Fakat eşim namaza başlamadı. Namaz kılsın diye ne yaptıysam fayda vermedi. Şimdi ‘Beni kandırdı’ diye kinleniyorum. Çocuklarım ile onun göreceği yerde namaz kılıyorum ki o da mahcup olup namaza başlasın diye. Fakat nafile. Eşime karşı soğudum ve tepkili davranıyorum.”
Her konuda, meseleye hangi niyetle, nereden ve hangi bilgi birikimiyle baktığımız çok önemli. Bu örnek için ise şunlar söylenebilir:
1. Namaz dahil her şey Allah (cc) nasip edince olur. Eşler, birbirinin namaz kıldırma memuru değildir.
2. ‘Ben kılıyorum sen kılmıyorsun’ tarzındaki yaklaşım, çoğunlukla eşini bundan dolayı değersizleştirme içerir. Bunu da muhatabımız hisseder ve incinir. Oysa Allah (cc) katında kimin daha değerli olduğunu ve bir saniye sonra neyin nasıl değişebileceğini sadece Allah (cc) bilir.
3. Allah’ın (cc) bu durumda eşimize nasıl davranmamızı istediğini öğrenmek ve ona uygun davranmak yerine, kendimiz yargısız infaz yapıyor ve duygularımız neyi emrediyorsa öyle davranıyoruz.
4. Oysa eşimize değil kendimize bakacak olsak, önce kendi kusurlarımızı görmeliydik. O zaman da, ‘Ben kulum, elbette bir ton kusurum vardır. Fakat Allah’ın (cc) izni ile daha iyi olabilirim.’ Demeliydik. Eksiklerimize fazla üzülmek şeytandandır. Allah (cc) tövbe et, unut ve önüne bak demek istiyor bize. Nisa Suresi 116. da ‘Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar...’ buyuruluyor. ‘Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allahu Teâlâ’ya istiğfar ederse, Allahu Teâlâ’yı çok merhametli ve af ve mağfiret edici bulur.’ Nisa- 110 ‘Pişmanlık Tövbedir.’ H. Şerif
5. Farkında olmadan Allah’tan (cc) rol çalıyoruz, bir şeyleri kendi aklımızla yaptıracağımızı zannediyoruz. Kendimize bir varlık ve güç izafe ediyoruz.
6. İletişimde duygu ve ifade kalitemiz düştüğünde bu eşimizi etkiler. Sonra da Allah’a (cc) olan yaklaşımı zarar görebilir ve evdeki atmosfer bozulabilir.
7. Namaz kılmayı Allah (cc) bize faydası dokunsun diye istedi. Kılmadığımızda, ‘Allah (cc) faydadan nasibimizi keser ve üzülür’ diye bir endişemiz olurdu ve ona uygun davranırdık. Oysa bizim derdimiz, ‘Ben’. ‘Beni kandırdı’, ‘benim sözümü dinlemedi. Evet, mesele ‘ben’. Allah’ı (cc) değil de kendimizi merkeze aldığımız için bize ağır geliyor. Mesele Allah (cc) olsaydı, derdimiz değişirdi.
8. Diğer yanılgımız, ‘Benim eşim’ yaklaşımı. Her şeyi sahiplenme hastalığına tutulmuşuz. Oysa her şey emanet. Eşim Allah’a (cc) aitse, ben sadece vesile isem, eşime namaz kıldırmak görevini Allah (cc) bana vermemişse, hatta bu ve diğer her şey sadece Allah (cc) dilediği zaman olacaksa, ben neyin derdindeyim? Üstelik, ya böyle davrandıkça eşimi dinden uzaklaştırıyorsam? Bunun altından nasıl kalkacağımı düşünmem gerekmez mi?
‘Hakikat sen (habibim her), sevdiğin kimseleri hidayete erdiremezsin. Ancak Allah (cc) kimi dilerse ona hidayete verir. O (cc), hidayete erecekleri daha iyi bilendir. Kasas 56
‘Ey Peygamber! Allah'tan gelen merhamet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sert, katı kalpli biri olsaydın, kuşkusuz çevrenden uzaklaşırlardı. O halde onları bağışla, kendileri için Allah'tan (cc) af dile ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et ama karar verince artık Allah'a (cc) güven (ve o işi yap). Zira Allah, (cc) O'na güven duyanları sever.’ Ali İmran 159
O zaman bize düşen; eşimizin Rabbimizin (cc) en sevdiği kullarından biri olduğunu peşinen kabul ederek, saygıda ve sevgide kusur etmeden, kendimize düşeni yapmaya çalışmak. Namaz kılmadığını bir kere bile yüzüne vurmamak, rencide etmemek ve bunu farkında olmadan yaptığımızı hissedersek, yürek dolusu özür dileyerek gönlünü almak; Allah’ın (cc) bizden istediklerine daha uygundur. Çünkü din güzel ahlâktır. İtici davranış dinden iter, güzel ahlak dine çeker.