Algı ile duyum birbirinden ayrı olsa da birbiriyle bağlantılı
ALGILAMA esnasında zihin ile uyaran arasında bir etkileşim söz konusudur. Algı, merkezi sinir sistemini uyarmakta ve görevini yerine getirmesine yardımcı olmaktadır. Zira duyu organları kendi işlevlerini sürdürebilmek için dışarıdan gelecek uyarana ihtiyaç duyarlar. Bu uyaranların olmadığı zamanlarda, bilinç bozuklukları ortaya çıkabilir.Çevresel uyaranlar, algı mekanizmalarını etkilediğinden, çevresel uyaranlardan yoksun olan kimselerde zihinsel aktivite bozukluğu görülebilmektedir. Yapılan araştırmalara göre, denizciler de bu tür rahatsızlıkların sık görüldüğü kesimdir. Bunun sebebi, denizcinin, gününün büyük bir kısmını pek fazla uyaranın bulunmadığı bir alanda geçirmesidir.Nasıl algılarız?Algı, duyu verilerini örgütleyip yorumlayarak, çevremizdeki nesne ve olaylara anlam verme sürecine verilen addır. Algı ile duyum karşılıklı etkileşim halinde olsa da, birbirinden farklıdır. Duyu, çevreden gelen bir etki tarafından uyarının gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan nörofizyolojik durumdur. Duyumu incelerken alıcı organların yapısı, sinirsel enerjinin akış yolları, çevrenin özelliği gibi, şeyler dikkate alınır. Duygusal süreçlerle algı süreçleri birbirleri ile yakın ilişki halindedir ancak duygusal süreç önce gelir onun hemen arkasından algı sürece başlar. İkisinin arasındaki zaman çok kısadır, bu nedenle kişi duyu ile algının aynı anda olduğunu sanır.Çevremizde gördüğümüz kişiler, izlediğimiz olaylar, karşılaştığımız durumlarla ilgili çeşitli çıkarsamalar yapar ve anlamlar yükleriz. Bu, yaşadığımız sosyal çevreyle iletişim kurabilmek için önemli, aksi takdirde boşluğa düşeriz. Mesela bir lokantada tavuk haşlama istediniz, buradaki kişilere güvenmek zorunasınız. Çevrenizi kontrol ederken başkalarının nasıl davranacaklarını az çok kestirebilirsiniz. Bununla ilgili zihninizde belli şemalar vardır. Olayları Algılarken Üç Noktadan Hareket Ederiz* Tecrübe * Bilgi * Akıl yürütmeTecrübe, bireyin, yaşam boyunca kazandığı bilgi ve yaşantı yığını sonucu olayları anlamaya çalışma durumudur. Ayrıca, yaşantımızda sağladığımız olaylardan işe yarar bir şeyler çıkarabiliyorsak bu da bilgi olur. Akıl yürütme ise, genelden özele, özelden genele giden bir zihinsel çalışma yöntemidir. Yaşadığımız olayları nasıl anlamlandırdığımız, bu anlamın duygu ve düşünce dünyamızı nasıl etkilediği kişiliğimizin dolayısıyla davranışlarımızın ölçütüdür. Daha doğrusu, düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız davranışlarımızı etkiler. Mesela arkadaşınız o sabah size selam vermedi, önce onun bu davranışına bir anlam vermeye çalışırsınız. Diyelim ki, artık beni sevmiyor diye düşündünüz. Bu düşünceniz duygularınızı etkiler, ona karşı biraz öfke biraz kırgınlık hissedersiniz. Duygularınız davranışınızı etkiler, onunla karşılaştığınızda daha soğuk davranırsınız. Dolayısıyla, zihninizde gelişen algı gerçeğiniz sizi bir yaklaşım biçimine ve iletişim türüne götürür.Nasıl İnanırsanız Öyle GörürsünüzBireyler arasındaki, anlayış farklılıklarının temelinde, olayları algılama çeşitliliği yatar. Eğer karşılaştığınız bir olayı algılarken, olumlu bir anlam verirseniz davranışlarınız bu yönde gelişir, suçlama yoluna giderseniz davranışlarınızın şekli değişir. Her zaman düşünce ve duygu davranıştan önce gelir hatta davranışın seyrini belirler.Heider’e göre, nesnelerin algılanması ile insanların algılanması arasında ilke yönünden fark yoktur. İnsanın nesneleri algılarken, geçerli olan ilkeler, bireyin kendisini ve diğer insanları ve ilişkileri algılarken de geçerlidir. Heider’e göre, hem algılayan, hem de algılanan bu algılama sürecinin farkındadır.Yani sizin hayatı algılama stiliniz, aynı zamanda kendinizi, sosyal çevrenizi yakın ilişkilerinizi de belirler. Bunun da ötesinde, sizi siz yapan kalıpların oluşmasına neden olur.Olaylara anlam yüklerken ve çevremizde olup bitenleri anlamaya çalışırken, duyum ve algı süreçlerimiz birlikte ve uyum içinde çalışırlar. Bu Allah’ın bizlere bahşettiği büyük bir lütuftur.
08 Mayıs 2015 15:17