Çocuk Terbiyesinde Annenin Rolü

 

15 Aralık 2017 14:38
Çocuk Terbiyesinde Annenin Rolü




Çocuk, ilk ana terbiyeyi âile ocağında, anneden alır. Anne, tabiî olarak vaktinin çoğunu ev içinde çocuklarının bakımı ve terbiyesi ile geçirir


  Çocuk terbiyesi, anne ve babanın en başta
gelen vazîfelerindendir. Çocuklarını güzel terbiye eden milletler, huzûrun ve
medeniyetin zirvesine ulaşırlar.

İslâm"ın yaşandığı bir âile içinde büyüyen çocuğun istîdâdları, îmân
istikâmetinde gelişip olgunlaşır. Âilede verilen terbiye kalıcıdır. İnsanlık
târihi boyunca âile terbiyesi üzerinde önemle durulmuştur. Çocukların dünyâ ve
âhıret seâdetini kazanmaları için en büyük gayret, sâliha hanımlara
düşmektedir.

Çocuk, ilk ana terbiyeyi âile ocağında, anneden alır. Anne, tabiî olarak
vaktinin çoğunu ev içinde çocuklarının bakımı ve terbiyesi ile geçirir.

Çocuk, dünyâya geldiği günden itibaren annesinin gönlünde ve kucağındadır.
Aslında çocuk, her hususta annesinden bir parçadır. Anne, doğuncaya kadar
karnında taşıdığı yavrusunu, bu sefer ölünceye kadar gönlünde taşır.

Dînimizde çocuk terbiyesinin temeli, İslâm"a uygun bir nikâha dayanır.
Zîrâ nikâhsız olarak doğan bir çocuk, veled-i zinâ olur.

Çocuk terbiyesinde dikkat edilecek diğer mühim esas da, "helâl
lokma"dır. Anne, bu konuda çok dikkatli ve titiz olmalı, haram ve şüpheli
lokmalardan kaçınmalıdır. Çünkü yavrusunun maddî ve mânevî yapısı bu
lokmalardan oluşmaktadır. Bu suretle doğacak çocuk, anne ve babasına saygılı ve
itâatkâr, dînine ve milletine hizmetkâr olur. Bunların hepsi, rızkın ve gıdânın
helâl ve temiz olmasının bereketiyle meydana gelir.

Hâmilelik döneminde de anne, kendilerine hürmet ve muhabbet duyduğu kimseleri
tefekkür etmeli ve onları dâimâ hatırlamalıdır. Bu da, cenînin zihinde yer eden
bu şahıslara benzemesine sebebiyet verir. İnsan tabîatının bu hususdaki
kabiliyeti, herkesin bildiği ve tıbbın da kabul ettiği bir gerçektir. (23)

Ebenin dindâr olması, hiç olmazsa çocuğu alırken "besmele" çekmesi
gerekir. Doğumdan kurtulan anneye de, "geçmiş olsun!" demeli ve bir
çocuk dünyâya getirdiği için onu tebrik etmelidir. Zîrâ çocuğu olanı tebrik
etmek müstehabdır. (24)

Dünyâya gelen çocuğun, önce sağ kulağına ezân, sol kulağına da kaamet
okumalıdır. Böylece çocuğa, ilk İslâmî telkîn ve dâvet yapılmış olur. Kalbi de,
ezânın derin tesirinden bir hisse alır. Nitekim bu dünyâdan ayrılırken de,
insana kelime-i tevhîd telkîn edilir.

Hz. Fâtımâ (r. anhâ), Hz. Hasan"ı dünyâya getirdiğinde Rasûlullâh (s.a.v.)
Efendimiz, O"nun kulağına ezân okumuşlardır. (25)

Ayrıca, yeni doğan çocuğun damağına tatlı bir şey sürmek müstahabdır. Buna
"tahnik" denir. Tahnik, hurmayı ağızda iyice çiğnedikten sonra onu
çocuğun ağzına dokundurmaktır. Hurma bulunmadığında, herhangi bir tatlı gıdâ da
olabilir.

Ashâb-ı kirâmdan Ebû Mûsâ (r.a.) anlatıyor:

"Bir oğlan çocuğum dünyâya geldi. Onu alıp Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz"e götürdüm. Çocuğun adını İbrâhîm koydu. Sonra da ağzına hurma
alıp iyice çiğneyerek çocuğumun ağzına sürdü. Ve bereket ile duâ ederek çocuğu
tekrar bana verdi." (26)

Dünyâya gelen çocuğa yapılacak ilk iyilik ve ikrâm, ona güzel isim vermektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

"Kıyâmet gününde siz, kendi isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle
çağırılacaksınız. O halde isimlerinizi güzelleştiriniz.." (27)

Konacak isimler hakkında da hadîs-i şerîfde şöyle buyurulur:

"Peygamberlerin isimleriyle isimleniniz. İsimlerin Allâh"a en
sevimlisi, Abdullâh ve Abdurrahmân"dır." (28)

Çocuğun, yedinci günü adı konuldukdan sonra saçları kesilip ağırlığınca altın
veya gümüş sadaka olarak verilir. Nitekim Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz.
Hasan"ı dünyâya getirdiği zaman Hz. Fâtımâ (r. anhâ)"ya şöyle
buyurmuştur:

"Yâ Fâtımâ, çocuğun başını tıraş et ve ağırlığı kadar da gümüşü sadaka
olarak ver." (29)

Akîka kurbanı da, çocuğun doğduğu günden bülûğa ereceği güne kadar kesilebilir.
Fakat, yedinci günü kesilmesi daha fazîletlidir. Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz,
akîkanın durumunu soran Ümm-i Kürz"e şu cevâbı vermiştir:

"Oğlan çocuğunda iki, kız çocuğunda bir koyun (kesilir)." (30)

Diğer bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:

"Her oğlan çocuğu akîka kurbanı ile rehindir. Akîka, çocuğun doğumunun
yedinci günü kesilir. Adı konulur ve başı tıraş edilir." (31)

Akîka, vâcib değil, müstehabdır. Normal kurban gibidir. Eti, derisi satılmaz.
Kemikleri kırılmaz. Akîkanın etinden kesen de yiyebilir.

Akîka, çocuğu rehin olmaktan kurtarır. Zîrâ o, akîkasına karşılık bir rehindir.
İmâm Ahmed b. Hanbel der ki:

"Çocuk, ana-babasına şefâat etmekten alıkonulur, ancak.akîka ile şefâat
hakkı doğar." (32)

Sünnet olmak, peygamberlerin yoludur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i
şerîflerinde şöyle buyururlar:

"Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, güzel koku
sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek." (33)

Hz. Câbir (r.a.) da der ki:

"Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin"e akîka
kurbanı kesti. Yedinci günlerinde de onları sünnet ettirdi." (34)

Âile içersinde gördüğü ve işittiği herşey, çocuğun hâfızasında bir model olarak
yer alır. Çocuk, her gördüğüne dikkatle bakar, sonra da bu gördüklerini taklîd
etmeye ve yapmaya çalışır. Her işittiğini de dikkatle dinler. Zamanla bu
işittiklerini söylemeye gayret eder. Bu bakımdan anne ve babalar, her hususta
yavrularına nümûne olmalıdırlar. Çocuğun îmânı, daha küçük yaşta iken âile
ocağında istikamet kazanır. Eğitim konusundaki temel kaideye göre, anne ve
babasının dîni üzere yetişir. Nitekim hadîs-i şerîfde:

"Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Daha sonra ana-babası onu; yahûdî,
hıristiyan veya mecûsî yaparlar." (35) buyurulur.

Çocuk konuşmaya başladığı zaman, ona söyletilecek ilk kelime, "Allâh"
lafzı olmalıdır. Böylece, kalbe îmân tohumları ekilirken, çocuğun gönül ufku da
zikrullâhın nûruyla aydınlanmaya başlar.

Çocuklara ilk cümle olarak da, îmân telkîn eden kelime-i tevhîdin
öğretilmesinde ısrâr edilmelidir. Hadîs-i şerîfde:

"Çocuklarınızı (n ağzını) ilk olarak sözü ile açınız. Ölüm ânında onlara
yine sözünü telkîn ediniz." (36) buyurulur.

Ayrıca çocuklarımıza, küçük yaşlardan itibaren Kur"ân-ı Kerîm
öğretmeliyiz. Böylece, çocukların sâf ve temiz gönülleri, Kur"ân-ı
Kerîm"in feyzi ve nûruyla berraklaşır. Nitekim Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz:

"Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştiriniz: Peygamberinizin sevgisi,
ehl-i beytinin sevgisi ve Kur"ân tilâveti.." (37) buyurur.

Çocuklarımızın körpe dimağlarına; Allâh sevgisini, Peygamber (s.a.v.)
sevgisini, ehl-i beytinin, ashâb-ı kirâmın, evliyâullâhın ve İslâm büyüklerinin
sevgilerini aşılamalıyız. Çünkü bu sevgi ile çocuğun his ve duyguları harekete
geçer, İslâmî şuûr ve hassasiyet kazanır. Güçlü ve örnek şahsiyetlere benzemeye
çalışır.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yedi yaşı, öğretim çağının başlangıcı olarak
belirlemiştir. Çocuk yedi yaşına girdiği zaman, ona abdest almak ve namaz
kılmak öğretilmeli; on yaşına girince namaza başlatılmalı, yalan söylemenin,
haram yemenin kötülükleri anlatılmalıdır. Bu konuda hadîs-i şerîfde:

"Çocuklarınıza yedi yaşından itibâren namaz kılmalarını emrediniz. On
yaşına vardıklarında kılmazlarsa, hafifçe dövünüz. Ve (ayrıca) yataklarını
ayırınız." (38) buyurulur.

Burada dövmekten maksad, korkutmak olup, bu cezâdan sonra çocukta bir düzelme
görülürse, ona şefkatle ve güler bir yüzle yönelmelidir.

Anne ve baba, çocuğuna iyi bir arkadaş seçiminde yardımcı olmalı ve onu kötü
arkadaşlarının zararlarından korumalıdır. Zîrâ kötü arkadaş, bütün kötülüklerin
kaynağıdır.

Anne ve babaların mühim vazîfelerinden biri de, çocuklarını; temiz, düzenli ve
disiplinli olarak yetiştirmek ve onlara daha küçük yaşlardan itibaren
dînlerini, ahlâk ve âdâb-ı muâşeret kâidelerini öğretmektir.

Çocuklar, Cenâb-ı Hakk"ın bizlere birer emâneti olup, sâf ve temiz
kalpleri bir cevherdir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa ne ekilirse,
onun meyvesi alınır.

Kur"ân-ı Kerîm"de:

"Ey îmân edenler, kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten
koruyunuz." (39) buyurulur.

Anne-babanın, evlâdlarını cehennem ateşinden koruması, dünyâ ateşinden korumasından
daha önemlidir. Cehennem ateşinden korumak da, îmânı, farzları ve haramları
öğretmekle, ibâdete alıştırmakla ve dinsiz ve ahlâksız arkadaşlardan korumakla
olur.

Evlâdına, Allâh Teâlâ"yı ve Peygamber (s.a.v.) Efendimiz"i
öğretmeyen, sevdirmeyen ana ve babalar, onların hem dünyâ, hem de âhıret
kaatilleri sayılır.

Evlâdına dînini öğretmeyen ana-baba, dünyânın en merhametsiz insanlarıdır.

Çocuk üşümesin, uykusuz kalmasın, diye onu namaza kaldırmamak, cinâyetlerin en
büyüğüdür. Bu iyilik değil, ona karşı en büyük kötülüktür.

Doktor, hastasına merhamet ettiği için, îcâbında onu bıçağın altına yatırır. Ve
ameliyat eder. Doktorun gâyesi, bu ameliyatla onu sıhhatine kavuşturmak ve
rahat ettirmektir.

Ana-baba, merhametli iseler, evlâdlarını seviyorlarsa, evvelâ dînlerini
öğretirler, sonra da dünyâ ile alâkalı ilimleri..

Kaldı ki evlâdına karşı merhametli olmak demek, kendisine de merhamet etmek
demektir. Çünkü ana ve baba da, çocuklarına dînini öğretmedikleri için
yanacaklardır. Yâni çocuğuna İslâmiyet"i öğreten, kendisi de cehennemden
korunmuş olacaktır. (40)              
        www.tevhidhaber.com

Yavrularımız, bizim en kıymetli varlıklarımızdır. İslâm, onların omuzları
üzerinde asırdan asıra kıyâmete kadar sürüp devam edecektir.

Âilenin en değerli meyvesi olarak bizlere emânet edilen yavrularımızın
gönüllerinde hizmet, merhamet ve şefkat hislerini filizlendirerek, onları
istikbâle mîrâs bırakmalıyız.

Anne ve babanın en güzel âhıret yatırımı, hayırlı bir evlâd yetiştirmektir.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyururlar:

"İnsan öldüğü zaman, (sevab kazanmaya vesile olan) üç ameli kesilmez:
Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim ve kendisine duâ eden çocuk.." (41)

Diğer bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:

"Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul der ki: Ey Rabbım! Bu
sevab nereden geldi? Cenâb-ı Hakk da ona şöyle der: Çocuğun senin için duâ
etti, istiğfârda bulundu." (42)

Cenâb-ı Hakk"dan; evlâdlarımızı sâlihlerden ve sâlihâttan kılmasını niyâz
ederiz.



Formun Üstü



   



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.