İslam tarihi boyunca
ümmet olarak belki de emperyalizme karşı verdiğimiz en çetin mücadelelere
şahitlik ettiğimiz bir zamanda imtihan oluyoruz. Ümmetimizin bu mücadele ve
direnişi aziz şehitlerimizin ve dava adamlarımızın omuzlarında yükselmektedir.
Ümmetimizin umutlarını geleceğe taşıyabilecek şehitlerimizin ve dava
adamlarımızın yetiştiği evlerimiz, bizim için adeta bir şehâdet ve dava okulu
demektir.
Üstad
Hasan el Benna’nın “Siz İslam devletini evlerinizde kurun. O zaman Allah
sokaklarınızı, şehirlerinizi ve devletlerinizi de İslamlaştırır” sözünde olduğu
gibi sokaklarımızı, şehirlerimizi ve devletlerimizi İslamlaştıracak dava
adamları ve şehâdet sevdalıları, bir dava okuluna, bir medreseye, bir İslam
karargâhına dönüşen evlerimizden yetişecektir.
Şehit
Hasan el Benna’nın mücadelesi de evinden başlayan ve Mısır sokaklarına,
kahvehanelerine kadar ulaşan şanlı bir mücadele ve direnişin en önemli
karargâhlarındandı. Üstad Hasan el Benna, İhvan-ı Müslimin’in kuruluş
çalışmaları sırasında teşkilatın yeni bir şubesini açmıştı. Ancak şartların ve
imkânların son derece kısıtlı olduğu bu zamanda yeni açılan şube binasında
üzerinde oturup toplantı yapacak, sohbet ve ders yapacak her hangi bir şey
bulunmuyordu. Üstad, akşam eve üzgün bir şekilde gelince hanımı, niçin üzgün
olduğunu sormuştu. O da yeni bir şube açıldığını ve üzerinde oturulacak bir şey
dahi olmadığını söyleyince hanımı, Üstad, biliyorsun evimizdeki eşyaların büyük
kısmını diğer şubelere yolladık. Şimdi sadece çeyizimizden kalan bu
minderlerimiz var. Al bunları da götür. Yeter ki çalışmalar durmasın diyerek
bir evin her türlü imkânsızlığa rağmen nasıl da koca bir İslami hareketi
besleyen, destekleyen ve yıllar sonra bile tüm mü’minlere güzel bir örnek
teşkil eden bir dava okuluna dönüşebileceğini göstermişti.
İslami
mücadelenin eşsiz karargâhlarından birisi de kahvehanelerden çıkarak Allah’ın
davasını omuzlayan ve İhvan-ı Müslimin’i kuran altı kişinden birisi olan Hasan
el Benna’nın dava arkadaşı İsmail’in evi idi. Sadi Havva anlatıyor; İsmail
evlat hasretiyle yanıp tutuşan ve dokuz seneye yakındır çocuğu olmayan bir dava
adamıydı. En sonunda Allah ona bir kız çocuğunu nasip etti. İsmail, kızına
yılların da hasretiyle Ruhiye adını verdi. Kız çocuğu, bir müddet sonra amansız
bir hastalığa yakalandı. İhvan ilk kurulduğunda bu altı kişilik ekip, Hasan el
Benna’nın öncülüğünde her hafta bir evde ders yapıyor, ümmetin sorunlarını
konuşuyor ve kararlar alıyorlardı. Bir akşam İsmail’in evinde toplandılar, ders
yaptılar, kararlar aldılar. Dersin sonunda İsmail dava arkadaşlarına tatlı
ikramında bulundu. Hasan el Benna ve arkadaşları evden ayrılırken İsmail, Hasan
el Benna’nın elinden tutup, “Üstad, arkadaşlara yarın cenazeye gelmeleri için
haber verir misin kızım öldü” dedi. Hasan el Benna, “İsmail kızın ne zaman öldü”
deyince İsmail, “Üstad biz içeride toplantı yaparken” dedi. Hasan el Benna,
“İsmail bize niye haber vermedin, biz içeride tatlı yedik” deyince İsmail,
“Üstad, kızım öldü davam değil” diyerek, doksan yıldır Mısır’da zalim firavun
sistemlerini kökünden sallayan bir hareketin hangi evlerde, hangi
fedakârlıklarla kurulduğunu ortaya koyuyordu.
Bu
örneklerde de görüldüğü gibi bugün İslam’ın yeryüzüne hâkim olmasını isteyen
her mü’min erkek ve mü’mine kadının öncelikli hedefi, evlerini içerisinde
Allah’ın dininin yaşandığı, önder şahsiyetlerin yetiştiği bir dava ve şehâdet
okuluna çevirebilmektir.
19 Şubat 2018 17:01