İnsan, Allah’ın en güzel eseridir ve en mükemmel sanatıdır.
İnsanı insan eden kalbidir, kalbindeki imanı, yüksek duygularıdır. İnsan
fıtraten güzeli, mükemmeli sever, güzellik ve mükemmelliğin yaratıcısı Yüce
Allah’ı da o yüzden sever. Zira güzellikler temiz fıtratları kendisine çeker,
cezp eder. Allah-u Teâla’nın muhabbet ve rızası bir insan için en büyük
maksattır. Nefis mertebelerinin doruğunda “raziye” ve “merdiye” mertebeleri
vardır. Bu mertebedeki insanın kalbi O’nun muhabbetiyle dolmuştur. Artık
sevdiğini O’nun için sever ve O’nun sevdiklerini sever. Başta O’nu sever sonra
O’nun “Habibim” dediği Muhammed
Mustafa (sav)’yı sever. “Deki, eğer
Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin” (Al-i İmran,
31) Ne büyük bir bahtiyarlık ki kainatın sahibi sevgisini Onu (sav) sevmeye ve
Ona uymaya bağlamış.
İnsan
sevdiğiyle beraberdir. Sevdiğine vasıl olmak için çırpınıp durur. En güzel anı
sevdiğiyle beraber olma anıdır. Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) Mi’raç’ta bu
duyguyu yaşamıştı. “Hüzün Yıl”nda
sevgililer sevgilisine ulaşmıştı.
Muhabbet
kadar lezzetli bir duygu var mı? Muhabbet öyle bir duygudur ki bu uğurda insan
candan geçer, maldan geçer. Nice erler vardır ki her şeylerinden geçip O’na
ulaştılar ve nice erler var ki bu aşkla yanıp dururlar.
Muhabbet;
ihlâstır, samimiyettir, candan bağlılıktır, mahbubunda fani olmaktır.
Mahbubunun hatırı için her şeye katlanmadır.
Muhabbetin
hakiki sahibi Cenab-ı Hak’tır. İnsan hakiki manada O’na muhabbet eder. Zira
muhabbet beslediği mahbubundaki meziyetlerin kemal derecesi Allah’tır.
Güzellik, iyilik, ihsan, dostluk, ünsiyet… Bütün bu meziyetlerin sahibi ve
yaratıcısı O’dur. Cenab-ı Hak adına beslediğimiz bütün muhabbetler bizi O’na
yaklaştırır. Aksi bütün muhabbetler bizi O’ndan ırak eder. Yaratılanı
yaratanından dolayı sevmeli bu da ibadet mahiyetine geçer, yoksa bizatihi o
şeyin kendisini sevmek Cenab-ı Hakk’ın sevgisine gölge olur.
Cenab-ı
Hakk’ı tanımak, O’nu sevmek, O’nun kulluğunu yapmak, O’nun hizbinden olmak ne
güzel bir saadet, ne güzel bir mutluluktur. İslam ulemasına göre bütün
ilimlerin anası ve önemlisi “Marifetullah” ilmidir. Bütün ilimler O’nu tanımak
için vardır ve O’na vesiledir. Zira hayattaki en ulvi maksut O’nu tanımak,
sevmek ve razı etmektir.
Varlıklar
arasında Cenab-ı Hakk’a muhatap olan insandır. Zaten o yüzdendir ki mahlûkata
sultan olmuştur. İnsanın bir kadr-u kıymeti varsa o da Cenab-ı Hakk’a olan
bağlılığıdır. Yoksa küçük, zavallı bir mahlûktur. İnsanı insan eden, belki de
sultan eden imandır, Cenab-ı Hakk’ı tanıyıp ibadet etmesidir.
Cenab-ı
Hakk mahbubunu kimseyle paylaşmak istemediğindendir ki iman ehlinin başına
bazen şefkat tokadı mahiyetinde musibetler verir. Ta ki o kul ayılsın,
kendisine gelsin ve yüzünü mahbubu olan Cenab-ı Hakk’a tevcih etsin. Evet,
Cenab-ı Hakk ihlâslı, samimi mümin kullarını muhafaze eder.“(Yusuf:)
Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların
hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum!
dedi.” (Yusuf,33)
Cenab-ı
Hakk, muhabbeti dışında ve O’nun adına olan muhabbetler dışındaki bütün
muhabbetler zayıftır, zail olur. Üstelik geride acı ve azaba dönüşür. “Vah”lar dedirtir. Bu muhabbetler
musibettir. Zira fani olan fenaya gider. Bâki olan Cenab-ı Hakk adına olan tüm
ibadetler (muhabbet de dahil) Beka’ya gider. Dünya ve ahret saadetine vesile
olur.
23 Şubat 2018 13:48