Mutsuz Çocuklar
Anne veya babadan birinin kaybı veya boşanmaları sonunda meydana
gelen düzensiz yapıya “dağılmış aile” diyoruz. Ailenin dağılması, bebeklik
çağına rastlaması durumunda, çocuk üzerindeki yıkımı daha fazla olmaktadır.
Anne kucağında ve mutlu baba ocağında büyümek her çocuğun vazgeçilmez hakkıdır.
Çeşitli sebeplerle bu haktan mahrum bırakılması, çocuğun kişilik gelişimini,
beden ve ruh sağlığını derinden etkiler.
Geçimsizlik çekilmez bir hâl aldığı zaman, eşler boşanmaktan başka çare bulamazlar.
İstatistikler, boşanmaların çoğunlukla çocuksuz veya tek çocuklu eşler arasında
gerçekleştiğini göstermektedir. Boşanma kararı ile birlikte, pek tabîdir ki
çocuğun kimde kalacağı tartışması gündeme gelir. Mahkeme, çoğu zaman, küçük
çocukların annede kalmasına karar verir. Eğer annede ruhsal ve ahlakî bir
bozukluk yoksa doğru olanı da budur. Ancak bazı anneler, babaya çocuğunu
görmeyi yasaklayarak, bu avantajlarını intikam almak için kullanır; bununla da
yetinmeyip babayı kötüler. Çocuk, babasını görmeyi arzuladığı halde, gerçek
duygularını anneden saklar.
Olan,
çocuklara oluyor…
Bazen eşler aralarında
anlaşarak, kendi düzenlerini kuruncaya kadar, geçici bir süre için, çocuğu bir
üçüncü kişiye (anneanneye veya babaanneye) bırakmayı tercih ederler. Düşük okul
başarısı ve uyumsuz davranışları yüzünden bize getirilen bir erkek çocuğunu
analiz ettiğimizde, parçalanmış bir aileden geldiğini gördük.
Çocuk babaannenin yanında
kalıyordu. Baba, yeni bir evlilik yapma hazırlığı içindeydi. Anne, geçimini
temin etmek için, bir iş bulmuş çalışıyordu. Babaanne, çocuğa devamlı annesini
kötülüyor, yabancı erkeklerle düşüp kalktığını söylüyordu. Çocuk bize
getirildiğinde, annesini öldürme planları kurmaktaydı.
Hırsızlık yapmaktan ve okul
eşyasına zarar vermekten şikâyetle öğretmeni tarafından getirilen bir kız
çocuğunu incelediğimizde, yine dramatik bir boşanma olayı ile karşılaştık.
Baba, aile reisi olma sorumluluğunu yerine getirmeyen, kumara ve alkole düşkün
biriydi. Ailenin ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi, eve gece geç saatlerde
dönüyor, alkolün de etkisiyle huzursuzluk çıkarıyor, karısını ve çocuğunu
dövüyordu.
Böyle bir insanla aynı çatı
altında yaşamak istemeyen anne, çocuğunu alarak baba evine sığınıyor ve kısa
bir süre sonra boşanma davası açıyor. Ancak, kadının babası, bu evliliğe baştan
itibaren karşı olduğu için torununu bir türlü kabullenmek istemiyor. “Bu
evliliğin yürümeyeceğini sana söylemiştim; ama sen beni dinlemeyip o serseri
ile evlendin. Sen benim evladımsın, yanlış da yapsan, sana sahip çıkmak benim
görevim. Ancak, bir sarhoşun çocuğuna bakmak zorunda değilim; onu evime
getirmemeliydin” diyor. Sevgiye ve korunmaya en fazla ihtiyacı olduğu bir
zamanda, dedesi tarafından böyle dışlanan bir çocuğun ruh halini düşünün…
Çocuk
ayrılığı kabullenemez
Bir öğretmen arkadaşım
anlatıyor: “İlköğretim üçüncü sınıfta, anne ve babası boşanmış bir öğrencim
vardı. Çocuk annesinde kalıyordu. Babası iki haftada bir gün çocuğunu görmeye
geliyor, dışarı çıkıyorlar, gün boyunca birlikte oluyorlardı. Anne baba okumuş,
meslek sahibi, kültürlü insanlardı. İkisini de tanıyordum. Çocuğun yanında
birbirlerine karşı gayet nazik davranıyorlardı. Ancak, çocuk, boşanma olayını
bir türlü kabullenememişti. Anne ve babanın ayrı yaşadığını arkadaşlarından
saklıyor, sürekli yalan hikâyeler uyduruyor, kendisini ne kadar çok
sevdiklerini, birlikte gezmeye çıktıklarını ve çok eğlendiklerini anlatıyordu.
Çizdiği resimlerde, devamlı mutlu aile tabloları vardı. Kiminde anne ve baba
birbirine sarılmış, kiminde çocuğu ortalarına almış gezmeye çıkmış olurlardı.
Resmin altına sıklıkla şu cümleyi yazardı: “Anneciğim, babacığım sizi çok
seviyorum.”
Anne baba medenî bir şekilde
ayrılsalar ve çocuğa birbirini kötülemeseler dahi; çocuğun boşanma olayını
anlaması ve kabullenmesi çok zordur. Sevdiği iki insanın bir gün yine
birleşeceklerini ve mutlu olacaklarını hayal eder. Çocuğun uzun süre bu hayal
dünyasında yaşaması, gerçek dünyadan kopmasına ve kendi içine çekilmesine yol
açabilir. İçine kapanan çocuk, diğer insanlarla başarılı ilişkiler kuramaz; sosyal
yönden geri kalır. Hayâl dünyasına sığındığı ve orada kendisini mutlu
hissettiği için dış dünyaya karşı ilgisi azalır. Dikkatini yoğun tutamaz,
öğrenme ve akıl yürütme yeteneği zayıflar. Düşüncelerini ve duygularını ifade
edemez. Okul başarısında devamlı düşme görülür.
Anne veya babadan ayrı yaşayan
çocukları bekleyen başka bir tehlike daha vardır. Boşanan eşlerden biri veya
her ikisi, tekrar evlenmek isteyebilir. Bunu çocuğa anlatmak istediklerinde,
şiddetli bir tepki ile karşılaşırlar. Anne babanın tekrar bir araya geleceğini
ve mutlu bir hayat süreceklerini hâyal eden çocuk, bu mutlu hayâlin yıkılmasına
izin vermez. “Annem tekrar evlenmeye kalkarsa onu polise şikâyet ederim” veya
“evden kaçarım” diyen çocuk örnekleri az değildir.
Boşanan
eşleri bekleyen yeni sıkıntılar
Geçimsiz evliliklerde eşler,
genellikle boşanmanın bir kurtuluş çaresi olacağını ve birbirinden
kurtuldukları zaman sıkıntıların sona ereceğini düşünürler. Ancak
istatistikler, özellikle çocuklu eşlerde, bu düşüncenin gerçekleşmediğini;
boşanma ile birlikte başka sıkıntıların ortaya çıktığını göstermektedir.
Bunların başında “çocuğun eğitim problemi” gelmektedir. Boşanma kararı ile
birlikte “çocuğun kimde kalacağı” tartışması gündeme gelir. Bu konuda,
psikoloji ve gelenekler anneden yana tavır alır. Babadan fedakârlık yapması
istenir. Çocuğun annede kalması belki problemi azaltır; ama tamamen çözmez.
Bir çocuğun ruhsal ve sosyal
yönden sağlıklı yetişmesi için anne kadar babaya da ihtiyacı vardır. Anne ne
kadar çabalarsa çabalasın, babanın yerini dolduramaz. Çocuğun cinsiyetine uygun
sosyal bir kimlik kazanmasında babanın rolü büyüktür.
Boşanma sonunda annede kalan
bir çocuk, babasını seviyorsa ve ailenin dağılmasında annesini kabahatli
buluyorsa; huzursuzluk, hırçınlık, inatçılık ve saldırganlık gibi davranış
bozuklukları göstererek annesini üzecektir. Eğer anne, çocuğa babayı
kötüleyerek kendisini haklı çıkarmaya çalışırsa durum daha da zorlaşır.
Çocuğu ile birlikte bize
danışmak için gelen bir anne, yaşadığı sıkıntıyı ağlayarak şöyle dile
getiriyordu: “Bu çocuğa ne oldu anlamıyorum. Uslu, söz dinleyen, terbiyeli,
çalışkan bir çocuktu. Sanki o sevimli çocuk gitti, yerine sokak serserisi bir
çocuk geldi. Beni kızdırmak ve çileden çıkarmak için ne gerekirse yapıyor. Ne
güzel söz, ne nasihat, ne de dayak bir işe yarıyor.”
Çocuklu eşler boşanmaya karar
vermeden önce, bunun çocuk ruh sağlığı üzerinde derin izler bırakacağını
bilmeleri ve buna göre hareket etmeleri gerekir. Boşanmanın sebebi ne olursa
olsun birbirlerine karşı kin duymamalı, anne ve baba olduklarını unutmamalı,
çocuğa karşı sorumluluklarının devam ettiğini kabul etmelidirler.
Çocuk üzerinde bırakacağı
olumsuz etkileri en aza indirmek için anne ve baba boşanmanın ne demek olduğunu
açık bir dille anlatmalı ve çocuğu buna hazırlamalıdır. Eğer mümkünse
boşanmadan sonra haftanın yarısını annede, yarısını babada geçirmesine karar
verilmeli; böylece anne ve baba modelinden yoksun büyümemesi sağlanmalıdır.
Eski eşler, çocuğu kendi
tarafına çekmek için abartılı bir sevme yarışına girmemeli; eğitimini disiplin
ve terbiye ölçüleri içinde sürdürmelidir. En tehlikeli yarış, çocuk kozunu
kullanarak birbirinden öç alma yarışıdır. Bazı anneler, öç almak için, babaya
çocuğunu görmesini yasaklamakta, kimi zaman cinayetle sonuçlanan acı olaylara
sebep olmaktadır.
25 Şubat 2018 15:15