Soru, ilmin kapısıdır.
Bizim kültür ve medeniyet geleneğimizde;
"Soru, ilmin kapısıdır." Ahmet Rıfai'nin
beyanına göre; "Her şeyin bir anahtarı vardır. İlmin anahtarı da soru
sormak" olmalıdır.
Meşhur İslam alimlerinden İmam Gazali'ye;
"Bilgide bu dereceye nasıl ulaştın?" diye sormuşlar. Tahmin edileceği
gibi; "Bilmediklerimi çekinmeden sormakla" cevabını almışlar.
M. Selahattin Şimşek; "Büyük cevapları bulanlar,
büyük soruları olanlardır. Çünkü, çınarlar saksılarda yetişmez" diyor.
Carl Sagan ise; "Dünyamızı, sorularımızın cesareti ile cevaplarımızın
derinliğinin anlamlı ve değerli kıldığını" söylüyor.
Hayat kitabımız Kur'an-ı Kerim'de,
kullanılan tebliğ ve irşad tekniklerinden biri; insanlara bol bol soru sormak.
Ali Suad'ın tanımına göre; "Soruların açtığı pencerelerden bakıp,
cevapların görülmesi"ni sağlamak.
Anlaşılan o ki; sorusu olmayanın, cevabı da yok
demektir. Tıpkı bir fizik, kimya, matematik formülü gibi; doğru soru doğru
cevabı, doğru cevap doğru hayatı getirir.
İşte bu yüzden, Yunus Emre'nin
meşhur şiirinde yaptığı şeyi yapıp; çiçeklere bile soru sorulmalıdır. Dağlar,
taşlar, kurtlar, kuşlar bile "hayatın ve kainatın sırlarına ermiş
arifler" yerine konulup; kevni ayetlerin anlamlarına ve açılımlarına dair
cevaplar alınmalıdır.
KAİNAT BİLGİ MERKEZİ
Yıllar önce; Said-i Nursi ile
ilgili bir rivayet duymuştum. İstanbul'da, Çemberlitaş ile Beyazıt arasındaki
Çarşıkapı civarında bir ofis açıp kapısına da "Burada her soruya cevap
verilir ama hiç kimseye hiçbir şey sorulmaz" diye yazdığını öğrenmiş ve
çok ilgi çekici bulmuştum.
Nice sonra, "Güneş Yolcuları" adlı bilim kurgu
türünde bir roman yazmaya başladım. Romanın ana unsuru olarak; "Kainat
Bilgi Merkezi" diye isimlendirdiğim bir altyapı kurguladım.
Alemlerin ve içindekilerin geçmişi ve geleceği ile
ilgili her ne bilgi varsa, orada mevcuttu. Herkesle ve her şeyle ilgili
belgeler, bilgiler; sesli ve görüntülü olarak, sistematik bir şekilde
arşivleniyordu.
Herhangi bir konuda soru sormak ve cevap almak için;
zihnimizden geçirmek yeterliydi. Hatta, eğer istersek; sanal olarak, rüyada
gibi, bilginin ilgili olduğu olayın ve ortamın içine gidilip gelinebilirdi.
Şimdi düşünüyorum da, bugün dünyanın ve insanlık
aleminin ulaştığı bilim ve teknoloji sayesinde; böyle bir merkez kurulabilir.
Kolayından zoruna, her türlü soru sorulup; süzme bilgi ve birikimlerin
oluşturduğu en doğru cevaplar alınabilir.
SORMAK VE SORDURMAK
Ailede, okulda, toplumda, çocuklara, gençlere,
yetişkinlere, yaşlılara; doğru soruları sormak kadar, soru sormalarını
sağlayacak uygun ortamları oluşturmak da önemlidir. Ayrıca, eksik ya da yanlış
cevaplar hoş görülmez, sabırla ve anlayışla karşılanmazsa; doğru cevapların
gelmesi mümkün değildir.
İnsanlar ne kadar olayla, durumla, çevreyle, ortamla
muhatap olurlarsa; o kadar ilgi duyarlar. İlgilerini bilgiye dönüştürmek,
bilgilerini daha da derinleştirmek için; aydınlanmanın kapısını aralayacak
sorular sorarlar.
O halde, özellikle yetişme çağındaki çocuklar ve gençler
için, ilk yapılması gereken şey; daha çok şeyi görüp duyabilecekleri, daha
fazla deney ve gözlem yapıp şahit olabilecekleri ortamlar oluşturmaktır. Doğal
ve doğru bir şekilde; bilinç üstü ve bilinç altı merkezlerini daha çok
çalıştırmaktır.
İkinci önemli nokta; ihtiyaç hissettikleri her konuda,
istedikleri her soruyu, çekinmeden sorabilecekleri özgürlüğün sağlanması.
Hatta, içinde ikazı ve itirazı barındıran; gerekirse farklı yahut karşı görüşü
bulunduran "sorgulama" hakkının da tanınması.
Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar
ve yöneticiler, alimler ve irşad ediciler; her sorunun cevabını
bilmeyebilirler, vermeyebilirler. Fakat, tahkiki imanın taklidi imandan daha
makbul olduğunu benimseyen, kabul eden bir dinin, kültürün, medeniyetin
mensupları olarak; soru sormayı yahut sorgulamayı hem bir hak, hem de bir
sorumluluk olarak görüp gereken değeri vermelidirler.
NEREDEN NEREYE?
Aslında, her soru; yaratılışımızın, var oluşumuzun
sırrına ermek içindir. Cehaletin karanlığından; ilmin ve irfanın aydınlığına
girmek içindir.
R. G. İngersall'in dediği gibi; "Her beşik
içindekine sorar, nereden; her kefen içindekine sorar, nereye?". Farkında
olabilirsek, kıymetini bilebilirsek; sorular da, cevaplar da Alemlerin Rabbi
olan Allah'tan bize hediye.
Soru sormamızı istemese, sormayı yaratmazdı. Cevap
bulmamızı dilemese, cevapları var etmezdi.
Allah'ın lütfunu ve ikramını engellemek; en hafif
ifadesiyle, zulüm olur. Hayat yolunun ve yolculuğunun işaret taşları, sorularla
ve cevaplarla bulunur.
Eğitimde soru ve cevap, sadece ölçmenin ve
değerlendirmenin değil; aynı zamanda, hatta öncelikli ve önemli bir şekilde,
öğrenmenin de aracı olmalıdır. Soruları öğretmenler sorup, cevapları öğrenciler
vermeden önce; soruları öğrenciler sorup, cevapları öğretmenler vermelidir.
Bu altın kural; tüm örgün ve yaygın eğitim kurumları
için geçerlidir. Geldiğimiz yer ile gideceğimiz yer arasındaki tüm safha ve
süreçlerin; soruları "küçükler" tarafından sorulmalı, cevapları
"büyükler" tarafından verilmelidir.
02 Mart 2018 14:50