Dilin Afetleri

 

25 Mart 2018 15:08
Dilin Afetleri





  Dil, insana verilmiş büyük ilahi nimetlerden biridir. Çünkü
insan, Allah'a yakınlaşmak için yaptığı zikrin büyük bir kısmını dil ile
gerçekleştirmekte ve iletişimini dil vasıtasıyla sağlamaktadır. Allah Teâlâ her
türlü ihtiyacını gidermesi için insana konuşma gücü vermiştir. İnsan gereği
kadar konuştuğu yani ya Allah'ı zikretmek, ya emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anü
münker yapmak, ya da zaruri olan meramını anlatmak için konuştuğu takdirde bu
büyük ilahi nimetten doğru bir şekilde faydalanmış olur. Ancak faydasız ve
gereksiz şeyler konuşursa bu büyük ilahi nimete karşılık küfran-ı nimet etmiş
olur. Çokça şakalaşmak, boş şeyler konuşmak ve beyhude sözlere kulak asmak kalbi
öldürür.

Nitekim
Resul-i Ekrem(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın zikri dışında aşırı derecede
fazla konuşmaktan sakınınız. Zira çok konuşmak Allah'ın zikri dışında kalbin
katılaşmasına sebep olur ve Allah'tan en uzak olan kimse ise kalbi katılaşmış
olandır.”

Sahabeden
bazısı şöyle dedi: “Kalbinde kasvet, bedeninde bir
zayıflık, rızkında bir darlık görürsen, bil ki, üstüne düşmeyen, dünya ve
ahiretine yaramayan şeylerden söz etmişsindir."

İnsan,
gereğinden fazla konuşmamalı, faydasız ve lüzumsuz sözlerden, hatta çirkin ve
Allah'ın zikri dışındaki sözlerden kaçınmalıdır. Zira Resul-i Ekrem(s.a.v)
şöyle buyurmaktadır: “Kişinin İslami güzelliklerinden biri
de (manasız, faydasız) ve kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesidir.”

Bir
rivayete göre şöyle anlatıldı:

Lokman
Hekim, Habeşli bir köle idi. Bir gün efendisi ona şöyle dedi:

"Evlat,
bize şu koyunu kes, en güzel yerinden iki parça et getir.

Lokman
Hekim, koyunun dilini ve kalbini getirdi. Bir başka sefer, yine efendisi ona
şöyle dedi: "Bize şu koyunu kes, en kötü yerinden iki parça et
getir." Lokman Hekim, yine koyunun dilini ve kalbini getirdi. Efendisi,
bunun manasını sordu, o da şöyle açıkladı: "Bu cesette, o iki parça etten
daha güzeli yoktur, eğer iyilik yolunda olursa. Yine bu cesette, o iki parça
etten daha kötüsü yoktur, eğer kötülük yolunda olursa."

Nasıl
ki deprem gibi doğal afetler, binaları yerle bir edip büyük felaketlere yol
açıyorsa, dil nimeti de şer yolunda kullanıldığı zaman ümmetin birliğini
bozacak kadar büyük bir afete dönüşür. Eğer onu terbiye ederek ehilleştirir ve
dizginlerini ele alırsak ondan hayır yolunda faydalanabiliriz. Eğer
ehilleştiremez de onu kendi haline bırakırsak, kısa bir süre zarfında öyle bir
hal alır ki, kiminle konuşursa gıybet konuşur, karıştığı her topluluğa fitne ve
fesat tohumlan eker, iman ve kardeşlik bağlarını koparır. Hem sahibinin hem de
toplumun kalbinde telafisi mümkün olmayan derin yaralar açar. Dilin şerrinden
ancak hayır konuşan veya sükût edenler kurtulur.

Nitekim
Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Susan kurtulmuştur."

İnsanın
dilini koruyabilmesi için çok konuşmaktan kaçınması, ölçülü konuşması, Allah'ın
rızasını kazandıran ve ahiret gününde kendisine fayda veren şeyleri konuşması
gerekir. Eğer bunu yapamıyorsa sükût etmelidir ki selamet bulsun. Çünkü selamet
sükûttadır. Şeytan, ancak sükûtla mağlup edilir.

Allah,
ahiret gününde her insanı konuşmalarından dolayı hesaba çekecek, zamanını ve
enerjisini nerede tükettiğini bir bir soracaktır.

Nitekim
bir rivayete göre:

Muaz
b:Cebel (r.a) Yemen'e gönderildiği zaman, Resulullah'tan nasihat istedi.

Resulullah
(s.a.v) dilini işaret etti ve şöyle buyurdu:

“Sana
şu dile sahip olmanı tavsiye ederim." Muaz b. Cebel (r.a) dedi ki:

"Ya
Resulullah! Biz söylediklerimizden sorumlu muyuz?"

Resulullah
(s.a.v) şöyle buyurdu:

"Ey
Cebel'in oğlu! İnsanları ateşe yüz üstü sürükleyen, dillerinin kazancından
başka ne olabilir?"

Kur'an'a
göre şekillenmeyen toplumlarda tevhid yerine şirk, iman yerine küfür, adalet
yerine zulüm hâkim olur. Böyle toplumlarda ins ve cin şeytanlar, iman ehlini
fitneye düşürmek için teyakkuz halinde beklemektedirler. Nebevi yolda yürüyen
fertlerin şeytandan korunabilmesi için, gıybet, dedikodu, nemime gibi büyük
günahlardan dilini muhafaza etmesi gerekir. Zira iç dünyasında bir inkılâp
gerçekleştiremeyen; dış dünyasında bir inkılâp gerçekleştiremez ve İslami
davanın bir neferi olamaz. İç ve dış dünyamızda bir inkılap
gerçekleştirebilmemiz için en büyük düşmanımız olan nefs-i emmare ile çok yönlü
bir savaşa girerek onu yenmemiz gerekir. Nefisle cihad etmek o kadar önemli ve
hayati bir savaştır ki Resul-i Ekrem(s.a.v) onu Cihad-ı ekber olarak tarif
etmiştir. Çünkü söz ve amellerimizin, ahiretteki akıbetimizin nasıl olacağı
nefsin durumuna bağlıdır. Eğer nefsin dizginlerini elimize alabilirsek o zaman
dilin afetlerinden korunabilir ve ruhen kemale erebiliriz. Aksi halde çirkin
ahlak ve kötü amellere yönelmemiz kaçınılmazdır. Onun içindir ki Resul-i
Ekrem(s.a.v) nefis ile cihad etmeyi bize emrederek şöyle buyurmuştur:
"Kişinin asıl düşmanı nefsidir." "Gerçek mücahit, nefsiyle cihad
edendir." Buna göre bir Müslüman her şeyden önce kendisini ıslah etmeli
ki, başkasını ıslah edebilsin. Şeytanı ve nefs-i emareyi yenebilmenin ilk adımı
dili gıybetten korumaktır. Çünkü konuşması düzgün olanın diğer amelleri de
düzgün olur.

Resul-i
Ekrem(s.a.v), bir rivayette şöyle buyurdu: "Âdemoğlu sabahladığı vakit tüm
azalar hep birlikte dil için yalvarırlar. Dile hitaben şöyle derler:

"Bizim
hakkımızda Allah'tan kork! Eğer sen, doğru olur­san biz de doğru oluruz. Eğer
sen, bozulur eğri yola saparsan, haktan ayrılırız."

Diğer
bir rivayette Resul-i Ekrem(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kulun kalbi doğru
olmadıkça imanı doğru olamaz. Dili doğru olmadıkça kalbi de doğru olamaz."

İnsan,
ilahi nimeti zayi etmemek için dünyevi meseleler hakkında gereğinden fazla
konuşmayıp onun yerine dilini Allah'ı zikirle, duayla, istiğfarla, ilmi ve
faydalı sosyal ve kültürel meselelerle meşgul etmelidir.

Nitekim
Resul-İ Ekrem(s.a.v) şöyle buyurdu: " Allah Teâlâ her konuşanın dilinin
yanındadır. Binaenaleyh ne söylediğini bilen kişi Allah'tan korksun."  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.