Bizim aile
Hayatımızda yaptığımız seçimlerin bir
sonucu olarak, pek çok rolü eksiksiz olarak yerine getirmemiz beklenir.
İşyerinde patronumuz yaptığımız işin en iyisini yapmamızı ister. Evde eşimizin
bizden beklediği pek çok şey vardır. Çocuklar ayrı şeyler, arkadaşlar,
anne-baba ayrı şeyler isterler. Herkesin bize dair bir hayali, bizden bir
beklentisi ve bizim de bu beklentiyi gerçekleştirmeye yönelik bitmeyen bir
çabamız sürüp gitmektedir.
Ayrıca kendimizden kendimizin bekledikleri
de hesaba eklenince, kabarık bir sorumluluklar yığınının altında nefes alamadan
koşturur dururuz.
Bazen önceliklerimizi karıştırdığımız
olur. Önemlilerle önemsizleri ayırmak her zaman zor olmasa da önemli ve
öncelikli olanı birbirinden ayırmak ve diğerini erteleyerek öncelikli olanı
gerçekleştirmek her zaman zor olmuştur.
Karar verme aşamasını geçsek bile
suçluluk duygusuna yakalanırız bir adım sonrasında.
Mesela işle ilgili bir toplantıyla
çocuğumuzun okul sonrası öğretmen görüşmesinin çakıştığını düşünün, hangisi
önceliklidir? Hangi tercih bize suçluluk hissettirmeden seçilecektir? İş
önemlidir diye düşünüyorsak ve toplantıyı tercih etmişsek, çocuğumuz kendi
dünyasında onun için önemli olan toplantıya gitmediğimiz için acaba kendisini
nasıl hissedecektir? Onun dünyasında nasıl bir ebeveyn olacağızdır sonrasında?
Yıllar sonra arkadaşlarına “Benim anne-babam bizim için hep çalıştılar ama bir
gün olsun ‘Çocuğumun dersleri nasıl?’ diye okula geldiklerini,
beni takip ettiklerini görmedim!” diyerek yakınırken, acaba ne hissedeceğiz?
Eşimiz evdeki patlayan ampulü
değiştirmemiz için epey zamandır yalvarıp dururken bizim önceliğimiz başka
şeylerse, sürekli dırdır eden bir kadın olduğu için ona kızıp dururken biz
kendimizi haklı, o kendisini haklı görürken mutluluk nerelere gidecektir?
“Şimdi bir ampulün bir veli
toplantısının ne önemi var, her şey geçer, her şey unutulur.”derken kendi ideallerimizden oluşturduğumuz dünyamızda
tüm dünyayı kurtarmaya çalışırken, evimizdeki küçük dünyayı -gerçekte küçük
olmayanı- nasıl da kaybediyoruz?
Hatta bazılarımızın hedefleri çok büyük
ve bazen eşler, bazen de çocuklar yerli-yersiz beklentileriyle mızmızlanırken
için için kızıyoruz da onlara. “Etraflarına, başka anne-babalara, başka
karı-kocalara bakmıyorlar mı?” diye…
Biz derneklerde insanlığı kurtarırken,
iş toplantılarında ailenin ekonomik refahı için didinirken, sohbet ortamlarında
dine hizmet ederken onlar bizim değerimizi bir türlü anlamıyorlar.
“Diğer insanlar gibi sırf kendi bencil
zevklerimiz uğruna onları ihmal ediyor olsak belki haklı olabilirler…” diye düşünüyoruz. Oysa haklı değillerdir bize
göre. Biz onları dinlemeyiz. Onlarda bizi dinlemezler. Karşılıklı olarak,
öncesinde itham ederek ve karşımızdaki insanı borçlu bırakarak ihtiyaçlarımızı
istemeye devam ederiz.
Ama sonuç aynıdır, ne yapıyorsak
-birilerine rağmen- o birileri için yaparız… Kurbanızdır, sızlanırız…
Oysa durum başka türlü olamaz mı
gerçekten?
“Peygamberin hayatında örnekleri yok
mudur?” diye baktığımızda ‘’alihi ve
ashabihi’’ diyerek peygamberi selamladığımızı fark ederiz. Hem de
günde bir çok kere… Aile ashabın önüne konmuştur.
Peygamber ve hayatı önceliklerimize
nereden başlayacağımızı gösterir.
Önce ailedir, başlanacak olan yer… Fakat
aile derken ailenin isteklerinin de meşru sınırları vardır elbette. Bir
adamın/kadının modern zamanlardan etkilenerek genişleyen ihtiyaçlar hiyerarşisi
bir insanın kaldıramayacağı bir yük yükleyecekse, orada yeniden ihtiyaç olarak
gösterilenlere bakmak lazımdır.
Gerçek ihtiyaçların -ki bunlar samimi
sevgi ve ilgidir- çoğu kez giderilmesi öncelikli ve önemli olan yaşamsal
gerçeğimizdir. Diğer her şey önemlidir belki ama ikincildir.Tabi sadece
seviyorum demek de yetmez. Gerçek sevgi gösterilebilir olandır da…
Önce kendimiz, sonra eşimiz ve varsa çocuğumuz
ve sonrasında diğerleri gelir. Hakikatin paylaşılması da yaşanması da önce
ailede başlamalıdır. Tercihlerimizin yer değiştirmesi bir kaçış olarak kendini
gösteriyorsa eğer, “nereye kadar kaçabileceğimizi” yeniden
sormak isterim.
Çözüm ailemizin beklentilerini ulvi
amaçlar uğruna yok saymak da değildir. Ailenin beklentileri arasında sıkışıp,
kara deliğe dönüşen beklenti cehenneminde kaybolmak da değil…
Gerçek çözüm önemli önceliklerimizin,
ertelenmeye dayanamayacak olanların kerhen değil, içtenlikle öncelenmesidir.
Bir gün oğlum kendisine kısır yapmam
için yanıma gelip “kitap için son okumayı yaptığımı” söylediğimde, “Kitap
yazan değil, kısır yapan bir anne istiyorum!” diye feryat etmişti…
Zaman geçiyor, ve kitap yazmak, insanlara faydalı olmak elbette önemli. Söz
konusu kısır olunca belki“Kitabın yanında kısırın lafı mı olur?” diyebilirsiniz.
Ama onun önceliği oydu…
Benim dünyamda önemli olduğunu
hissetmeye ihtiyacı vardı ve ben onu ertelemeye çalışmıştım… Bütün gece
kıvranıp durduktan sonra sabahın erken saatlerinde kalkıp ona kısır yaptım
arkadaşlarına söz vermişti ve onun için çok önemliydi. Kitap yazmak benim için
ne kadar önemliyse…
Ama düşünün ki oğlunuz bir daha sizden
kısır isteyebilecek mi? Kızınızı size soru sorarken bir daha ne zaman
yakalayacaksınız? Zaman hızla geçiyor ve bazı önemli şeyler bir daha geri
dönmemecesine uzaklaşıyorlar…
Ailede kaybeden, dışarıda kazanamaz! Ne
kadar yüksek idealler taşıyor olsa da… Kısa vadede kazanmış gibi görünse de…
Önce aile, önce aile...
03 Nisan 2018 14:48