İslam öncesi
cahiliye devrinde yetişen bazı tabiplerin olduğunu gördüğümüz halde bu
tabiplerin görevlerini icra ettikleri bir mekânın olmadığını biliyoruz. İslâm
vahyin ışığında insanlığa yol gösterirken her konuda olduğu gibi bu hususta da
öncülük etmiş ve ilk defa tıp bilgi ve tecrübesinin pratize edildiği bir mekânı
ortaya çıkararak kurumsallaştırmıştır. Ahzab diğer
adıyla Hendek Savaşı sırasında
Kureyş müşriklerinin attığı bir okla kolundan derin bir yara alan Ensar'ın
ileri gelen önemli şahsiyetlerinden ve Evs Kabilesi'nin o günkü reisi Sa'd Ibn
Muaz (r.a)'ı yakından takip etmek ve yarasının durumunu sürekli izlemek için
Mescid'in yakınında bir seyyar çadır hastahanede yatırılmasını bizzat Hz.Peygamber istemişti.[1]
Medine'de
Mescid'in yakınında hasta ve yaralıların tedâvî etmek üzere sürekli kurulu
bulunan bir çadır hastahanesi olduğu bilinmektedir. Bu çadırda Rufeyde (Kuaybe)
binti Sa'd el-Ensariye (el-Eslemiyye) adında bir tabip kadının bulunduğu ve
İslâm tıp tarihinde
ilk seyyar sahra hastahanesi kuran hasta bakıcı-tabip kişinin bu kadın olduğu
ve onun kurduğu bu seyyar hastahaneye kaynaklarda "Rufeyde'nin çadırı" adının verildiği kaydedilir.[2] Adı geçen bu tabib hanımın burada
hastaları ve yaralıları tedâvî ettiği ve bir hasta bakıcıdan daha çok, tam
anlamıyla bir tabip olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber, Hendek Savaşı
sırasında kolundan yaralanan Sa'd İbn Muaz'ın yarasından dolayı kan kaybını
önlemek maksadıyla derhal Rufeyde el-Ensâriyye (veya el-Eslemiyye)'nin bu söz
konusu çadırına kaldırılmasını ve orada ona dağlama yapılmasını istemiştir.[3] Bu çadırın Hendek Savaşı boyunca
kurulu olma ihtimali olduğu gibi savaştan sonra da Sa'd İbn Muaz için de
bulundurulmuş olması muhtemeldir. Ayrıca başka bilgilere de bakacak olursak
Sa'd'ın yaralanması üzerine Hz.Peygamber O'nu
Mescid'in yakınında bulunan Rufeyde el-Eslemiyye'nin çadırına götürmelerini ve
orada tedavisine başlanmasını emrettiği ve gelip orada kendisini ziyaret
edeceğini söylediği kaydedilmektedir.[4]
Hatta bu kadın tabibin Hayber fethi sırasında da
Peygamberimizle savaşa katılarak yaralılara baktığı ve Hayber ganimetlerinden
kendisine atı ve kılıcı olan bir süvari kadar bir pay ayrıldığı tıp tarihinin
önemli bir hadisesi olarak kabul edilir.[5]
Rufeyde'nin bu çadırının seyyar bir askerî hastahane
olduğunu ifade edebileceğimiz gibi Eslemoğulları'na mensup olan Rufeyde'nin
çadırının sürekli kurulu bir hastahane olduğunu söylemek de mümkündür. Çünkü
Hz.Peygamber: «Onu Rufeyde'nin çadırına götürün onu orada ziyaret
edeceğim» dediğine göre bu çadırın sürekli sağlık işlerini gören
bir çadır olduğu intibaını vermektedir. Bu duruma göre bu çadırın seyyar bir
cerrahi hastahane olduğunu söyleyebiliriz.
Böyle bir uygulama ve gelenek olduğuna göre toplumun bir
ihtiyacı olan hastahane ilk dönemlerden itibaren İslâm Medeniyetindeki yerini
aldığını görmekteyiz. Bunun gittikçe daha geliştirildiği ve ihtiyaca cevap
verecek şekilde varlığını sürdürdüğü muhakkaktır. Dört Halife Devri'nde ve onu
izleyen Emevîler Devleti
döneminde ihtiyaçların gittikçe artması üzerine ayrıca İslâm'ın daha geniş
coğrafi alanlara yayıldığına göre bu kurumun aynı oranda geliştirilmesine
çalışıldığı muhakkaktır. Özellikle savaşlarda seyyar çadır hastanelerinin
olduğu görülmektedir.
Emevîler Devrinde iç karışıklıkların ve Emevi ailesinin
uygulama ve tutumlarına karşı yapılan direniş ve isyanların bertaraf
edilmesinden sonra Velid İbn
Abdülmelik döneminde 88 (706) yılında ilk defa Dımaşk'ta büyük
bir hastahanenin kurulduğunu görüyoruz.
İslam tarihinde
Suriye'de kurulan ilk hastahanenin Velid İbn Abdülmelik hastahanesi olduğu
bilinmektedir. 86 (705) yılında inşâ edildiği söylenen bu hastahanenin
el-Kâlkâşandî'nin verdiği bilgiye bilgiye göre Suriye'deki ilk hastahanedir.
Ancak bu hastahanenin hangi tarihlere kadar var olduğunu bilemiyoruz.
İbn Vatvat Reşidüddin'in verdiği bilgiye bakılırsa
cüzzam, körlük ve benzeri tedavisi zor hastalıkların ilk defa Velid Ibn
Abdülmelik Hastahanesinde tedavi edildiği belirtilir. Aynı şekilde Takiyüddin
el-Makrizî'ye göre de Islâm tarihinde bu gibi hastaların tedavisi için yapılan
ilk hastahanenin Velid İbn Abdülmelik Hastahanesi'nin olduğu ifade edilir.
Velid İbn Abdülmelik bu hastahanede birçok tabip
görevlendirerek bunlara bol maaşlar vermişti. Ayrıca burada tedavi edilen
cüzzamlı hastaların diğer hastalardan ayrı bir yerde karantina altına
alınmalarını emretmiş, görme özürlüler için de hastahane bütçesinden büyük
fonlar ayırmıştı. Ancak bu hastahanenin Dımaşk'ta nerede bina edildiğine dair
bilgimiz mevcut değildir. Bu hastahanenin kurulmasını isteyen ve bunun için her
türlü masraftan kaçınmayan Velid İbn Abdülmelik buraya doktorlar tayin ederek
en üst düzeyde maaşla çalışmalarını sağlamış ve bütün ihtiyaçlarını
karşılamıştı. Hastahanede yatacak bütün hastaların tedavi masrafları ile
yiyecek ve içeceklerini Velid sağlamış, ayrıca hastahane içinde özel bir
karantina bölümü yaptırarak burada görme özürlüler ile cüzzamlıların tedavi
edilmesini ve diğer hastalara ve sağlıklı kimselere karışmamalarını, onlarla
bir temaslarının olmamalarını temin etmişti. Cüzzamlıların ve diğer hastaların
bütün giderleri yine hastahaneye ait idi. Ayrıca görme özürlüler için birer
rehber, yatalak hastalar için de birer bakıcı ve hizmetçi tayin ederek bu gibi
kimselerin ihtiyaçlarını da hastahane içinde ve hastahane dışında
karşılamıştır.
Emeviler Devrinde kurulduğu bilinen diğer bir hastahane
de «Zukaku'l-Kanadîl»
adını taşıyan hastahanedir. El-Kanadil bölgesi veya el-Kanadil mahallesi
hastahanesi adıyla da anıldığı bilinmektedir. Buna Arapça'da kandil kelimesinin
çoğulu olan kanadil adının verilmesinin sebebi olarak eski Babilon şehri
civarında Fustat şehrini kuran Amr İbnü'l-Ass'ın oturduğu sokakta çevreyi
aydınlatmak maksadıyla buraya geceleyin kandiller astırmasından dolayı olduğu
ifade edilir. Bu hastahenin bu bölgede kurulduğu bilinmesine rağmen bina
yıkılmış ve adı geçen hastahaneden eser kalmamıştır.
09 Nisan 2018 03:12