Farklı Bedenlerde Aynı Duyguyu Yaşayabilmek

 

24 Nisan 2018 15:01
Farklı Bedenlerde Aynı Duyguyu Yaşayabilmek





  İnsan sosyal bir varlık olarak
yaratılmıştır. Hayatını ancak bir toplum içerisinde devam ettirebilir. Diğer
insanlarla iletişim içinde olan insanın, bu iletişimini sağlıklı bir şekilde
devam ettirebilmesi, mutlu ve huzurlu bir yaşama sahip olması için bazı erdemli
davranışlarda bulunması gerekir. 

Kur’an’ın emir, yasak ve tavsiyeleri ile Allah Resulü
(SAV)’nün pak hayatı, bu erdemli davranışlardan oluşur. Bugün psikososyal bir
kavram olarak karşımıza çıkan ‘empati’ de bunlardan biridir. 

Kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak olaylara,
durumlara onun bakış açısıyla bakabilmesi, onun duygu ve düşüncelerini
içselleştirmesi olan empati, insan olmanın en önemli özelliğidir. Kişi bu
duygusunu ne kadar geliştirebilirse, içerisinde bulunduğu toplumun fertleri ile
arasında çıkabilecek çatışmaları o denli azaltabilir. Çünkü bunun temelinde,
onun gibi hissedebilmek vardır. Bunun en güzel örneğini Peygamber Efendimiz
(SAV) şu sözüyle açıklamıştır: 

“Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini din kardeşi için de istemedikçe
gerçekten iman etmiş sayılmaz.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai)  

İnsan bu özelliği gerçekten kazanabilirse; hasedin, kinin,
nefretin ve düşmanlığın kökünü kazıyabilir. Bu duygu, bencilliği de ortadan
kaldırır. Kadın kocasının bakış açısıyla, koca da karısının bakış açısıyla
bakabilirse; anlaşmazlıklar daha kolay ortadan kalkar. Ebeveyn ile çocuklar,
gelin ile kayınvalide, komşular, akrabalar, iş arkadaşları, yönetenler ile
yönetilenler, devletlerarası ilişkiler kısacası toplumun her kesiminde “EMPATİ”
duygumuzu geliştirebilirsek; dünya hayatı daha az sorunla yaşanacaktır. 

Müslümanın hayat kitabına baktığımızda, ismen açıklanmasa da
insanlar arasındaki ilişkilerde bu durum tavsiye edilmektedir. Bakara Suresi 267.
ayeti kerimede şöyle buyurur Rabbimiz: 

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak
yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan
alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah
zengindir, övgüye lâyıktır.”
 
Sadaka, insanları birbirine yakınlaştıran, zengin ile fakir
arasındaki duvarı yıkan mekanizmadır. Ancak, bunun bile istenilen sonucu
verebilmesi, empatik davranabilmekten geçer. İşine yaramayan, kendisinin hiçbir
surette kullanmayacağı bir şeyi karşımızdakine vermeye kalkışmak, sadakanın
sayılan faydalarından hiçbirini yerine getirmez.

Yine başka bir ayeti kerimede şöyle buyurur Rabbimiz: 

“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın.
Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya
almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi
ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne
kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.” (Hucurat / 11)
 
Yine toplumsal bir hastalık olan başkalarıyla alay etme, kötü
lakaplarla çağırma durumu, ancak Allah’ın emrine uyup, kendimizi lakap
taktığımız, alay ettiğimiz kişinin yerine koymakla tedavi edilir. Çünkü
hiçbirimiz toplum içerisinde bizi küçük düşürecek, utandıracak bir söz ve
davranışla karşılaşmak istemeyiz. Biz bunu istemiyorsak karşımızdakiler de ana
evladı, Allah’ın kulu değiller mi?

Yüce Allah (CC) bazen kişilere kendi geçmişlerinde olan bir
şeyi hatırlatarak, şu anda o durumda olanlara karşı nasıl bir tavır takınması
gerektiğini anlatır. Resulünün şahsında bize seslendiği Duha Suresi de
bunlardan biridir:

1. Andolsun kuşluk vaktine
2. Ve sükûna erdiğinde geceye ki,
3. Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.
4. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.
5. Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.
6. O, seni yetim bulup barındırmadı mı?
7. Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?
8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
9. Öyleyse yetimi sakın ezme.
10. El açıp isteyeni de sakın azarlama.
11. Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.

Özellikle 6-10 arasındaki ayeti kerimeler, kişiye daha önce
içinde bulunduğu durumu hatırlatarak; o durumdaki kişilerin duygularını,
hislerini anlamalarını öğütlüyor.

Oruç ibadetiyle de, kişi bizzat yaşayarak empati kurmaya sevk
edilir. Empatiyi anlamaya çalışırken sempati ile karıştırmamak
gerekir. Çünkü sempatide, onun gibi düşünmek ve onun gibi hissetmeye çalışmak
yoktur. Sempatide sadece taraf olmak ve taklit ederek onu gibi davranmak,
düşüncelerine katılmak vardır. Sempati taraftar olmaktır. Olayları
içselleştirerek onun bakış açısıyla bakmak, duygudaşlık göstermek ancak empati
kurmakla mümkündür.

Bugün insanları evlerinden eden, annelerin gözleri önünde
evlatlarını, evlatların gözleri önünde annelerini katleden, dünyanın birçok
yerinde yakılan ateşlerin temelinde; insanların bencillikleri, karşısındakinin
ne hissedeceğini düşünmeme vardır. 

Yaşam ve ölüm Allah’ın elindedir. Bizim gibi düşünmüyor ve
yaşamıyor diye insanların hayat hakkını elinden almak, hiçbir insana düşmez.
İnsanların doğru yola gelmelerini istemek, bunun için tebliğde bulunmak ve
çalışmak ayrı bir şeydir, onları zorla kendi yolumuza çekmek apayrı bir şey.
Hidayet sadece ve sadece Allah’ın (cc) elindedir.

“Allah`tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da
bilgisizce, düşmanca Allah`a söverler. Böylece biz her ümmete kendi işlerini
cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Artık O, ne yaptıklarını
kendilerine bildirecektir.”(Enam / 108) 

Bizim mukaddesatlarımız bizim için ne kadar önemliyse
başkalarınınki de onlar için o derece önemlidir. Bunu anlayabilmek empatidir.
Dünya Allah-u Teâlâ’nın her yarattığına yetecek kadar geniştir. Ve O (CC) bizim
için neyi takdir ettiyse razı olmak huzurumuzun kaynağıdır.   



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.