İyi insan olmak ve iyi kalmak mümkün mü? İnsan yapısı
itibarı ile hem iyiliğe hem kötülüğe yatkındır. İyi duygularını beslediğinde
onu geliştirir ve büyütür, aynı şekilde kötü duygularını beslediğinde de bu
duygular hayatını etki altına alır. Peki bu gelişme ve değişikliklerde aldığı
telkinler, çevre, sosyal statü, makam ve ya sorumluluğun etkileri ne kadar?
Uzman Psikolog Zafer Akıncı’nın, insanın içindeki iyi ve kötü duyguların nasıl
geliştiğini bilimsel örneklerle anlattığı yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
Hepimiz içimizdeki iyilik duygularının çok güçlü
olduğunu düşünüyoruz. Şüphesiz haklı olduğumuz birçok yer vardır.
Peki ya içimizde, derinlerde bir yerlerde kötülük
duygusu varsa ve zaman zaman ortaya çıkıyorsa ve biz bunu fark edemiyorsak?
“Böyle bir şey mümkün mü?” diye sorabilir ya da
doğrudan reddedebilirsiniz.
O zaman nasıl biz bu kadar haksızlığa uğruyoruz?
O zaman eşlerini aldatanlar kim?
Bize kim iftira ediyor?
Peki, bu yalancılar nasıl çıkıyor?
Standford Üniversitesi’nden Amerikalı psikolog Deborah
Gruenfeld, bu konuda harika bir deney yaptı.
Gruenfeld bu
deneyde üçer öğrencinin bulunduğu birçok grup oluşturdu. Bu gruplardan belli
bir konuyu tartışmaları istendi. Ancak burada çok önemli bir ayrıntı vardı.
Her grupta bir öğrenciye yöneticilik yetkisi verilip
ona diğerlerinin görüşlerini yargılama yetkisi verildi.
Yani bir yönü ile bu her gruptan seçili öğrencilere
bir miktar güç verilmiş oldu.
Daha sonra her gruba, gruptaki kişi sayısından daha
fazla kurabiye olan tabaklar dağıtıldı.
Sonra inanılmaz bir şey oldu.
Kurabiye tabaklarına ilk atılan, hızlıca kurabiyeleri
yiyen ilk kişi bu rastgele seçilen başkanlar oldu. Hatta en çok kurabiyeyi de
onlar yedi. Masanın üzerini süpürme işlerini ise hiç bir yönetici yapmadı.
Daha da kötüsü diğerlerinin fikirlerini yargılarken
çok acımasız olmaya başladılar. Öyle ki bazı grup üyelerini aşağıladıkları bile
oldu.
Gruenfeld “ Yaptığımız deneyde öğrencilerin ele
geçirdikleri küçücük bir güç bile onlara görgülü olmayı unutturmuştu ve oradaki
en güçlü kişi olarak en büyük payı almayı kendilerine hak görmüşlerdi. Hatta
diğer grup üyelerini aşağılamayı kendilerinde hak gördükleri bile olmuştu” diye
çalışmasını yorumladı.
Bu durum Philip Zimbardo’nun “Standford Prison
Experiment’ , Harvard Business School’dan Francesca Cino’nun “ Yoldan Çıkma
Etkisi” Yale Üniversitesi Dr. Stanley
Milgram’ın “Otorite Etkisi” gibi birçok psikolojik deneylerle birçok kez kanıtladı.
Hatta bu duruma Lusifer Etkisi(Şeytan Etkisi) adını
bile verdiler.
Bilimsel çalışmalarla kanıtlanan bu yaklaşıma göre
“Kötülük hepimizin içinde gizli, ortaya çıkıp çıkmayacağı çevremize ve bize
verilen güce ve kendimizde varsaydığımız haklılığa bağlıdır”.
Psikolog Deborah Gruenfeld yaptığı araştırmalara göre,
insanlara güç verildiğinde başka şeylerin yanı sıra üç şeyin ortaya çıktığını
saptadı.
1.Birçokları kendi ihtiyaçlarını tatmin etmeye daha
çok odaklanıyor.
2.Elemanlarının ihtiyaçlarıyla daha az ilgileniyor.
3.Başkalarından uymasını beklediği kurallara gittikçe
daha az uyuyor. Biri başkası üzerinde kullanabileceği bir güç elde eder etmez
toplantılara gecikmeye, diğerlerinin sözünü kesmeye ya da yemek yerken ağzını
şapırdatmaya başlıyor.
Demek ki kötülük,
hepimizin içinde gizli, ortaya
çıkması için biraz güç ve uygun ortam yeterli.
Bunu içindir ki zaten dünyada bu kadar savaşlar,
öldürmeler, hak yemeler, iftiralar, yalanlar...
Ve dikkat edin karşı tarafa bir şekilde zarar veren
hemen herkes, nedense kendini haklı görüyor. Bir yönü ile kendini haklı
görmenin yapılan kötülüğün devamlılığını sağlamada ciddi bir rolü var.
Bu yüzden iyi insan olmak, kimseyi incitmemek ciddi
gayret gerektiriyor. Kötülük çok daha kolay yapılabiliyor. Ama iyi olmak gayret
ve emek gerektiriyor.
Eşine iyi olmak, çocuklarına iyi olmak, toplumuna iyi
olmak, akrabalarına iyi olmak ciddi bir iş ve üzerine odaklanmak gerekiyor.
Tek şart haklı olduğumuzu düşünmeyi 10 dakikalığına
bırakmak .
24 Şubat 2019 15:09