Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Saime
Füsun Domaç, özellikle genç yetişkinlerde uykusuzluk hastalığı olanlarda inme
riskinin yaklaşık 8 kat yüksek bulunduğunu söyledi.
Uykusuzluğun sık rastlanılan uyku problemlerinden biri olduğuna dikkat
çeken Domaç, her türlü çevre koşulunun uygun olmasına rağmen en az 1 ay
içerisinde haftada en az 3 gece uykuya dalmada yarım saatten fazla zorluk
çekiliyorsa veya uykuya dalıp gece uyanılmasının ardından tekrar dalmak yarım
saatten uzun sürüyorsa ya da sabah planlanan zamandan daha erken uyanılıyorsa
uykusuzluktan bahsedilebileceğini belirtti.
Uykusuzluğa bağlı olarak, iş ve okul başarısında düşme, motivasyon kaybı,
sinirlilik, huzursuzluk, unutkanlık, mide-bağırsak problemleri, bağışıklık
sistemiyle ilgili sorunlar ortaya çıkabildiğini dile getiren Domaç, hastalığın
akut ve kronik olarak iki şekilde sınıflandırıldığını aktardı.
Doç. Dr. Domaç, uykusuzluğun gelişmesinde cinsiyet, yaş, çevresel ve
genetik faktörlerin rol oynadığını vurgulayarak, şöyle devam etti: “Kadınlarda
uykusuzluk erkeklere oranla 1,5 kat daha sık görülmektedir. Yaş ilerledikçe ise
cinsiyet farkı ortadan kalkarken 65 yaş üstündeki kişilerin yaklaşık yarısı
uykusuzluk çektiklerini tarif ederler. Ailesinde birincil uykusuzluk hastalığı
(primer insomni) öyküsü olanlarda ortaya çıkma ihtimali artmaktadır.
Uykusuzluğun inme gelişmesindeki direkt etkisi bilinmemekle birlikte, inme
gelişmesi için risk olan kalp hastalığı, ateroskleroz (damar sertliği),
hipertansiyon, obezite, diyabet gibi hastalıkların gelişmesini tetikleyerek
inmenin ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülmektedir. Uykusuzluk hastalığı
olan kişilerde en sık olarak geçici iskemik atak olmak üzere, nedeni
belirlenemeyen inme, beyin damar tıkanıklığı ve beyin kanaması görülebilir.
Özellikle genç yetişkinlerde uykusuzluk hastalığı olanlarda inme riski yaklaşık
8 kat yüksek bulunmuştur. İleri yaşlarda risk daha düşüktür.”
“İnme gelişmesini tetikleyebilmektedir”
Uykusuzluk şikayeti olmayan kişilerle karşılaştırıldığında uykusuzluk
hastalığı olan kişilerde kan damarı duvarı yapısındaki endotel fonksiyon
bozukluğunun daha sık görüldüğünü, bunun da damar sertliği gelişimine yol
açtığını ifade eden Domaç, şöyle devam etti:
“Uyku süresinin kısa olması sistemik yangısal reaksiyonu tetikleyen sitokin
gibi bazı maddelerin salınmasına, endokrin ve metabolik bozuklukların ortaya
çıkmasına neden olarak ve sempatik sinir sistemi aktivitesini artırarak kalp
sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Kalp hastalıkları ve ateroskleroz
inme gelişmesindeki önemli risk faktörlerindendir. Sitokin gibi maddeler damar
sertliği, koroner kalp hastalıkları ve kalp krizi riskini artırırken aynı
zamanda inme gelişmesinin mekanizmasında da rol oynar. Uykusuzluk hastalığı
kalp hastalıklarının gelişmesine neden olarak inme gelişmesini
tetikleyebilmektedir.”
Saime Füsun Domaç, uykusuzluk hastalığı nedeniyle uzun vadede glikoz
metabolizmasında da bozulmalar görülebileceğini, bu kişilerde diyabet gelişme
sıklığının çalışmalarda yüksek bulunduğunu, özellikle uzun yıllar uykusuzluk
çekenlerde bu riskin daha yüksek olduğunu ifade etti.
“Diyabet olanlarda uykusuzluk şikayeti daha
fazla”
Domaç, diyabet olanlarda da uykusuzluk şikayetinin daha fazla görüldüğünü
ifade ederek, “Gece sık idrara çıkma nedeniyle uyku kalitesi bozulmakta, gece
uyandıktan sonra tekrar uykuya dalmakta güçlük yaşanmaktadır.” dedi. Kan
basıncının gün içinde değişkenlik gösterdiğini, gece uyku sırasında sağlıklı
kişilerde kan basıncında yüzde 10-20 düşme beklendiğini ancak bu hastalarda bu
düşmenin görülmediğini aktaran Domaç, uyku kalitesi düşük ve uyku süresi kısa
olanlarda hipertansiyon gelişme riskinin de yüksek olduğunu aktardı.
Doç. Dr. Domaç, “Uykusuzluk hastalığı olan kişilerin daha az fiziksel
aktivite yaptığı, sigara ve alkol kullanımının daha fazla olduğu, obezite
gelişme riskinin artmış olduğu ve tüm bu faktörlerin hem damar yapısı bozukluğu
hem de kalp hastalıklarının gelişmesi için riski artırdığı gözlenmektedir.
Uykusuzluk hastalığının tanısının konulması ve uygun tedavinin yapılması, inme
ile ilişkili risk faktörleri, inme gelişmesi ve inme sonrası ortaya çıkabilecek
durumların önlenmesi açısından önem taşımaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
22 Temmuz 2019 14:38