Bir erkeğin yaşamında en önemli basamaktır baba olmak. İlkin haber olarak
gelir babalık. Sonra küçücük bir bebek olarak erkeğin kucağındadır. Bu noktada
çekingenlik ve tecrübesizlik egemendir. Bu küçük insan mucizesine ihtimamla
davranılmalıdır. Duygular sel gibi taşar ama davranışların kontrol altında
tutulması icap eder. Sonra bir insanın kaderine ilişip onunla birlikte yeniden,
en baştan yaşamı deneyimlemek, sahiplenmek, yoklamak demektir baba olmak.
Oyunlar oynamak, ilkokula yeniden başlamak, kalemtıraşı, defter kaplamayı,
parklardaki cıvıltılı sesleri yeniden keşfetmektir. Bir nimet olan babalık,
hemen yanı başında sorumluluk da getirir. Öyle ki o günden sonra hiçbir şey
artık eskisi gibi olmayacaktır. Baba olmak, bir insanın yaşamında liman
olmaktır. Nasıl ki gemiler, açık denizlerde dev dalgaların arasında yol alırken
gerçek kuvvetlerini düşlerindeki limanlardan alırlar; çocuklar da yaşamları
boyunca karşılaştıkları badireleri arkalarında hep bir babanın var olduğunu
bilerek atlatırlar.
Baba, umuttur. İnsanın doğup büyüdüğü ev, içinde birileri yaşasın yaşamasın
artık baba evidir. Kuşlar yuvadan uçtuktan sonra da yuvayı adıyla bekler baba.
Evin direği değil kendisidir bir bakıma. Baba tek bir renge indirgenemez.
Gökkuşağına benzer. Yeni doğmuş bebeğiyle oynarken tıpkı onun yanakları gibi al
aldır. Oğluna nasihat ederken coşkun bir mavidir, bir gencin kalbinde esen
fırtınaların boyasıyla boyanır. Kızını gelinlik içinde görünce bembeyazdır. Az
konuşur, çok susar baba. Hayat değirmeninde öğütülmüş, keder fırınında
pişirilmiş, doğru zamanda doğru şeyi söylemek hususunda ustalaşmıştır.
Baba, kimileri için gurbetin adıdır. Evin maişeti için, geçim derdi için
kalkmış, uzak şehirlere, belki lisanını bilmediği ülkelere gitmiştir. Böyle
durumlarda baba upuzun bekleyişlere benzer. Onun yüzü, her gece yorgun argın
batan güneşin insanı hüzünlendiren kızıllığıyla kaplıdır. İnsan, dünyaya
babasının gözleriyle bakar, onun sesiyle alışır. Penceredir, onun olduğu
cepheden ışık girer içimize. İlahi emir gelip onu bizden aldığı, bir mezara
dönüştürdüğü zaman bir tarafımızın kör olması bundandır: “Sizin hiç babanız
öldü mü? / Benim bir kere öldü kör oldum / Yıkadılar aldılar götürdüler /
Babamdan ummazdım bunu kör oldum” (Cemal Süreya)
Baba Olarak Hz. Peygamber
Yaratılan ilk insan, ilk peygamber Hz. Âdem, aynı zamanda bütün insanlığın
babasıdır. Baba varlıkla, yoklukla imtihan olmak demektir. Çocuklarıyla ağır
bir imtihan yaşayan, birini katil, diğerini kurban olarak bulan, gözleriyle
gören Hz. Âdem, bu hâliyle yeryüzüne misafir olacak bütün babalara âdeta
teselli verecektir. Oğlu Hz. İsmail’le sınanan Hz. İbrahim, evlat hasretiyle
yanan Hz. Yakup, oğlunun isyanı ile karşı karşıya kalan Hz. Nuh, Öğütleriyle
sadece yavrusuna değil bütün insanlığa seslenen Hz. Lokman, Hz. Yahya ile müjdelenen
Hz. Zekeriya… Cenab-ı Allah, insanlığın gurur tablosu o yüce babaların
yaşamlarını, bütün insanlara bir nasihat numunesi olacak ölçüde ilahi kelamında
işlemiştir.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) örnekliği mümin kullar için bir başka tutamak
olur. Hem sevgi dolu bir eş hem de merhamet sahibi ve müşfik bir baba olan Hz.
Muhammed, kendi yaşantısı ile Müslümanlara aile içi ilişkilerde nasıl bir tavır
ve tutum sergilemeleri gerektiği noktasında şaşmaz referans değerleri
vermiştir. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir çağda biricik
evladına Zeynep (babasının hazinesi) adını vererek onu bağrına basmış, bu
tavrıyla toplumu kuşatan ve bireyi kıskaca alan batıl bir inançla mücadelesini
kendi yaşantısında ortaya koymuştur.
Zaman zaman her ailede olduğu gibi peygamber ocağında da ufak tefek
tartışmalar, aksaklıklar yaşanmış fakat Allah Resulü her işinde olduğu gibi bu
tür problemleri de tatlı dili ve insanın gönlüne değen nasihatleriyle çözüme
kavuşturmuştur. O, sadece kendi çocuklarına değil, ümmetin bütün çocuklarına
baba şefkatiyle yaklaşmıştır. Babası Uhud savaşında şehit düşen Beşir’i mahzun
görünce onu teselli etmiş ve “Ben senin baban olayım Aişe annen olsun istemez
misin?” diyerek küçük bir çocuğun gönlüne yeni baharlar getirmiştir. (İbni
Hacer, İsabe, I, 302) Çocukları mutlu etmeyi kendine şiar edinen Nebi’nin,
biricik kızı Hz. Fatıma ile olan ilişkisi bu bağlamda dikkate değer büyük bir
örnektir. Hz. Muhammed, kızı Fatıma yanına geldiğinde onu ayağa kalkarak
karşılayan ve hatta kendi yerine buyur eden bir baba (Ebu Davud, Edeb, 143),
torunu ile oyunlar oynayan bir dededir. Uzun yıllar onun hizmetini gören ve
yanında yetişip büyüyen Hz. Enes, Resulüllah için şöyle demektedir: “Ailesine
karşı Hz. Peygamber’den daha şefkatli hiç kimseyi görmedim.” (Buhârî, Edeb, 18)
Modern Dünyada Baba Olmak
Günümüz dünyasının sürekli olarak köşeye sıkıştırdığı, toplumsal rolleri ve
statüleri arasında giderek çatışma yaşayan birey, Hz. Muhammed (s.a.s.) başta
olmak üzere peygamberin yaşantısından hayatını yönlendirecek örnekler bulur.
Hz. Yakub’un sabrını, Hz. İbrahim’in teslimiyetini kendine örnek alır. Hz.
Zekeriya gibi evladının üzerine titrer, Hz. Lokman gibi kelimelerini incelterek
evladı ile arasında sevgiden örülü köprüler kurar.
İçinde bulunduğumuz çağ, sadece teknolojik imkânlarla konforlu yaşam
alanlarıyla gelmedi, ailelere de yeni alışkanlıklar kazandırdı. Bireyin
hayatında yerleşen tutum ve davranışlar, onun duygu ve düşüncelerini, başta
aile çevresi olmak üzere bütün toplumla ilişkisini yeni baştan kurguladı.
Artık ev denildiği zaman nasıl ki aklımıza bahçeli, sundurmalı, önüne kadar
uzanan toprak yollu müstakil bir yapı gelmiyorsa aile dediğimizde de
büyükannelerin büyükbabaların gölgesi altında yeşerip büyüyen kalabalık aileler
gelmiyor. Aile kavramı dede ve nineleri dışına itmekle kendi geleneksel
havzasını daraltmış, bununla yetinmeyip aile bireyleri arasındaki ilişkileri
yeni baştan düzenlemiştir. Artık anne ve babanın rolleri, çocukların imkân ve
özgürlük alanları, birlikte yemek alışkanlıkları farklılaşmıştır. İnsanı
tanımlarken onun başkalarıyla ilişkileri üzerinden belirlenecek bir güzergâh,
şüphesiz bireyin sosyal boyutunu bize verecektir. Bu boyutun ilk halkası
ailedir. Kent yaşamında iş ve eğitim, iki temel belirleyen olarak babalık
olgusunu değişime tabi tutmaktadır. İnsanlar yoğun mesailerle çalışıp geç
saatlerde evlerine gelebilmekte, çocukların eğitim süreçleri farklı
etkinliklerle desteklenip yoğunlaştırılmakta, bu durum genel olarak aile
bireyleri arasında iletişimi dar bir alana sıkıştırmaktadır. Geleneksel
teamüller hâlen geçerlilik gösterdiği için anne bir şekilde çocuklarla daha
fazla iletişim kurmakta, bu durumdan en çok etkilenen baba-çocuk iletişimi
olmaktadır.
Maalesef ki modern dünyada babalık büyük oranda onun fiziksel varlığına
indirgenmiş durumda. Temsil ettiği geleneksel, kuşatıcı rol oldukça
zayıflatılmış. Daha önceki kuşaklarla karşılaştırıldığında modern ailelerin, iş
hayatı, televizyon, alışveriş ve benzeri etmenler dolayısıyla babaların
çocuklarıyla neredeyse yarı yarıya daha az zaman geçirdiğini söyleyen Prof. Dr.
Kemal Sayar, “Sanayileşme dönemi öncesinde babalar çocuklarıyla daha fazla
vakit geçiriyor ve çocuklarına bağlılıklarını daha çok gösteriyor, hatta bunu
çocukları erişkin olsalar bile devam ettiriyorlardı. Ama sanayileşme iki önemli
değişimi de beraberinde getirdi; ailelerden ayrı çalışma alanları ve eşyanın
değerindeki düşüş. Babalar çocuklarından ayrılırken, anneler de çocuklarının
bakımını üstlenerek aileye destek oldular.” demektedir. Değişen roller, anne
babayı fonksiyonel açıdan birbirine yaklaştırmış, üstlenecekleri sorumluluklar
noktasında iş birliğini gerekli kılmıştır.
Baba Çocuk İletişimi
Erkekler nasıl baba olacaklarına dair eğitimi kendi babalarından alırlar.
Türkiye’de son yarım asırdır yaşanan sosyal değişim, babaları çocukları
karşısında biraz çaresiz, biraz da ilgisiz bırakmaktadır. Çünkü gördükleri baba
rolü, daha çok kırsal yaşam koşullarıyla ihata edilen söz ve davranışlardan
oluşmaktaydı. Fakat kendi çocukları bambaşka bir dünyanın içine doğmuş, yepyeni
alışkanlıklar edinmiştir. Öğrenilmiş babalık bu yeni dünyada pek işe
yaramamakta, güncellenmesi gerekmektedir. Baba, kadim rolünü bu dünyaya nasıl
adapte edecektir? İşte erkeklerin baba olur olmaz karşılaştıkları temel soru ve
sorun budur. Artık o, otorite imgesi olmaktan çok gevşek bir güvenlik alanının
temsilcisidir. İpleri sıkacağı zaman çocuklarıyla iletişimini tümüyle elinden
kaçırma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Onun bulacağı mutedil dil ve üslup, hem
duygusal hem bilişsel açıdan çocuğuna tesir edebilmelidir. Ayrıca kız
çocuklarına ayrı erkek çocuklarına ayrı bir dikkat geliştirmeli, onların zekâ
ve kavrayış düzeylerine yönelik bireysel yaklaşımlar sergilemelidir.
Bütün bu tespitlerin sabitesi baba, değişkeni çocuklardır. Lakin tıpkı
çocuklarda olduğu gibi babalarda da bilgi, görgü ve duygu birbirinin aynısı
değildir. Bunlar kişiden kişiye değişmektedir. Bu durumda yeni şartlar altında
işe yarayacak sabitelerin tespit edilerek babalık rolünün işlevsel kılınması
gerekmektedir. Baba, modern dünyada pek çok çocuk için gölgedir. Onun
varlığının bir anda buharlaşması, ergenlik döneminde çocukları olumsuz
etkileyecek hatta pek çok dış tehdide karşı korunmasız bırakacaktır.
Babayla çocuk arasında ihmal edilen ilgi ve iletişim, sonraki yaşamda başka
hiçbir şeyle asla telafi edilmeyecek bir niteliğin ıskalanması anlamına
gelmektedir. AÇEV tarafından yapılan “Türkiye’de İlgili Babalık ve
Belirleyicileri” başlıklı araştırmada, çocukların babayla yaptığı
faaliyetlerin, onların hem bilişsel ve dil gelişimlerini hem de sosyal
gelişimlerini olumlu etkilediği ortaya çıkmıştır. Buna göre çocuklarına kitap
okuyan ve onlarla oyun oynayan babalar, farkında olmadan bir eğitici rolü
üstlenmekte ve çocukların dil kabiliyeti ile okuma becerilerini
yükseltmektedirler. Ayrıca babaların çocuklarıyla iletişiminin, onların
zekâsına ve genel başarısına olumlu sonuçlarla yansıdığı net olarak
görülmektedir.
Babanın aile içi etkinliklere katılımı, çocuğun düşünsel gelişimini de
etkiler. Onun analitik becerileri, sayısal ve sözel başarısı bu düşünsel
gelişimden beslenir. Baba, çocuğun yaşamına aktif katıldığında, çocukların
empati ve bilişsel yeteneklerinin, iç denetim odaklarının, problem çözme
becerilerinin, kendine güvenlerinin ve psiko-sosyal uyumlarının arttığı
bilimsel olarak ispatlanmıştır. (Doç. Dr. Yaşar Kuzucu, “Değişen Babalık Rolü
ve Çocuk Gelişimine Etkisi”, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi,
2011, 4 (35), s. 82, 83)
Sadece babanın değil, ebeveynin çocuğa en büyük borcu ahlaktır. Çünkü
ahlak, aile ortamında kök salar, gelişir. Suyunu annenin ve babanın
davranışlarından alır. Bu yüzden baba olmak, bir çocuğun kaderinde etken olmak
anlamına da gelmektedir. Çocukla nitelikli zaman geçirmek, oyun oynamak,
gündemiyle ciddiyetle ilgilenmek, ergenlik dönemini sağlıklı bir şekilde
atlatabilmesi için ona yoldaşlık yapmak, ev içinde ona güzel örnek olmak bir
babanın olmazsa olmazlarıdır. Merhameti, hoşgörüyü, sadeliği evlerinden,
babalarından öğrenen çocuklar, yaşamları boyunca öz güvenle hareket ederler.
Modern dünyanın getirdiği bütün kısıtlamalara rağmen babalar, gerçekte
çocukların en temel özlemleridir. Annenin engin sevgisi ve ilgisi, kendisini
ancak onunla tamamlayabilmektedir. Bunun için aslında büyük çabalara, devasa
hareketlere gerek yoktur. O kısıtlı zamanlarda televizyonun düğmesini kapatmak,
telefonu başka odaya bırakmak her şeyin başlangıcı olacak, gerisi kendiliğinden
gelecektir.
Kemal YAZICI
29 Temmuz 2019 14:52