Rüzgâr estikçe
hışırdıyor pencereler. Belli ki zikre eşlik ediyorlar. Allah’ın anıldığı bir
ortamın pencereleri olmaktan mutlular. Kırık olsa da camları, çatlamış olsa da
sıvaları. İbadet edilen bir mekânın parçası olmak onlara yetiyor . Cam yerine
kaplanılmış poşetler, esintiden patlamış. Teravih namazı vakti, tüyleri diken
eden soğuğu içeri buyur ediyor. Üzerinde mevsimin kıyafeti olmayan tenler
üşüyor. İmam arkasındaki kalabalığın sorumluluğunu en güzel şekilde yerine
getiriyor. Eksiklerin üzüntüsünden çok, yaratana inandığı gibi ibadet etmenin
şükrü var bütün cemaatte. Minarenin yıkık, kapının kırık, tavanın delik oluşuna
aldırmıyorlar. Alışılmış bir şey onlar için. Birçoğunun evinde durum buna
benziyor zaten. Islık çalan ayaz, kimsenin dikkatini dağıtamıyor.
Hemşehrileri
olan İmam Şafi’den öğrendikleri gibi kılıyorlar namazlarını. Tamamlıyorlar. Dua
için ellerini kaldırdıklarında gözlerine ziyafet veren eserler yok. Duvarları
kaplayan gümüşi kabartmalar yok. Vitraylar rengarenk şenlendirmiyor camları. Altın
sırma incelikler tavanları süslemiyor. Kubbede titreyen yokluk, ihtişam değil.
Belki bir kalıntı savaştan. Kinden, nefretten bir hatıra. Gaz lambasının alevi,
açılan ellerin gölgesini büyütüyor zeminlerde. Halı yerine serilmiş hasır
eskisi, yamalı dizlerin yakarışını taşıyor üzerinde. Camiinin camlarından
şehrin karanlıklarına loş bir ışık yayılıyor… Buradan bütün dünya aydınlanıyor.
Kadın erkek
çocuk herkes toplanmış, bayrama gider gibi doluşmuşlar, daracık mekâna. Yakılan
şehirlerin külleri parlıyor Ramazan akşamlarında. Dostluğa ve barışa patlayan,
iftar topları olmasa da, aydınlık zamanlar için ışıldayan mahyaları yanmasa
da…Sobanın gürlemesi salât selamlardan işitilmiyor. Közün sıcaklığı imanın
tatlı serinliğini bastıramıyor… İliklerine kadar ısınıyor herkes safların
sıklığında. Oysa her gün kayıplarının yalnızlığı üzerlerine abanıyor. Elleriyle
dokunuyorlar her gün ölüme. Gözlerinin içinden giren ölüm, ufuklarının
yamaçlarında bağ bozumu demek değil nasılsa. Bir diriliş. Bir kıyam, kabul
olunmuş bir niyaz. Bir en yüce makam, bir şahadet tebessümü yüzlerinde
parlayan.
Ülserli
midelerden, yemek şölenlerine dönüşmüş Ramazan akşamlarından, şekerleme kokan
gece serinliğinden uzakta da coşkulu yaşanıyor Ramazan. Mahyaları bastıran
eğlence ışıkları parlamasa da. Şişme masal kahramanları değmese de yanaklarına,
mutlu Gazze’li çocuklar. Karınları en sevdikleri yemeklerle dolu olmasa da.
Mısırlar patlamasa da patır patır, mis kokusu yayılmasa da sokağa… Aslında
biraz daha yese, rahat uyuyacak küçük Sadık. Arkadaşı Zeyd daha neşeli koşacak
camiden dönüşte evine, annesi helva yapmış olsa.
Mısır yerine,
bomba patlayan bir kentte çocuklar masumca gülüyor. Sahura kaldırmaya
kıyılmamış, uykusu bölünmemiş kardeşlerinin bilmediği bir mutluluk yaşıyorlar
Ramazanda. Uhrevi bir nefes saçlarını karıştırıyor. Burnuna sevgiyle dokunuyor
Nebi`nin mübarek elleri. Sevinçten ipinden kurtulmuş topaçlar gibi dönüyorlar.
Düşerek, kalkarak, kirlenerek özgürlüğün emanet sevincinde seyrediyor Ramazan.
Sağ kalan yakınlarının güvencesinde… Allah’ın sonsuz himayesinde, af olunmanın
müjdesiyle geçip gidiyor bu Ramazan Gazze’de.
BETÜL ŞATIR
04 Mayıs 2020 14:54