“Bu
nizamın sırrı şudur: Fıtratla doğrudan işbirliğine girmek, fıtrattaki gizli
hazineden doğrudan yararlanmak. O hazine müthiştir, süreklidir. Ve ne zaman bu
sistemle buluşur, işbirliğine girer; işte o vakit tüm zenginlik kaynakları
fışkırır, gizli bereketi etrafına taşar.”
“Din Budur” adlı
kitabında, İslam nizamının insan için zor ve ağır yükümlülükler getirdiğini,
insanın ve toplulukların kaldıramayacağı, beşeri nizama aykırı özellikler
taşıdığını düşünenlere ‘fıtrat hazinesi’ adlı
sırdan bahsediyor Seyyid Kutup.
Evet, sahip olduğumuz fıtrat hazinesi, Allah (CC)’ın bizim için
seçip kemale erdirdiği yüce diniyle tamamen uyum sağlamak için başvurmamız
gereken en önemli mercidir. Onu gerekli donanımla yaratan Rabbimiz, nizamıyla
uyumlu nitelikte ilişki halini bozmamamızı da ister.
“(Rasulüm) Sen, yüzünü hanif
olarak dine; Allah insanları hangi fıtrat ile yaratmış ise ona çevir. Allah’ın
yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu
bilmezler.” (Rum-30)
Buna
göre, yaşamımız boyunca dinin direktiflerini her yönüyle değerlendirip gaye
haline getirebilirsek, huzura ve ebedi saadete kapı aralamanın dışında,
fıtratla uyumlu bir varlık örneği sergilemiş olacağız. Bunun için “helal
yaşam” en önemli maddemiz olmalıdır. En son söyleyeceğimiz sözü
şimdi söyleyelim…
Haram
yemenin ve haram yaşamanın toplumu sürüklediği en önemli uçurumlar; ihanet,
adaletsizlik, kul hakkı ve psikolojik buhranlar olacaktır. Zira fıtrat haramı
kabullenmez, haramdan tiksinir, ihanetten, kul hakkından nefret eder. Arkada
bir yığın haram borçla (faizle) aldığı evde huzurla oturamaz, haram kazansa
hanımına gönül rahatlığıyla “al harca” diyemez, haramla mevki sahibi olsa
koltuğu ona dar gelir. Fıtrat böyledir, çünkü onun içinde “vicdan” adlı
susmaz bir hakikat tellalı vardır.
Dikkat ederseniz, Allah (CC)’a iman etmediğini söyleyenler bile
haram yemenin tiksindirici bir haslet olduğunu kabul ederler. Ne dedik? Fıtrata
kodlanmıştır çünkü… Gönderdiği İslam nizamıyla da düzene sokmuştur, kurallarla
sınırlar çizmiştir, lillahil hamd…
“Kalbin
aydınlığı, helal yemekle olur.” (Hz. Ali)
Fakat
bazen öyle bir duruma geldiğimizi görürüz ki; haramlar çok rahat işlenir veya
buna kılıf bulunmuş olur. Aile hayatımızda helalce yaşamanın derdine
düşmediğimizi gözlemliyoruz. Eşimizin getirdiği paranın helal mi, haram mı
olduğunu sormak belki aklımıza bile gelmedi. “Çocuklarım
aç kalmasın da yeter ki gelsin” düşüncesindeydik. Bir evimiz
olsun istedik, faizle ya da normal yolla olması çok da ırgalamadı bizi. Şüpheli
şeylerden kaçınmayı, anın eğlencesine kurban ettik. Haram izlerken birbirimizi
uyarmadık. Haram konuşurken nice canlar yaktık ki; fıtratımız devreye girse
dahi haykırışlarına izin vermedik.
Bu
yüzdendir ki; haramın kıyılarında dolaşmaktayız. Efendimiz (SAV)’in haberini
verdiği “Yemeseler bile dumanından etkilenecekler” (Ebu Davud) buyurduğu
dönemdeyiz. Haram bir ömrün sonucunda kirlenmiş mideler, bakışlar, diller ve
kipkirli bir hayattan huzur ve mutluluk umuyoruz. Niçin başımıza belaların
geldiğini -isyan edercesine- sorguluyor, aile hayatındaki sorunların nedenini
anlayamıyoruz. Helal dairesini keyfe kâfi kılmadığımızdan, daha fazlasının
hırsından ve çoğu kez bildiğimiz halde unutmak için çabaladığımızdan oluyor, ne
oluyorsa. Belki de en can alıcısı, dualarımızın kabul olmayışının en bariz
sebebi haram yaşantıdır…
Faizin, rüşvetin yaygın olduğu toplumlardaki fakir-zengin
arasındaki uçurumlar, içkinin yaygın olduğu yerde aile hayatının mahvoluşu,
haram ilişkilerde ihanetin normalleşmesi vs. bütün bunların, İslam nizamının
belirlediği ölçülerde şiddetle reddedilmiş olması; bize bu dinin fıtrat dini
oluşunu ve ıslah ediciliğini gösterir. Ne yazık ki; ısrarla bu ölçülerden yüz
çevirerek hayatımızı karartıyoruz. Bir de ahiri var, hesabı var…
İnsanın
yüreğini acıtan, hayretler içerisinde bırakan bir mevzuya hususen temas edip
bitirelim. Faiz… Evet, iman eden, namazında-niyazında olanların, elinden
geldiği kadar haramlardan uzak duranların faizle çok rahat iş yaptıklarına
şahit oluyoruz. Sanki bu dünyada ev almak çok kutsal bir görevmiş gibi, evi
faizle almanın “günahı hafifleteceğini” mi düşünüyoruz acaba?
Bu
kadar dehşet verici ayetler dururken, küçük meselelere takıldığımızdan çok daha
fazla faizden tiksinmeli değil miyiz? Lütfen ayeti, kelime kelime
okuyalım: “Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi
kalkarlar. Bunun sebebi onların, ‘Alım satım da ancak faiz gibidir’
demeleridir. Hâlbuki Allah alım satımı helâl, faizi ise haram kılmıştır. Artık
kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişte yaptığı
kendisine aittir, işi de Allah’a kalmıştır. Kim de yine faizciliğe dönerse işte
bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir.” (Bakara-275)
Üstad
Mevdudi, ayetin ilk cümlesini şöyle tefsir ediyor: “Kur’an
faizle borç vereni deli bir adama benzetir. Deli adam nasıl dengesizliği
nedeniyle hâkimiyetini kaybederse, aynı şekilde borç veren kişi de para
verirken o denli dengesini kaybeder, şuurunu yitirir. Onun akılsızlığı o denli
büyüktür ki; bencilliğinin ve aç gözlülüğünün nasıl insan sevgisine, insan
kardeşliğine ve dostluğuna kökten bir darbe vurduğunu ve insanlığın genel
maslahatına zarar verdiğini fark etmez. Birçok şeyi feda ederek zengin
olduğunun farkına varmaz. İşte o da bu dünyada sanki deli bir adam gibi
davranır. Ahirette de aynı bu dünyadaki gibi deli olarak dirilecektir. Çünkü
herkes hangi konumda ölmüşse ahirette de o konumda dirilir.”
Her ne
kadar maddi bir yasak söz konusu olsa da, bu yasağın ahlaki sonuçları o kadar
büyüktür ki; peşi sıra diğer çirkinliklere kapı açıyor. Konuyla ilgili devam
eden ayetlerde “Allah ve Rasulü’ne savaş açmak” olarak
nitelendirilen bu adice sistemi evlerimizden uzak tutalım.
Sevgili
kardeşlerim! Eşlerin birbiri üzerindeki haklarını değerlendirirken,
üzerimizdeki ‘ahiret selameti için uğraş verme’ hakkını
sakın ha ihmal etmeyelim. Kirada oturalım, arabasız kalalım, yaşayacak kadar
doyalım ama ne olur faizle zengin olmayalım!
05 Haziran 2020 15:14